13 Haziran 2015 Cumartesi

Koalisyonlar tarihimiz, geleceğe ışık tutabilir

Bugünkü Hürriyet'te çıkan yazımı burada da paylaşıyorum.
*

Bugün cumartesi. Normal şartlarda bu köşede siyaset değil bilim-eğitim-sağlık konulu yazılar okuyorsunuz. Haftasonları siyasetten kaçıyorum; aslında fırsatım oldukça hafta içinde de kaçıyorum.
Ama ülkede genel seçim yapılmış, bu seçimde 13 yıllık iktidar partisinin tek başına iktidarı sona ermiş, memleketin her kahve masasında, her berber koltuğunda, her taksisinde, her evinde koalisyon olasılıkları konuşulurken siyasetten kaçamam.
Sabahları 10 tane gazete okuyorum; bu bu gazetelerde bir dolu köşe yazarı var. Geçen gün üşenmedim saydım; tam 47 tane köşede hangi iki veya üç partinin koalisyon kurması gerektiğine dair yüksek fikirler vardı.
Hükümet kurmak köşe yazarlarının işi değil; hükümet kurma makamında olanların köşe yazarlarını okuyup 'Hah falancanın önerisini yerine getireyim bari' diye düşüneceğini hiç sanmam.
Ama herhalde parti genel başkanları bugünlerde geçmişin koalisyonlarını, onları kuran ve yıkan şartları düşünüyorlardır. Geçmişten ders almayacaksak, geçmiş ne işe yarar, değil mi?

Ecevit'in de 13 eksiği vardı

7 Haziran seçiminin sonucuna bakınca (yaşı yeten) pek çok kişi 1977 seçimi sonucu oluşan tabloyu hatırladı. O seçimden Bülent Ecevit'in CHP'si yüzde 41'lik bir başarıyla çıkmış ama hükümet kurmak için gereken 226 milletvekiline ulaşamayıp 213'te kalmıştı.
Bugün de Ak Parti 259'da kaldı; yani 17 eksiği var.
Dahası da var: O zamanın muhalefet partileri (AP, MSP, MHP, CGP) Ecevit'in CHP'sinin komünist olduğunu ve ülkeye komünizmi getireceğini söylüyordu. İşte bu korkuyla bir kez daha bir araya geldiler, tarihe 'İkinci Milliyetçi Cephe' diye geçen hükümeti kurdular.
Bugün de böyle arayışlar var; AKP'yi dışarda bırakıp üç partiyi şu veya bu yolla iktidara getirmeyi öneren.
Aynı seçim döneminde CHP milletvekili transferleriyle 226'yı buldu ve hükümet de kurdu ama bu hiç de iyi anılan bir hükümet değil.

Kadayıfın altı...

Bitmedi, bir de son olarak Adalet Partisi azınlık hükümeti kurdu; bu hükümeti MSP ve MHP dışarıdan destekledi. Ama bu hep diken üzerinde bir hükümetti, Necmettin Erbakan sürekli 'Bakalım kadayıfın altı kızardı mı' diyordu, hükümeti düşürecekleri günü kastederek. 12 Eylül darbesinden bir gün önce MSP'nin katkısıyla bu hükümetin bir bakanı gensoruyla düşürüldü mesela.
Bu örnek sarmadı mı, 1995 seçimine ne dersiniz?
Seçimin birinci partisi Erbakan'ın Refah Partisi oldu, onu Mesut Yılmaz'ın ANAP'ı, Tansu Çiller'in DYP'si, Bülent Ecevit'in DSP'si ve Deniz Baykal'ın CHP'si izledi. (Bir önceki dönem boyunca süren DYP-SHP (CHP) koalisyonu iki partiye de oy kaybettirmişti.)

28 Şubat'ın açtığı derin yara

Bu seçim aritmetiğinden bir yarı askeri darbe ve dört farklı hükümet çıktı. Önce ANAP-DYP koalisyonu kuruldu ama Tansu Çiller için verilen Meclis Soruşturmasına ANAP milletvekilleri evet oyu verince hükümet dağıldı.
Ardından Refah-Yol kuruldu; bu hükümet 28 Şubat'ta askerlerin ve medyanın baskısıyla DYP'den kopan milletvekilleri sayesinde bozuldu; yerine ANAP'ın DYP'den kopanların kurduğu parti ve DSP ile ortak hükümeti geldi. Bu hükümet de yolsuzluk iddialarıyla gensoruyla düşürüldü ve yerine Ecevit'in minicik DSP'sinin azınlık hükümeti geldi. (Arada Refah Partisi kapatıldı, yerine Fazilet kuruldu.)

Seçmenin eli çok ağır olabiliyor

Gördüğünüz gibi cennet vatanımızın koalisyonlar tarihinde denenmemiş koalisyon yok; kurulamamış koalisyon da yok.
Ömrü dört yıl sürmüş ama seçmenden ceza görmüş koalisyonumuz da var (DYP-SHP); ömrü birkaç ay sürmüş ama seçmenden büyük ödül görmüş azınlık hükümetimiz (DSP) de var.
1999'dan 2002'ye kadar ülkeyi idare eden ve girdiği ilk genel seçimde hepsi birden barajın altında kalan üçlü koalisyonumuz da.

Seçmen çok ama çok acımasız olabiliyor böyle dönemlerde.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder