Bugünkü Hürriyet'te çıkan yazımı burada da paylaşıyorum...
***
***
Ekmeleddin İhsanoğlu ve taraftarlarını gücendirmek istemem,
o yüzden baştan söyleyeyim: Eğer İhsanoğlu Cumhurbaşkanı olarak seçilirse bu
yazıda okuyacaklarınızın hiçbir anlamı olmayacak; çünkü zaten bir başbakan
değişikliği olmayacak.
Ama yok eğer Recep Tayyip Erdoğan Cumhurbaşkanı olarak
seçilirse Türkiye epeydir yaşamadığı türden bir seri değişiklik yaşayacak;
çünkü iktidar partisinin lideri ve başbakanı bu iki sıfatını birden kaybedecek
ve bu makamlar için yeni isim veya isimler bulunacak.
Derdimi anlattım sanırım. Erdoğan'ın seçilmesi halinde
yönetimin zirvesinde yaşanacak değişiklikleri, tamamen teknik bir açıdan yazmak
istiyorum; çünkü anlıyorum ki bu konuda bir dizi kafa karışıklığı ve bilgi
eksikliği var.
Belki dikkatinizi çekti, belki çekmedi; gazetelerde Meclis
Başkanlığı'nın Cumhurbaşkanlığı seçimleri ile ilgili bir teknik rapor
hazırlattığı haberleri çıkıyor.
Erdoğan'ın 10 veya 24 Ağustosta seçilmesi halinde bugün
yaşayacağımız durum, aslında en çok Turgut Özal'ın 31 Ekim 1989'da
Cumhurbaşkanlığına seçilmesine benziyor.
Özal o sabah Türkiye Cumhuriyeti'nin 19. Başbakanı olarak
uyandı. Sabah belki Başbakanlığa uğradı, Başbakan sıfatıyla kağıtlar imzaladı,
yazılı veya sözlü talimatlar verdi. Devlet işleri devam ediyordu.
Öğleden sonra Meclis'e gitti. Cumhurbaşkanı seçiminin 3. tur
oylaması yapılacaktı. Oylamada Özal'ın seçildiği kesinleşti; Meclis Başkanlığı
bu durumu kendisine bir tutanakla (oylama tutanağı) bildirdi. Ve o anda Özal'ın
başbakanlık ve Anavatan Partisi Genel Başkanlığı sıfatları kendiliğinden sona
erdi; çünkü Anayasa böyle emrediyordu.
Özal, seçildiği 31 Ekimden Cumhurbaşkanı yemini edip devir
teslimle görevi devralacağı 9 Kasıma kadar 'Seçilmiş Cumhurbaşkanı' sıfatını
taşıdı. Özal'dan boşalan Başbakanlığa Cumhurbaşkanı Kenan Evren, Ali Bozer'i
'vekaleten' atadı. Özal Cumhurbaşkanı olunca Yıldırım Akbulut'u başbakan olarak
görevlendirdi.
Anayasanın emri açık: Cumhurbaşkanı seçilen seçildiği anda milletvekili
sıfatını kaybeder, varsa partisiyle ilişkisi sona erer.
Erdoğan, ilk tur olan 10 Ağustosta veya ikinci tur olan 24
Ağustosta seçilip geçici mazbatasını aldığı anda parti genel başkanlığı ve
üyeliği, başbakanlık ve milletvekilliği sıfatlarını kaybedecek. Cumhurbaşkanlığı
görevine ise 28 Ağustosta başlayacak.
Yani, en azından ya iki-üç gün ya da 15-16 gün başbakanlık
'vekaleten' yürütülecek ve vekili de Abdullah Gül görevlendirecek.
Ama hepsi bu kadar değil.
Bir de Demirel örneği var...
Cumhurbaşkanı Turgut Özal'a yönelik en büyük eleştiri, onun
Çankaya Köşkü'nden partisini de idare etmek istediği iddiasıydı.
O yüzden Özal'ın ölümü üzerine Cumhurbaşkanı seçilen
Süleyman Demirel, 'Ben bir koltukta iki karpuz taşımam' diyerek partisine hiç
değilse kamuoyunun gözü önünde açıktan müdahale etmeyeceğini söyledi. Bu sözünü
tutmak için de, kendisinden boşalan parti genel başkanı koltuğu Doğru Yol
Partisi kongresince dolduruluncaya kadar başbakanlığa kimseyi atamadı, makam
vekaleten yürütüldü, DYP'nin koalisyon ortağı SHP'nin lideri Erdal İnönü vekil
başbakanlık yaptı. (Demirel sözünü tam olarak tutmadı, son dakikada DYP
kongresine müdahale etmek istedi ama geç kalmıştı, Tansu Çiller'in seçilmesini
engelleyemedi.)
Oysa Özal, az önce yazdım, hemen Yıldırım Akbulut'u başbakan
olarak atamış, sonra da ANAP Akbulut'u genel başkan seçmişti. Yani Özal bir
nevi veliaht belirlemişti.
Peki acaba eğer seçilirse Erdoğan ne yapacak? 28 Ağustosta
bir milletvekilini başbakan olarak atayıp bir anlamda partisinin kongresine de
o kişiyi mi işaret edecek, yoksa en geç 12 ekime kadar bir genel başkan seçecek
olan parti kongresine kadar bir vekil başbakanla mı duracak?
Papatya falları açılsın.
İhsanoğlu'nun sorunu galiba CHP değil MHP seçmeni
Medyada daha fazla görünüyorlar
diye, sesleri daha rahat duyuluyor diye çoğu analist sol ve ulusalcı çevrelerin
Ekmeleddin İhsanoğlu'na 'yoğun' tepki gösterdiğini düşünüyor.
Ama gerçek böyle değil. Çoğu
araştırma, Cumhuriyet Halk Partisi seçmeninin görece daha az fireyle
İhsanoğlu'na oy vermeyi düşündüğünü gösteriyor. Seçim yaklaştıkça bu firelerin
azalması beklenir.
Ancak öte yandan çatının diğer iri
yarı partisi olan Milliyetçi Hareket Partisi seçmeninde durum o kadar parlak
değil. Bu seçmen içinde hatırı sayılır bir öbek İhsanoğlu'nu benimseyememiş
durumda, yani MHP seçmeni daha fazla fire verecek gibi duruyor. Kuşkusuz
MHP'nin firesi de seçim günü yaklaştıkça azalacaktır ama bir yere kadar.
İhsanoğlu, ulusalcı ve sol
çevrelerin gönlünü alayım diye ekstradan hareketler yapıp zaman harcadıkça
MHP'deki firenin küçülmesi gecikebilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder