Bugünkü Hürriyet'te çıkan yazımı burada da paylaşıyorum:
*
*
Memleketin yarısı, ülkenin en önemli sorununun Cumhurbaşkanı
Recep Tayyip Erdoğan olduğuna
inanıyor.
Onlara göre, sırf 1 Kasımdaki seçimi Adalet ve Kalkınma
Partisi kazanabilsin, hatta mümkünse 400 milletvekili çıkarabilsin diye Erdoğan
silahlı kuvvetleri ve polisi durduk yerde PKK'ya saldırdırttı. Bu görüşe
inananlara göre, tek amacı HDP'yi baraj altında bırakmak ve böylece Meclis'te
anayasayı değiştirecek çoğunluğu elde edip başkan olmak Erdoğan'ın.
Bu inancın çeşitli alt kategorileri de var. Mesela bazıları,
Erdoğan'ın Kürtlerin oyları aldığı 'Çözüm
süreci' döneminde PKK'nın yurt içinde silah ve mühimmat yığınağı yapmasına
göz yumulduğunu, Kürtlerin oyunu alamayacağını anladığında Erdoğan'ın süreci
bitirdiğini, dolayısıyla bugün canını kaybedenlerin hepsinin sorumlusunun
Erdoğan olduğunu düşünüyor; düşünmekle kalmıyor bunu yazıp çiziyor, söylüyor.
Bir başka alt kategorinin inancına göre Erdoğan ve Saray,
iktidarı kaybetmemek için kendine bağlı bir 'Gladyo' kurdu; Suruç bombalamasının sorumlusu da bu Gladyo; savaşı
başlatan provokasyonları yapan da bu Gladyo.
Her kötülüğün (Buna milli futbol takımının Letonya ile
berabere kalması da dahil edildi) ama en çok da şiddet ortamının yeniden doğmasının
yegane sorumlusunun Cumhurbaşkanı Erdoğan olduğuna inananların oluşturduğu
yelpazenin bir ucunda işler iyice çığrından çıkıyor; geçen gün Dağlıca'dan, dün
Iğdır'dan gelen şehit haberlerinde ölümlerin sorumlusu olarak PKK'yı görmek ve
göstermek bile istemiyor bazıları.
*
Öte yandan bir de memleketin öteki yarısı var; gerek seçimin
kazanılamamasında, gerek hükümetin kurulamamasında, gerek yeniden seçime
gidiliyor olmasında ve gerekse yaşanan yoğun terör ortamında Ak Parti ile
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bunca yıllık iktidarının neredeyse hiçbir sorumluluğu
olmadığına, bütün suçun PKK'da ve Ak Parti/Erdoğan yok olsun diye onunla saf
tutan muhaliflerde olduğuna inanan.
Bu inancın çok da fazla alt kategorisi yok açıkçası; onlara
göre etraf Ak Parti'yi ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı düşman bellemiş, hatta
Erdoğan'ı bir takıntı haline getirip bir nevi ruh hastasına dönüşmüş hainlerle
dolu. Bu inanca göre, 'hain'ler sırf
Ak Parti yenilsin diye PKK ile işbirliği içine girmekten bile çekinmiyorlar. Ak
Parti'ye ve Erdoğan'a yönelik ufacık eleştiri kırıntıları bile 'hain' sıfatını kazanmanıza yeterli
oluyor.
*
Toplumda epeydir var olan kutuplaşmanın bugün evrile evrile
geldiği nokta burası.
Yazarken özellikle 'inanç'
kelimesini kullandım; çünkü bunlar artık birer fikir değil, neredeyse dogma
haline gelmiş, taraflar açısından tartışma dışı kılınmış inançlar.
Her iki taraf da, günün her anında yaşanan her şeyden
kendilerine göre inançlarını doğrulayacak bir şeyler buluyorlar.
Büyük bir propaganda savaşının ortasındayız; taraflar şimdi
gözlerini 1 Kasıma dikmiş durumda, bu seçimi bir varlık-yokluk, bir son seçim
havasına sokmaya çalışıyorlar.
Bu propaganda savaşının içinde ara renklere yer bırakmamaya
çalışıyor iki taraf da, 'Ya benim
yanımdasın ya da düşmanımsın' deniliyor, twitter kullanıcılarından web
sitelerine, gazetelerden televizyonlara kadar herkese.
Hürriyetimize saldırı
Hiçbir kutsal amaç, hiçbir öfke şiddeti meşru kılamaz.
Bu cümleyi sadece HDP'ye ve PKK'ya söylemek yetmez. Hürriyet
gazetesine taşlarla sopalarla saldıranlara da söylemek gerekir.
Sokak olaylarında vitrin camlarını kıranlar, otobüs
duraklarını tahrip edenler, kamu malına zarar verenler ne kadar vandalsa,
geceyarısı Hürriyet'e saldıranlar da o kadar vandal, o kadar gayrımeşru.
O saldırganların başındaki milletvekilini göreceğiz. Acaba
partisi onu ödüllendirip yeniden milletvekili listesine yazacak mı, yazmayacak
mı?
Çünkü saldırı bir gazete binasına yapılmadı;
özgürlüklerimize yapıldı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder