8 Mayıs 2014 Perşembe

Ak Parti seçimi hile yaparak mı kazandı?

30 Mart yerel seçimlerinin yapıldığı andan, hatta ondan daha öncesinden başlayarak seçimlerde hile iddiaları dile getirildi.
30 Mart gecesi seçim sonuçlarını medya kuruluşlarına aktaran iki haber ajansının (Biri devlete ait, dolayısıyla hükümet kontrolundaki Anadolu Ajansı, diğeri 'cemaat medyası'na yakınlığıyla bilinen Cihan Haber Ajansı) aktardığı rakamlar arasında farklar olması, daha o geceden bu hile algısını yarattı.
Hele hele Cumhuriyet Halk Partisi'nin Ankara Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Mansur Yavaş'ın gecenin bir saatinde çıkıp, 'Seçimi biz kazandık' diyerek zafer açıklaması ama o sırada bile Ak Parti adayı Melih Gökçek'in önde olması, izleyen günler ve haftalarda yapılacak kavganın habercisi gibiydi.
Nitekim seçimin ardından başta Ankara olmak üzere kimi yerlerde sonuçlara yapılan itirazların ve hatta bu itirazların değerlendirilmeye alınması için yapılan eylemlerin artması, bu arada sosyal medyada neredeyse kesin bir durummuş gibi Ak Parti'nin (sadece tartışmalı yerlerde değil bütün ülkede) seçimi hile ile kazandığına dair yoğun yazışmalar, ideolojik bir katılıkla bu tartışmalarda yer almayan insanların bile kafasını karıştırdı.
Bu kafa karışıklığına bir de sözüm ona 'uzman'ların bir takım grafiklerle 'hileyi kanıtladık' diye ortaya çıkmasını, bu 'uzman'ların o görüşlerinin görece saygın kişilerce re-tweet edilmesini vs eklemek lazım.
İşte bu ortamda, benim de ilgiyle izlediğim sosyal bilim blogu Azad Alik'te Onur Yavuz'un yazdığı bir yazı sahiden ilaç gibi gelmişti. Ama o yazı yetmedi. Onur Yavuz'ın bir yazı daha yazması gerekti.
Oraya gelmeden ve derin istatistiki analizlere girmeye hiç de gerek duymadan bir konuyu hatırlatmak istiyorum.
Türkiye'de seçimlerde hiç hile yapılmadığını, hileye hiç teşebbüs edilmediğini söyleyecek kadar sersem biri değilim.
Elbette topyekün hileli seçimlerimiz (1930 yerel seçimi ve 1946 genel seçimi mesela) olduğu gibi, hemen hemen her seçimimizde yerel düzeyde irili ufaklı hileler de döndü. Mesela son seçimde de Yüksek Seçim Kurulu'nun 13 yerde seçimi iptal etmesi, kasıtlı veya kasıtsız hile demektir.
Ancak seçimlerde yerel düzeyde veya genel hile yapılabilmesi için bazı şartların  oluşması gerekir. Daha doğrusu, seçim kanunun öngördüğü bazı şartların OLUŞMAMASI gerekir.
O yüzden, hile yapmak isterken de, bir yerde hile yapıldığından şüphelenirken de bu şartları bilmek, daha doğrusu bizde seçimlerin güvenliğinin nasıl sağlandığı konusundan haberdar olmak gerekir.
1946 milletvekili genel seçiminde CHP yurt çapında hile yapıp Demokrat Parti'nin oylarını iç edince çıkan tartışmada, DP adil bir seçim sisteminin uzlaşmayla oluşturulması karşılığında itirazlarını azaltmaya söz verdi. Burada Cumhurbaşkanı olan ve aynı zamanda CHP'nin genel başkanı ve 'Milli Şef' ünvanını taşıyan İsmet İnönü'nün sahiden tarafsız kalması da olumlu katkı yaptı.
Sonuçta CHP ve DP'den isimler bir araya gelerek bugün de kullandığımız seçim kanununu yazdılar. Bu kanun, parlamenter tarihimizin ilk gerçek uzlaşmayla çıkmış kanunudur ve maalesef aradan geçen onca yıla rağmen aynı örneği çok az defa tekrar edebildi parlamentomuz.
Kanunun özü şudur: Seçimde sandığın ve sandık tutanaklarının sahibi seçime katılan siyasi partilerdir. Ancak bu partilerin arasında anlaşmazlık olursa hakim sıfatını taşıyan ilçe ve il seçim kurulları ile gerekirse Yüksek Seçim Kurulu devreye girecek, anlaşmazlığın giderilmesi konusunda 'hakem'lik edecektir ve taraflar bu kanunu çıkartarak o 'hakem'lerin vereceği kararların kesin olacağını da peşinen kabullenmişlerdir.
Bu özü 30 Mart'a veya geçmişteki diğer seçimlere uygulayacak olursak gördüğümüz şudur: Sandıklarda, her sandığın başında diyelim CHP ve Ak Parti'den birer temsilci olacaktır ve bu temsilciler sandıklardaki oylar sayılırken de, sayıldıktan sonra bir tutanağa geçirilirken de imza atacak, yani yapılan işlemin doğruluğunu ortaklaşa onaylayacaktır. Hileyi sıfıra indirmenin yolu budur.
Peki acaba Ankara'da her sandıkta CHP temsilcisi var mıdır? Anlaşılıyor ki yoktur.
Peki başında durmadığınız, sayım sırasında nezaret etmediğiniz veya tutanağına imza atmadığınız bir sandıkta hile yapıldığını veya yapılmadığını nasıl bilebilirsiniz?
Meselenin büyük bir cehaletle 'Ani elektrik kesintileri'ne bağlanması falan, bizde seçimin nasıl yapıldığının bilinmemesinden kaynaklanıyor.
Sandıklarda sayılan oylar tutanakla ilçe seçim kuruluna gönderilir. İlçede 'tutanakları birleştirme tutanakları' hazırlanır; yani ayrı ayrı gelen tutanaklardaki rakamlar toplanır ve tek bir 'ilçe tutanağı' haline getirilir. Sonra ilçeler bu tutanağı ile gönderir ve ilde de aynı işlem yapılır, yani ilçe tutanakları birleştirilir, rakamlar toplanır böylece ortaya il sonucu çıkar.
İlçelerden ile ve illerden de Ankara'da YSK'ya giden tutanaklar artık elektronik ortamda gönderiliyor. İşte elektrik kesintisiyle değiştirildiği söylenen tutanaklar da bunlar. Oysa, her zaman itiraz halinde geriye dönüp taa sandıktaki oya kadar gitmek mümkün; kaldı ki o birleştirme tutanaklarına partili temsilciler de imza atıyor, hatta birer örneğini kendileri alıp partilerinin seçim merkezine gönderiyor. Yani işlem esasen kağıt üzerinde ve ıslak imzalarla yapılıyor, taşıma elektronik ortamda yapılıyor.
Bunu partiler bilmez mi? Elbette biliyor ama yine de 'Trafolara giren Ak Parti kedileri seçimde hile yapılmasını sağladı' laflarının yayılmasına hizmet ediyor.
Oysa seçim güvenliği ve seçim sonuçlarına duyulacak olan güven, içinde yaşadığımız sistemin temeli. Partilerin bu temeli zayıflatmamak için çaba sarf etmesi gerekirken onlar bunun tam tersini yapıyorlar.
Neyse biz dönelim Onur Yavuz'un Azad Alik'teki güzel yazısına.
Bu yazıda temel olarak, geçersiz oylardaki artış ile seçimde hile iddiasını bir araya getirenlere tamamen rakamların dilini kullanarak cevap veriyor Yavuz.
Biraz uzun ve teknik bir yazı belki ama seçimlerle ilgili gerçekten bilgi almak istiyorsanız, size okumanızı şiddetle tavsiye ederim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder