3 Haziran 2017 Cumartesi

Zeytin Yasası: Ölümü gösterip sıtmaya razı etmek

Kim bilir kaç yüz yaşında bir zeytin ağacı.
Meclis'te, kamuoyunun 'Zeytin Kanunu' diye bildiği bir yasa tasarısı görüşülüyor. Tasarının ilk halinde, Türkiye'de tarım arazileri içinde özel bir statüyle, hatta kanunla korunan zeytinlikler için yeni bir düzenleme getiriliyor ve tapuda zeytinlik olarak gözüken arazilere konut, turizm tesisi ve sanayi tesisi yapılabilmesinin önü açılıyordu.
Bekleneceği gibi sadece zeytinciler değil bütün kamuoyu bu tasarıya tepki gösterdi ve sonunda Meclis Komisyonundaki görüşmelerde geçen gün gazetelerde 'Zeytinlikler kurtuldu' diye başlıkların çıkmasına neden olan değişiklik yapıldı. Oysa zeytinlikler kurtulmuş falan değil.
Değişen şu: Tasarıdan 'konut ve turizm alanı' ifadeleri çıkarıldı ama 'sanayi' ifadesi kaldı.
Aylar önce bu tasarıyla ilgili ilk tartışmalar başladığında bir bakan, “Sanayi Türkiye'nin Batısında, zeytin alanları da burada. Sanayiciler arazi sıkıntısı çekiyor, yeni sanayi bölgeleri yaratamıyoruz, çünkü arazi yok” demişti.
Yani zaten en başta amaç konut veya turizm alanı yaratmak değil sanayi alanı yaratmaktı. Şimdi kanunun bu şekilde değişmiş olması zeytin alanlarının kurtarılması anlamına gelmiyor; sadece daha beterinden kurtulduk ama şimdilik.
Zeytin alanlarıyla ilgili tartışma, daha ziyade çevreci bir tartışma gibi duruyor ve yapılıyor. Meselenin çevre koruma boyutunu gözardı etmemek gerek elbette ama bana göre esas tartışma zeytini de, sanayi politikasını da, arazi rantı kaygılarını da aşan, son derece ciddi bir tartışma.
Birinci boyut, Türkiye'de değişen demografik dengeyle ilgili. Artık nüfusumuzun yüzde 90'a varan bir kısmı şehir ve şehir benzeri yerleşimlerde yaşıyor; geçimini ve geleceğini buralarda arıyor. Kalan yüzde 10 ise kırsal alanlarda, köylerde yaşıyor ve geleceğini tarımda aramaya devam ediyor.
Tarım alanları boş kaldıkça Türkiye'nin tarım üretimi düşüyor.
Eğer Türkiye bu yüzde 10 nüfusla eskisi kadar ve hatta daha fazla tarımsal üretim yapmayı başarırsa, bu tabii müthiş olur. Ama benim subjektif gözlemim, terk edilenin sadece köyler olmadığı, tarımsal üretim alanlarının da terk edilmekte olduğu. Buna bakımsız zeytinlikler de dahil. Tarım konusu öyle kenara atılacak bir konu değil. Türkiye'nin tarımsal ürün ithalatının düzenli biçimde arttığına dikkatinizi çekmek isterim. Yani artık eskisi kadar üretmiyoruz.
Türkiye'nin tarımda verimlilik ve ölçek üretimi meselesini ciddi ciddi düşünmesinde ve tahıldan meyve sebzeye, et ürünlerinden süt ürünlerine dek artan ithalatını azaltmaya çalışıp tersine ihracatçı olmak için çalışmasında fayda var.
Yoksa, boşalan tarım alanlarına arazi rantı olarak bakanlara meydan kalır. Ki şu anki durum sanki bu.
İkinci önemli boyut, Türkiye'de nüfusun Batıya, Egeye doğru yığılmasına dair. Gerçekten de nüfusumuzun ezici çoğunluğu, Ankara hizasından geçecek dikey çizginin Batısında kalıyor. Bunu Türkiye'nin dengeleyebilmesi, Doğuya göçü teşvik edici hareketlerde bulunması gerekiyor. O teşvikin de sanayiden geçtiğini söylemem gerek.
Ülkenin Batısının bu denli kalabalık, buna karşılık geri kalan bölümünün bu kadar tenha olmasını normal karşılayamayız.
Türkiye'nin bir zamanlar 'Beş Bursa- Beş yeni sanayi kenti yaratmak' gibi projeleri vardı. Ne oldu onlara? Yeni istihdam alanları yaratılırsa, bugün Egeye göçenler yarın Doğu Anadoluya da göçebilirler, unutmayın.
Üçüncü boyut, zeytin başta olmak üzere meyve bahçesi tarımıyla ilgili. Zeytin, bütün çağrıştırdığı romantik duyguların yanısıra ülkemizde önemli bir iktisadi faaliyet alanı. Türkiye dünyanın önemli zeytin yağı üreticilerinden biri.
Bizim zeytin ve zeytin yağındaki katma değerimizi arttırmaktan, yağımızı İtalya değilse bile Yunanistan ve İspanya kalitesine getirmeye çalışmaktan söz etmemiz, ihracat pazarlarımızı milyar dolarlar seviyesine getirmemizi konuşmamız gerekirken, sanayiye (veya konut ve turizme) alan açmak için zeytinlikleri kesmeyi konuşmamız çok tuhaf.
Zeytin kanunumuz, başka pek çok kanun ve kuralımız gibi vur deyince öldüren cinsten bir kanun. Eski ve hem ürün hem de iktisadi olarak verimsiz zeytinliklerin modern bahçelere dönüştürülmesine de engel bu kanun.
Modern zeytinlik böyle bir şey. Daha küçük ama daha sık dikilmiş ağaçlar. 
Modern bahçecilik yöntemleriyle sadece zeytinde değil, bademden cevize, elmadan şeftaliye, kayısıdan eriğe bütün meyve üretimimizde çok daha yüksek verim seviyelerine gelmek, çok daha düşük maliyetlere inmek ve bu tarımsal üretimle daha önce hayal edilemeyen cinsten katma değerler yaratmak mümkün ve bunu yapanlar şimdiden yapıyorlar bile.
Ve son olarak, üzerinde zeytin ağacı olan arazinin sıradan bir tarım arazisine göre fiyatının çok daha yüksek olduğunu hepimiz biliyoruz. Bu denli pahalı arazilerin sanayiciler için çekici olma, o paraya satınalınacak bir arazide yapılacak faaliyetin kazançlı olma ihtimali çok da yüksek değil.
Türkiye'nin Doğusunda, daha doğrusu Ankara'nın doğusunda ulaşım imkanları çok düzeltilmiş özel sanayi bölgeleri kurmak, hem buralardaki ucuz araziyi değerlendirmenin hem de nüfusun Batıya yönelmesi sorununun çözümü olabilir.

Bakanlarımız keşke 'Zeytini koruyalım' diyen şarkıcı Tarkan'la polemik yapmaya harcayacakları enerjiyi bu çeşit projelere harcasalar.   

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder