6 Aralık 2013 Cuma

Komisyon iyi ki becerememiş anayasa yazmayı

BİZİM anayasamızın 13. maddesi aynen şöyle der: ‘Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir.
Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.’
Siz anladınız zaten ama ben yine de tercüme edeyim: Bizim anayasamız temel insan hak ve özgürlüklerini tanır ama bu hak ve özgürlüklerin gerekirse kanunla sınırlanabilmesine de izin verir.
Fakat anayasamızı yazanlar bu maddeyle yetinmezler. Bakın 14. madde nasıl başlar: ‘Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbiri, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve lâik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz.’
Anayasayı yazanlar parlamentoya da güvenmemektedir, ‘Ya bunlar yasa çıkarmaz veya var olan yasayı yürürlükten kaldırır da özgürlükler kısıtlamasız hale gelirse’ diye düşünürler, temel hak ve özgürlüklerimizi ne anlama geldiği okuyan kişinin niyetine göre değişen meşhur ‘devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü’ kalıbına sokuverirler.
Ben zannediyorum ki, Meclis Başkanı Cemil Çiçek’in çağrısıyla ve çabasıyla kurulan, anayasayı yeni baştan yazmak için 25 ay çalışan ve sadece 60 madde üzerinde uzlaşabilen komisyon, bizi mevcut anayasanın 14, 15 ve 16. maddeleriyle başka bir sürü maddenin içine sızmış olan temel hak ve özgürlüklerimizi peşinen kısıtlayan cümlelerden arındıracak.
Ne kadar safmışım meğer.
Artık dağılan komisyonun tutanaklarını okurken, ‘İyi ki yazamamışlar yeni anayasayı’ diye düşündüm.
Çünkü eğer yazmış olsalar, aslında mevcut anayasadan ruhen çok da farklı olmayan bir şey yazacaklardı. Üstelik bu sefer kötü, özgürlük düşmanı, halktan korkan bir anayasa için darbecileri suçlama kolaycılığımız da olmayacaktı.
Bence siyaset kurumu da Türkiye de ucuz atlattı, anayasa yapılamadı.
Mesela 34. madde, şiddet içermeyen toplantı ve gösteri yürüyüşü yapmayı bir temel hak olarak tanımlar ama hemen ikinci cümlede bu hakkın ‘...millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlâkın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması  amacıyla ve kanunla sınırlanabilir’ olduğunu söyler.
Bir gösteri yürüyüşünün, bir protestonun milli güvenliği nasıl tehlikeye düşürebileceğini siz düşünedurun, ben en çok bu ‘genel ahlak’ kalıbına takıldım. Başka pek çok maddede geçiyor, ‘genel ahlak’ lafı.
Nedir bu genel ahlak ve neden anayasayla nasıl korunur?
Ama bu konuda da yalnız kalmışım. Baksanıza uzlaşma komisyonu saatlerce ‘genel ahlak’ lafını tartışmış, bir kişi bile çıkıp ‘Yahu deli misiniz, bu lafın anayasada işi ne, çok istiyorsanız yasayla bazı şeyleri düzenlersiniz ama anayasaya bunu koymanın alemi yok’ dememiş.
Zaten sorun bu. Bütün meselelerimizi anayasayla çözmeye çalışıyoruz. 12 Eylül darbecileri de öyle yapmak istemişti.
Oysa anayasa, sistemin nasıl işleyeceğinin altyapısını ve yasalara ruhunu verecek olan temel insan hak ve özgürlüklerini içermeli, geri kalan ‘pis’ işler, yani özgürlük kısıtlamaları, yasaklar, cezalar vs yasalar tarafından yapılmalı.
Neden böyle olmalı?
Anayasayı değiştirmek zor; yasaları değiştirmek ise kolay.
Ama hayır, komisyon tutanaklarını okudukça görüyorsunuz, her siyasi partimiz kendi parti programını anayasaya yazmak, onu anayasa emri haline getirmek için uğraşıyor.
Herkesin kırmızı çizgisi var; hiçbirinin kırmızı çizgisi özgürlüklerin özüne dokundurtmamak değil ama.
İyi ki becerememişler anayasa yazmayı.


6 Aralık 2013'te Hürriyet'te çıkan yazım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder