Bugünkü Hürriyet'te çıkan yazımı burada da paylaşıyorum.
***
***
Eğer siyaset vatandaşların mutluluğu ve refahı için yapılan
bir şeyse, seçimi kim kazanırsa kazansın, 8 Haziran sabahı onu zorlu bir dizi
görev bekliyor.
Bu görevlerin hepsi birbirine zincirleme bağlı; yani birinde
yapılacak olumlu işler diğerlerini de olumlu etkiliyor; elbette tersi de
geçerli, bir taraftaki kötüleşme zamanla diğer taraflara da yansıyor.
Yapılması gereken işler birbirine zincirleme bağlı ama yine
de teker teker söylemekte, daha doğrusu bu işleri üç temel başlığa indirgemekte
fayda var; en azından okunması daha kolay...
1. Demokrasi ve
hukukun restorasyonu
Lafı dolandırmaya
gerek yok; Türkiye'de demokrasi ve hukuk güvenliği özellikle 17 Aralık 2013'ten
itibaren daha da bozuldu, daha da geriledi.
'Paralel yapı ile
mücadele' elbette meşru ve gerekli bir şey ama bu mücadelenin hukuku kırıp
dökmeden, hatta hukuk güvenliğini daha da yükselterek yürütülmesi gerek. Çünkü 'Paralel yapı'ya atfedilen
suçlamalardan başlıcası, zaten hukukun araçsallaşması.
Hukukun araçsallaması dün de demokrasiyi engelliyordu; bugün
de engelliyor. Çünkü hukukun araç haline gelmesi, aynı zamanda gücü elinde
tutanların hukuku da kontrol etmeleri anlamına geliyor. Öyle olunca da gücü
elde tutmak için kolayca evrensel hukukun dışına çıkılabiliyor.
Oysa Türkiye'nin ihtiyacı olan şey güçlülerin hukuku değil
herkese eşit mesafede duracak, meselelere deliller çerçevesinde ve insan
hakları odağıyla bakacak güç odaklarından bağımsız ve tarafsız bir hukuk.
O hukuk beraberinde demokrasiyi de getirir.
İnsanların konuşmaya, yazmaya çizmeye, eleştirel olmaya
çekindiği bir ülke, vatandaşına mutluluk da refah da sağlayamaz.
2. Bilgisini kendi
üreten ve satan ülke
En basit örnek domates. Hergün tükettiğimiz, 'yerli ürün' saydığımız domates aslında
yerli falan değil. Ülkemizde üretilen, tüketilen, hatta yurt dışında ihraç
edilen domatesin neredeyse tamamının tohumunu ithal ediyoruz. İthal ettiğimiz
şey tohum değil, bilgi!
Türkiye ekonomisini geliştirmek, halkının refah ve
mutluluğunu arttırmak istiyorsa işe temelden başlamalı, kendi bilgisini kendisi
üreten ve bu bilgiyle ortaya çıkardığı ürünleri dünyaya satan bir ülke olmalı.
Bu güzel temenninin yerine gelmesi için de daha iyi, daha
kaliteli eğitime ihtiyacımız var.
İşte burada zincirleme etki başlıyor: Eğer ülkenizde temel
özgürlüklerden dahi korkuluyorsa, daha iyi ve kaliteli eğitiminiz olamaz. Çünkü
eğitimden esas beklediğimiz şey, çocuklarımızın yaratıcı bireyler olmalarıysa
eğer, bunu düşünceyi ifade özgürlüğü üzerindeki kısıtlamalarla başaramayız.
Bu kısıtlamalar varken bilimcileriniz bilim yapamaz,
mühendisleriniz tasarım yapamaz, ortaya sanat diye sadece siyasi protesto
mahiyetinde 'eser'ler çıkabilir
iyimser ihtimalle.
3. Yurt dışındaki
prestiji geri kazanmak
Kendi iç barışını sağlayamamış bir ülke ne yakın çevresine
ne de dünyanın daha uzak yerlerine barış götürebilir.
Dış politika uzayda veya hava boşluğunda yapılan bir şey
değil. Siz içerde ne iseniz yurt dışında da o olursunuz en fazla.
Türkiye'nin Arap dünyası ve Ortadoğu'da en yüksek prestije
sahip olduğu dönem, bizim aynı zamanda Batının gözünde de en yüksek prestije
sahip olduğumuz dönemdi. Bunu da, içeride bütün beklentileri olumluya çevirerek
başarmıştık.
Bugün Batıda da Arap dünyası ve Ortadoğuda da yalnızlaşan
Türkiye'yi eski konumuna geri getirmenin yolu, aslında içeriden geçiyor.
Zincirleme etki tam da bu: Özgürlüklerimiz ve demokrasimiz
hukuk güvencesinde olmalı, bu olursa ekonomik gelişmenin de önünü açarız ve
hepsi birlikte Türkiye dünyada yeniden yüksek prestijli bir ülkeye dönüşür.
*
Siyasetin amacı halkın mutluluğunu ve refahını arttırmaksa,
8 Haziran sabahından itibaren iktidara kim gelirse gelsin yapılması gerekenler
bunlar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder