9 Mayıs 2014 Cuma

CERN'e tam üye olmak dururken 'ortak üye' olmayı seçmek...

Kısa adı CERN olan Avrupa Nükleer Araştırmalar Konseyi'nin kuruluş fikri, büyük fizikçi Niels Bohr'undu.
Kuantum fiziğinin de kurucu babalarından olan Bohr, nükleer araştırmaların, ileri fizik araştırmalarının tek tek ülkelerin, ulusların tekelinde olmamasını istiyordu.
O sırada Amerika ile Sovyetler Birliği soğuk savaşa çoktan başlamıştı ve soğuk savaşın en önemli unsurlarından biri nükleer silahlanmaydı. Ve tek başına bu yarış bile Bohr'un fikrini doğruluyordu. Avrupa ülkeleri bir araya geldiler ve CERN'i kurdular. Zaman içinde CERN Birleşmiş Milletler bünyesine girdi, bir çeşit UNESCO gibi statü kazandı, yani 'Uluslararası Kuruluş' oldu.
Türkiye uzun zamandır bu kuruluşun 'gözlemci üye'si.
CERN, bizde daha çok son olarak Higgs bozonunun bulunmasıyla tanındı ama burası aslında bir nevi öğrencisi olmayan üniversite. Daha doğrusu lisans öğrencisi yok bu araştırma üniversitesinin ama bazıları orada doktora veya doktora sonrası çalışmalarını yürütüyor.
Uzun yıllardır Türk üniversiteleri de CERN ile işbirliği yapıyor, bizim bilimcilerimiz kısıtlı sayıda ve kısıtlı süreler için de olsa CERN'e gidiyor. Ayrıca dünyanın başka üniversitelerinde çalışıp da CERN'e giden de çok sayıda Türkiyeli bilimci var.
Ancak CERN'in ana kadrosunda, maaşını ve araştırma bütçesini doğrudan CERN'den alan Türkiyeli bilimci sayısı çok az. Bunun sebebi, Türkiye'nin CERN'de gözlemci olması, tam üye olmak yerine.
CERN, çok sayıda büyük bilimsel buluşun yapıldığı ve halen daha yapılmaya devam edildiği bir yer. Ama sadece bu kadar da değil; dediğim gibi burası bir nevi üniversite olduğu için, orada teknolojiyle ilgili de çok sayıda buluş yapılıyor. En basit ve bilinen örnek, internetin bugünkü temel arayüzü olan 'www' yani 'World Wide Web' orada geliştirildi.
Her neyse, ben dahil pek çok kişi uzun yıllardır Türkiye'nin CERN'e tam üye olması için elinden geleni yapıyor. Elimizden gelen de, gazetede yazı yazmak veya Türk fizikçiler için devlet büyüklerine mektup yazmak.
Devlet büyükleri bir ara tam üye olmaya ikna olmuş gibiydi. Ancak nedense bu tam üyelik işi Türkiye'de Enerji Bakanlığı ve ona bağlı Türkiye Atom Enerjisi Kurumu tarafından yönetildi. Oysa TÜBİTAK gibi, Türkiye Bilimler Akademisi TÜBA gibi veya en azından YÖK gibi doğrudan bilimle ve araştırmayla ilgili bir kurumun CERN'le konuşması gerekirdi.
Ne var ki Ankara'daki bürokratik savaşı Enerji Bakanlığı kazandı, CERN'le ilişkileri yeni kurulan Bilim Bakanlığı yerine bu bakanlık yürüttü. Oysa CERN'ün enerjiyle de, işi nükleer santrallar yapmak ve nükleer güvenliği sağlamak olan TAEK'le de hiçbir bilimsel ilgisi yok.
Neyse, TAEK bu görüşmeleri yürütürken CERN gelip Türkiye'de inceleme ve bir çeşit denetleme yaptı, sonunda da Türkiye'nin tam üyeliğe ehil olduğunu belirleyip bu doğrultuda karar aldı. Yani, CERN Türkiye'yi kendisine tam üye olmaya davet ediyordu.
Ama bizim TAEK, herhalde eli çok sıkı bir kuruluş olduğu için CERN'e üye olmayı 'pahalı' buldu; onun yerine daha 'ucuz' seçeneğe, tam üyeliğin bir altındaki statü olan 'asosiye' yani 'ortak' üyeliğe yöneldi.
TAEK'in ve Enerji Bakanlığı'nın dar kafalı yöneticilerinin hesaplamadığı şu: CERN'e tam üyeliğin Türkiye'de sanayiye ve üniversiteye kazandıracağı şeyler, oraya ödenecek yıllık ücretten kat be kat fazla aslında. Ama şimdi, yine (daha düşük olmakla birlikte) bir ücret ödenek CERN'e ve CERN'den sadece bu ücret kadar ihale alınabilecek.
Oysa bizim sanayimiz, özellikle de Ankara'daki OSTİM, CERN ihalelerinde üretilmesi söz konusu hassas materyali üretmeye başlasa, bundan Türk ekonomisi çok taraflı kazançlı çıkacaktı.
Cimriliğim sonucu olarak, tam üyelik dururken 'ortak' üyeliğe sevinmemiz bekleniyor. Üstelik bu cimriliğin bize (bırakın bilimi) doğrudan para kaybettireceği görüle görüle...
Tuhaf işler bunlar...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder