13 Mayıs 2014 Salı

'Meta data' ve 'Big data' hepimizin hayatını tehdit ediyor

Yukarıdaki fotoğrafta gördüğünüz bina aslında devasa bir yapı. Ama mimari özelliği veya kocamanlığı değil onu bu dünya üzerinde yaşayan herkes açısından son derece önemli yapan şey.

Bina, Amerika'nın elektronik istihbarat toplamakla görevli kurumu National Security Agency'nin (NSA) Utah eyaletinde kurulu bilgi depolama ünitesinin binası. Söylendiğine göre tam 1.5 milyar dolara malolmuş.

Peki neyi depoluyor NSA burada?

Edward Snowden'in kendi hayatını tehlikeye atmak pahasına dışarı çıkardığı bilgilerden öğreniyoruz ki, NSA burada hepimizin elektronik postalarının bir kopyasını, bizim Google veya başka bir arama motorunda yaptığımız aramaların listesini, eğer erişebiliyorsa (ki çoğu zaman erişiyor) bizim internette gezinirken girip çıktığımız sitelerin listesini, hangi sitede ne kadar zaman geçirip kaç ayrı sayfaya baktığımızı hep burada biriktiriyor.

Başka ne biriktiriyor?

Amerikalıların (ve erişebildiği dünyanın diğer ülkelerinden diğer pek çok insanın da) telefon kayıtlarını burada tutuyor. Hayır, telefon görüşmesinin içeriğini değil; kiminle konuştuk, kaç dakika konuştuk, o sırada biz neredeydik aradığımız kişi neredeydi gibi bilgiler bunlar. (Ayrıca telefon konuşmalarının içeriğini de sakladığı, istediği zaman geçmişe dönüp o içeriğe ulaşabildiği söyleniyor NSA'nın ama bu şimdilik bir söylenti.)

NSA'nın biriktirdiği bu çeşit bilgilerin toplamına 'Big Data' deniyor. Bu yeni bir mühendislik türü. Ama sadece mühendislik de değil; çünkü bir de ehem ile mühimi birbirinden ayırt etme yeteneği gerektirdiği için bir nevi 'sanat' olduğunu düşünenler de var.

Bir de, mesela NSA'nın telefonlarla ilgili biriktirdiği şu log kayıtları var. Onlara da 'Meta Data' adı veriliyor. Bu da aynen 'big data' gibi bir yeni mühendislik türü. Uygulamalı matematikçiler, yazdıkları çeşitli algoritmalarla bu 'meta data'ya bakıp kimin terör ilgisi var, kimin yok bulduklarını söylüyorlar. Hatta eski bir NSA yöneticisi bu bilgiye, yani sadece 'meta data'ya dayanarak insan öldürdüklerini söylüyor.

Big data işini tabii esas NSA yapıyor dünyada ama bu sadece onlara özgü değil. Pazarlama şirketlerinden sosyal paylaşım ağlarına kadar herkes big datayı kullanıyor. Yoksa Facebook nasıl anlıyor, gerçekten tanıdığınız biriyle hala daha FB'de arkadaş olmadığınızı ve onu size nasıl öneriyor sanıyorsunuz? Veya Amazon size kitap önerirken neye bakıyor da öneriyor ve tam da sizin hoşunuza gidebilecek bir şeyi nasıl olup buluyor sanıyorsunuz?

Bana soracak olursanız şirketler, bankalar, sosyal paylaşım ağları vs de bizim özel hayatımızı fazlasıyla tehdit ediyor ama elbette esas büyük tehdit devletlerden geliyor; adıyla söyleyelim NSA'dan geliyor.

Ama sanmayın ki yegane tehdit kaynağı NSA. Mesela Birleşik Krallık'ın meşhur elektronik istihbarat toplama teşkilatı GCHQ veya MI 8'in imkanları da NSA'dan daha az değil. Alman istihbarat teşkilatı da aynı şekilde. Ve bizim Milli İstihbarat Teşkilatımız da son birkaç yılda gerek elektronik istihbarat toplama konusunda ve gerekse toplanan bu verileri (big data) işleme konusunda büyük ilerlemeler kaydetmişe benziyor. Şimdi biliyorsunuz son yasayla bizim MİT'e de aslında big data toplama yetkisi verildi; bakalım ne sonuç çıkacak.

Ortaya böyle bir teknoloji çıktıktan ve özel şirketlerden devletlerin istihbarat birimlerine ve anti-terör birimlerine kadar herkes de bu teknolojiyle bizim özel hayatımızı tehdit etmeye başladıktan sonra ne yapılabilir, bununla nasıl mücadele edilebilir, sahiden bilmiyorum.

Daha da fenası şu: Bu işler, yani big data veya meta dataya bakıp ölüm-kalım kararları verme işi doğası gereği gizli yapıldığından bunların denetlenmesi, 'uygun' kullanılıp kullanılmadığına dair kimin nasıl bir gözetim yapacağını kimse bilmiyor.

Bugün okuduğum bir yazı, bu konudaki endişelerimi iyice derinleştirdi ve beni de böyle bir blog-post yazmak durumunda bıraktı. Sahiden çok tekinsiz ve çok yeni bir dünyaya adım atıldı artık.

Öte yandan, epeydir bana bu konuları soran eş dosta yaptığım bir espri var. Bana soracak olursanız bizim bu yazı boyunca anlattığım türden tehditlere karşı en büyük iki güvencemiz var: 1. Burasının Türkiye olması ve Türklerin ortalama bilgi/beceri düzeyinin özellikle de devlet organlarında hayli düşük olması; 2. Henüz big datayı işleyecek yeterli mühendisimizin olmaması.

Amerika'nın uzay harcamaları ile ülkedeki intiharlar arasında 'anlamlı' bir ilişki var!
Fakat bu güvencelere karşılık çok büyük tehditlerle de karşı karşıyayız. Mesela bizim istatistikle, rakam kıyaslamakla aramız hayli kötü. Buna bir de komplocu bakışlara yatkınlığımızı ekleyecek olursak durumun vahameti daha da artıyor.

Herhangi bir futbol maçında spiker anlamlı veya anlamsız demeden, ki çoğunlukla da anlamsız olan istatistikleri bize boca edebiliyor. Sık sık elmayla armutu kıyaslayıp buradan devasa sonuçlara varabiliyoruz.

Geçen gün tam da Türkler için bir site buldum, bu vesileyle bu siteyi de size göstereyim, anlamsız istatistiki karşılaştırmalar yapmak konusunu bir sanat haline getirmişler... Buyrun, burada, çok eğleneceksiniz, biraz oynayın...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder