Türkiye’de son 11 yılda, yani Adalet ve Kalkınma Partisi’nin iktidara geldiği 2002 sonundan bugüne kadar pek çok şey değişti ama bir şey değişmedi, aynı kaldı.
O şey de, eğitim sistemimizin başarısızlığı.
O şey de, eğitim sistemimizin başarısızlığı.
Mesela 11 yıl önceye göre ifade özgürlüğümüzde kısmi ilerlemeler oldu; mesela başörtülüler önce üniversiteye girebilir, sonra da kamuda çalışabilir, milletvekilliği görevini yapabilir oldu; mesela 17 bin kilometre duble yol ile karayolları ağımız daha işlek ve güvenilir oldu; mesela sağlık sistemine vatandaşın erişimi kolaylaştı ve arttı; mesela kişibaşına gelir 2 bin dolarlardan 10 bin doların üzerine çıktı; mesela ev sahipliği arttı; mesela şehirleşme arttı...
Özellikle genel anlamda hayatı olumlu yönde etkileyen değişiklikleri sayıyorum; yoksa bazı değişikliklerden memnun olmayan, memnun olmamak ne kelime nefret edenler de var, onların itirazları şimdilik konumuz değil.
Bütün bu olumlu değişikliklere karşılık, Türk milli eğitim sisteminin çıktısı değişmedi; aynı kaldı. Ve iddia ediyorum; bu alandaki başarısızlık, vatandaşın hayatını genel anlamda etkilemesi bakımından diğer bütün iyileşmeleri tamamen yok etmese bile çok ama çok küçültecek bir başarısızlık.
Bütün bu olumlu değişikliklere karşılık, Türk milli eğitim sisteminin çıktısı değişmedi; aynı kaldı. Ve iddia ediyorum; bu alandaki başarısızlık, vatandaşın hayatını genel anlamda etkilemesi bakımından diğer bütün iyileşmeleri tamamen yok etmese bile çok ama çok küçültecek bir başarısızlık.
Bakın bu grafiği Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’na bağlı Verimlilik Genel Müdürlüğü’nün web sitesinde yayınladığı ‘Verimlilik Stratejisi ve Eylem Planı’ taslaklarından ‘Eğitim’ başlıklı rapordan aldım.
1997’de nüfusumuzun yüzde 80’e yakını eğitim diye sadece ilköğretimden mezun oluyormuş, bugün yüzde 70’e yakını.
1997’de nüfusumuzun yüzde 10’dan biraz fazlası orta öğrenim mezunu imiş, bugün yüzde 20’den biraz azı.
1997’de nüfusumuzun yüzde 10’dan biraz azı yüksek öğrenim mezunu imiş, bugün yüzde 10’dan biraz fazlası.
Bu istatistik, 4-6 yıl içinde değişmeye başlayacak; çünkü 12 yıllık zorunlu eğitime geçildi, birden bire ‘ortaöğrenim’ mezunu sayımızda ciddi artış olacak, yıllar geçtikçe de bu artış nüfus içinde hissedilebilir boyuta erişecek.
Ama meselemiz sadece bu istatistiği düzeltmek, grafikteki kırmızı düz çizgiyi yukarı yönlü bir çizgiye çevirmekten ibaret değil. Meselemiz, halen nüfusumuzun yüzde 70’ini oluşturan düşük eğitimli büyük kalabalığı nasıl bir fakir hayata mahkum ettiğimiz.
Tek tek bireylerini, her on kişiden yedisini bu görece fakirliğe terk eden hükümetimiz, ister istemez bütün ulusu da fakirliğe mahkum ediyor aslında.
Bu grafiği alıntıladığım raporların yazılıyor olması, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın partisinin Kızılcahamam kampında yaptığı bir konuşma vs bu söylediğim açık gerçeğin farkedilmeye başlandığının göstergeleri.
Ama maalesef Ak Parti bunu fark etmekte, gerçek köklü bir değişimi yapıp bu millete sunabileceği en büyük hizmeti sunmakta en azından 11 yıl geç kaldı; o millete aynen kendisinden önceki iktidarlar gibi davrandı, ‘Ucuz işçisin sen ucuz işçi kalmaya devam et’ dedi; insanlara kendi anne-babalarından daha iyi bir hayatı bile vaat edemedi.
Geçen gün yazdım, Türkiye ile Güney Kore’yi 55-65 yaş arasındakilerin eğitimi bakımından kıyaslayınca, her iki ülkede de bu yaş grubundakilerin yüzde 10’unun yüksek öğrenim mezunu olduğunu görüyorsunuz. Yani bir zamanlar iki ülkenin eğitim çıktısı aynıymış.
Ama aynı kıyaslamayı 25-34 yaş grubuna uyguladığınızda bizde yüksek öğrenim mezunu yüzde 17 olurken Kore’de yüzde 65. Değişim bu işte. Türkiye’nin çok önce başarmış olması gereken, son 11 yılından Ak Parti’nin sorumlu olduğu büyük başarısızlık da bu.
Tabii unutmayın, burada şu ana kadar sadece okulda geçirilen süreden söz ettik. Esas odaklanmamız gereken konu bu süre meselesi değil, eğitimin içeriği ve kalitesi.
İsterseniz onu da cuma günü konuşalım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder