16 Temmuz 2014 Çarşamba

Bakterilerimiz kadar sağlıklıyız

İlüstrasyonu The New York Times'dan çaldım, Ken Orvidas çizmiş.
Sağlık bilimlerinin ilerlemesi veya duraklaması, bir konuya takılıp kalması veya hiç ummadık yerden çok büyük bir ivme yakalaması beni hep şaşırtıyor.
Geçen yaz okuduğum bir kitap mesela kanser tedavisi konusunda modern tıbbın nasıl kağnı hızıyla ilerlediğini, hatta onyıllarca ilerlemediğini ve ancak son 10-15 yılda yeniden mesafe kaydetmeye başladığını bana öğretti.
Aslında bilim genellikle böyledir. Birisi bir teori ortaya atar veya bir yol açar, sonra başka pek çok kişi o yolda çalışmaya başlar. Bazen o yol çıkmaz bir sokaktır.
Ancak bu metot sağlık bilimleri söz konusu olunca, işin ucunda insan hayatı olduğu için, sonradan çok büyük eleştirilerin konusu olabilir. Kanserde kemoterapi adı verilen yöntem ilk kullanılmaya başlandığında amaç lösemi hastası minicik çocukları birkaç saat fazla yaşatmaktı. Ve vücuda verilen zehirler evet çocukları birkaç gün fazla yaşatıyordu.
Neyse, konumuz kanser değil, az önce linkini de verdim, merak eden sahiden güzel yazılmış olan kitabı okusun.
Bugün konumuz, vücudumuzdaki bakteriler.
Hatırlayan olacaktır, bu konuyu daha önce Hürriyet'teki köşemde birkaç kez yazdım. Biz, vücudumuzda kabaca 100 trilyon bakteriye ev sahipliği yapıyoruz. Üstümüzdeki ve içimizdeki bakterilerin sayısı, kendi hücrelerimizden kat be kat fazla. Üzerimizde taşıdığımız toplam DNA'nın yüzde 99.9'u da bakterilere ait.
Tabii bir yanda felsefi bir soru var: Bu durumda biz ne kadar insanız? Sadece insan değil de acaba bir 'süper organizma' mıyız?
Gerçek şu ki, kendimize 'insan' yerine 'süper organizma' demek daha doğru; çünkü bizimle birlikte yaşayan bakteriler basitçe birer parazit değiller; onlarla birlikte yaşadığımızda hayatta kalıyoruz. Onların sağlığı ile bizim sağlığımız çoğu zaman aynı şey.
Birkaç örnek vereyim. Mesela bugünlerde insanlığa karşı en büyük sağlık tehdidi olarak görülen obezitenin arkasında bu bakteri yapımızın sağlığını kaybetmesinin yattığına dair giderek daha güçlü kanıtlarla desteklenen bir dizi teori var.
Sadece obezite de değil. Kalp damar hastalıklarından Tip 2 diabete kadar bir dizi hastalığın arkasında bozulan bakteri yapımız olabilir.
Pek çok alerjinin arkasında yatan şey de bakteri yapımızın bir biçimde bozulması.
Ve biz doğduğumuz andan itibaren bu bakterilerimize zarar veriyoruz aslında. Mesela sezaryen yöntemiyle doğum ülkemizde de dünyada da çok yaygın. Elbette bunların bir bölümü mecburiyetten kaynaklanıyor, ama bir bölümü de kozmetik sebeplerle tapılıyor bu sezaryenlerin.
Mecburen veya kozmetik nedenle fark etmiyor, sezaryenle doğan bebeklerin yetişkinliklerin obez olma ihtimalleri, normal yolla doğan bebeklere göre daha yüksek. Bunun sebebi, sezaryen sırasında ve sayesinde bebeğin bakteri florasının eksik oluşması.
Sadece doğum anı da değil; her hastalandığımızda antibiyotik kullanmak vücudumuzdaki iyi bakterileri de kaybetmemize neden oluyor. Hele çocuk yaşta kullanılan antibiyotiklerin yarattığı sonuçlar iyice vahim.
O yüzden bir daha doktorunuz size veya çocuğunuza antibiyotik yazdığında iyi düşünün. 

2 yorum: