8 Kasım 2013 Cuma

Eğitimde bitmeyen kalite sorunumuz

Salı günü bu köşede çıkan yazının başlığı ‘Ak Parti’nin en büyük başarısızlığı’ idi.


Konumuz eğitimdi ve salt okulda geçirilen süre bakımından bakıldığında bile 1997’den 2010 yılına gelene kadar bu alanda pek az şeyin değiştiğini anlatıyordum.

Kabaca özetlemek gerekirse, Türkiye’de nüfusun yüzde 70’i ilköğrenim mezunuydu sadece. Şimdi 12 yıllık zorunlu eğitimin devreye girmesiyle bundan 4 yıl sonradan itibaren bu istatistik düzelmeye başlayacak.
Hoş üniversitelerimizde hala çağ nüfusunun ancak yüzde 40’ını okula gönderebiliyoruz ama üniversite sayısının artmasıyla ileride bu istatistik de düzelecek, bu alanda bizden çok daha başarılı gözüken Güney Kore, Finlandiya gibi örneklere yaklaşacak rakamlarımız.
Ancak eğitim dediğiniz şey bugün 5 yaşında olan çocuğun sadece okulda 16 yıl vakit geçirmesi değil. O geçirilen vakitte ne öğrendiğiniz, yani eğitimin kalitesi en az süre kadar, hatta ondan bile fazla önemli.
Peki eğitimin kalitesini nasıl ölçeceğiz?
Çok iyi bir araç değil belki ama bir fikir vermesi bakımından mesela her yıl yapılan üniversiteye giriş sınavına bakabiliriz.
Bu yılki sınavda 50 matematik sorusu soruldu, bu sınava giren lise son sınıf öğrencisi 336 bin 444 öğrenci ortalama 12.88 doğru cevap verdi. Yani bu kadar öğrenci tek bir kişi olsaydı, matematikten alacağı not 100 üzerinden 25.8 olacaktı.
Türkçeye bakalım. Bu sınavı hepsi de lise son sınıf öğrencisi 312 bin 374 öğrenci aldı. 56 sorunun ortalama 23.52’sine doğru cevap verildi. Yani 100 üzerinden 42.
Çocuklarımızı 12 yıl boyunca emanet ettiğimiz Milli Eğitim Bakanlığı aslında sınavdan liseden mezun olmasına yetecek kadar not alamıyor.
Bu sadece bu yılın işi değil. Uzun yıllardır bu böyle. Burada mevcut hükümeti diğer alanlarda yaptıklarına göre başarısız buluyorum; çünkü eğitimin çıktısında anlamlı bir düzelmeyi göremiyoruz. 11 yıl az zaman değil.
Tabii benim vardığım bu sonuçları yeterince bilimsel bulmayabilirsiniz, üniversite sınavının öğrencilerin bilgisini ölçmediğini, onları elemek için düzenlendiğini söyleyebilirsiniz. Haklısınız.




Ama bir de PISA adı verilen bir uluslararası ölçme sistemi var; 15 yaşındaki çocuklara üç ayrı sınav uygulanıyor ve bu sınavın sonuçları uluslararası kıyaslarda kullanılıyor.
Bakın sonuncusu 2009’da yapılan o üç sınavın özet sonuç grafiklerini yayınlıyorum. Evet, matematik, fen ve okuduğunu anlama becerisinde Türkiye’de bir ilerleme var ama dünyada rekabet ettiğimiz ülkelerle aramızdaki ciddi fark da yerinde duruyor.
Bizim eğitimi baştan sona ele almamız gerek. Milli Eğitim Bakanlığı’nı bina yapan ve her yıl yüzbinlerce öğretmenin ataması/tayini/işe alımıyla uğraşmaktan eğitime vakit ayıramayan bir bakanlık olmaktan kurtarmamız gerekiyor.
Yarın bu konuya devam edelim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder