Bugünkü Hürriyet'te çıkan yazımı ilave web linkleriyle birlikte burada da aktarıyorum:
***
Ya algıda seçicilikten ya da benimle ilgili özel bir
durumdan kaynaklansa gerek, etrafımdaki insanlar siyasetle fazlasıyla ilgili.
Elbette hepsinin kendi hayatı var, ailesi var, işi var gücü
var ama sohbet ettiğinizde nedense hemen siyaset ön plana çıkıyor, bütün
sıradan konuşmaların ucu bir biçimde siyasete varıyor.
Başkalarını bilmem ama bu durum beni çok rahatsız ediyor;
hayattan, edebiyattan, müzikten, sinemadan, bilimden konuşacağımıza ya da ne
bileyim düpedüz geyik muhabbeti yapacağımıza artık ezberlediğimiz siyasi
pozisyonlarımızı anlatıyoruz birbirimize.
Son birkaç haftadır ne zaman böyle sıradan bir sohbet
siyaset tartışmasına dönüşse aynı örnekleri veriyorum; bugün yeni yılın bu ilk
yazısında size de onları anlatmak istiyorum.
'Üç çocuk yapın' deniyor, doğurganlık düşüyor
Birinci örneğim Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın epey
bir zamandan beri durup durup gündeme getirdiği bu 'En az üç çocuk' meselesi. Hatta Cumhurbaşkanı son sefer buna zam
yaptı, beş çocuk istemeye başladı, evlenirlerken şahitlik yaptığı çiftlerden.
İsteyen istediği kadar çocuk yapar tabii ama pek çok kişi bu
tutumu nedeniyle Cumhurbaşkanına kızıyor, 'Sana
ne' diyor, 'Bir de çocuğumuza
karışma' diyor.
Cumhurbaşkanı bu kampanyasına daha başbakanken başlamıştı ve
o zaman kadın başına doğurganlık oranı ülkemizde 2.3 civarındaydı. Bugün bütün
bu kampanyaya, siyasi söyleme rağmen kadın başına doğurganlık yükselmek bir
yana 2'nin altına düşme eğiliminde.
Demek siyasilerin söylemi ne olursa olsun, hayat kendi
bildiğini yapıyor; çünkü onun arkasındaki dinamik siyasetten ibaret değil, çok
daha karmaşık.
Nüfus planlaması döneminde nüfus patladı
Yine buna bağlı bir örneğim daha var. Cumhurbaşkanı Erdoğan
son olarak Türkiye'de uzun yıllardır yapılan doğum kontrol kampanyalarını da
eleştirdi, hatta bunları 'Vatana ihanet'le
bir tuttu.
Bu kampanyalar 60'lı yıllarda başladı, 80'lerin sonuna kadar
devam etti. Turgut Özal da Erdoğan gibi düşünenlerdendi, 80'lerin ikinci
yarısında kampanyanın devlet eliyle yürütülen bölümünü sessiz sedasız durdurdu.
O durdurdu ama kampanyanın sürdüğü 60'lı, 70'li ve 80'li
yıllarda nüfus artış hızımız hiç de yabana atılır cinsten değildi.
Yani siyasilerin yürüttüğü kampanyaların gündelik hayatın
arkasında karmaşık dinamikler olan bu gerçeklerini etkilemesi çok ama çok zor.
Kadınlar sokağa çıkıyor, iş arıyor
Üçüncü ve son örneğimi Başbakan Yardımcısı Ali Babacan'ın
medyamızda yeterince ilgi görmeyen bir açıklamasından aldım.
Türkiye'de önemli meselelerimizden biri cinsiyet
eşitsizliği. Kadınla erkek arasındaki bu eşitsizliğin dışa vurduğu önemli
alanlardan biri de istihdam. Maalesef ülkemizde kadınların istihdama katılımoranı sadece yüzde 28.
Başka bir ifadeyle, 10 kadından sadece 3'ü iş arıyor veya çalışıyor;
7'si iş aramaya kalkışmıyor bile, o evde ücretsiz işçi.
Biliyorsunuz geçenlerde bir ultra-muhafazakar çıktı, 'Kadının çalışması iyi değildir' dedi,
çalışan kadının aileyi tehdit ettiğini, çünkü kolayca boşandığını söyledi vs.
Bu kişinin dile getirdiği görüşlerin toplumun erkek
muhafazakar kesiminde ciddi bir yansıması olduğunu ve çok kişi tarafından
paylaşıldığını tahmin etmek zor değil.
Bu görüşü dile getiren kişinin kendi kızı önemli bir
şirketimizin üst düzey önemli profesyonellerinden biri. Yani hayat ona kendi
evinde zaten cevap vermiş.
Ama bir de Ali Babacan'ın söyledikleri var. 25-34 yaş kuşağıkadınlarda, yani genç kadınlarda istihdama katılma oranı yüzde 46 olmuş. Yani
genelde yüzde 28 olan rakam gençlerde yüzde 46.
Siz siyaseten ne kadar evin içinde tutmaya çalışırsanız
çalışın, kendi muhafazakar görüşlerinizi topluma dayatmaya ne kadar
çalışırsanız çalışın bakın kadınlar sokağa çıkıyor, iş arıyor...
***
Başa döneyim: Evet siyaset elbette önemli ama sakın ola ki
hayatı siyasetten ibaret sanmayın, hayatın kendisi siyasetten çok daha büyük ve
güçlü bir motor.
Modernist Cumhuriyetin toplum mühendisliği işe yaramış
olsaydı, ülkeyi 1950'den beri Demokrat Parti çizgisi yönetmezdi. Bugünkü
iktidarın söylemindeki muhafazakar toplum mühendisliği eğilimi de işe
yaramayacak, hayat kendi bildiği yönde ilerleyecek.
Hiç enseyi karartmayın. İyi seneler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder