27 Haziran 2014 Cuma

'Kürt' demeden 'Kürt sorunu'nu çözmek...

Bugünkü Hürriyet'teki yazım aşağıda...


Hepi topu A4 boyutunda bir sayfa. Hadi gerekçesini de ekleyin, hepsi birden 2.5 sayfa ediyor. Üstelik büyük puntolu.
Hükümetin Meclis'e sevk ettiği, 'Terörün Sona Erdirilmesi ve Toplumsal Bütünleşmenin Gerçekleştirilmesine Dair Kanun Tasarısı' başlıklı tasarıdan söz ediyorum. Yürürlük maddesi de dahil beş madde.
Ne yasanın kendisinde ne de gerekçesinde 'Kürt' kelimesi geçiyor. Sanki sanal ve sebebi belirsiz bir 'terör' var, bu yasa da o terörün sona erdirilmesi için gerekenleri yapmak üzere bakanlar kuruluna görev veriyor. Sanki böyle bir yasa olmasa bakanlar kurulu kendini görevli hissetmeyecek veya yapması gerekenleri yapmayacak sanırsınız.
Ama hayır. Yasanın maksadı bu değil. Yapılması gerekenleri, onların derinliğini ve kapsamını ilgili ilgisiz herkes biliyor zaten. Yasanın maksadı, sondan bir önceki maddesinde, yani dördüncü maddesinde yazılı:
'Madde 4: 1) Bu kanun kapsamında verilen görevler, ilgili kamu kurum ve kuruluşlarınca ivedilikle yerine getirilir. 2) Bu kanun kapsamında verilen görevleri yerine getiren kişilerin hukuki, idari ve cezai sorumluluğu doğmaz.'
Evet, bu yasa Meclis'ten geçip yürürlüğe girecekse, gerçek anlamda işlevsel olacak yegane maddesi budur. Geri kalanı temenniler demetinden ibaret. Haa, bir de 'Çözüm süreci' koordinasyonu görevinin Kamu Güvenliği Müsteşarlığına verilmesi var tabii. Hepsi bu.
Gelin, filmi biraz başa saralım, bu yasaya neden ihtiyaç duyulduğunu konuşalım.
2012 yılının sonbaharından beri İmralı adasında cezasını çekmekte olan Abdullah Öcalan ile doğrudan, Kuzey Irak'taki Kandil dağlarında olan PKK karargahıyla da genellikle dolaylı yoldan görüşmeler yürütülüyor.
Hükümet tarafı bu görüşmelere 'müzakere' demiyor; PKK ve Öcalan ise 'müzakere' yürütmek, yapılanları bu isimle anmak istiyor.
Bir 'müzakere'nin, yani pazarlığın, al-ver dengesinin konusu olabilecek şeyler var, olamayacak şeyler var.
Mesela ana dilde eğitimi de kapsayan temel insan hakları, anayasada yazılı 'kanun önünde eşitlik'in Kürtler için fiiliyatta da hayata geçmesi, siyasal alanda ayrılıkçılık dahil bütün görüşlerin savunulabilir olması, demokratikleşme gibi konularda pazarlık olamaz. Bunlar zaten karşıda bir silahlı örgüt var veya yok, yapılması gereken şeyler.
Ama bir de 'demokratik özerklik' gibi ucu federasyona kadar varan talepler, 'öz savunma gücü bulundurma' gibi ayrı bir ordu kurmaya varan talepler var ki, onlar elbette siyasi pazarlığın konusu olabilir.
Haa, bir de genel af ilan etme, dağdaki PKK militanlarını eğer geri geleceklerse topluma geri kazandırma, devlet veya PKK tarafından yaratılmış acılarla bir biçimde hesaplaşma, Abdullah Öcalan'ın durumu gibi konular var; bunların zamanlaması konusu da müzakere edilmesi gereken şeyler.
Ben bu genel çerçeveyi çiziyorum ama gerek Öcalan ve gerekse Kandil müzakereye başka bir yerden başladı: Kürtlerin Türkiye Cumhuriyeti içindeki statüsü ve bu müzakerelerde PKK'nın statüsü.
Zaman içinde Kürtlerin özel bir anayasal statüye sahip olması (kurucu halk olarak Anayasada ismen yazılmaları) konusu gündemden düştü ama PKK'nın statüsü konusu hep gündemde kaldı.
PKK'ya statü talebinin kod adı 'Müzakerelere yasal bir çerçeve kazandırmak'tı. Hükümet başta buna direndi; şimdi Meclis'e sevk edilen tasarıda görüyoruz ki direnmeye devam ediyor, yasada bırakın PKK'ya bir statü vermeyi 'Kürt' kelimesi bile geçmiyor.
Bu satırlar yazılırken Kandil'den henüz yasaya ilişkin bir değerlendirme gelmemişti.
'Çözüm süreci'nin nihayet yeniden hareketlenmesi, yaz aylarını beklediğimizden daha sıcak yapabilir.

 Oy almak için mi yapıyor?

  
Hemen söylenmeye başladı, Ak Parti, Cumhurbaşkanı seçiminin ikinci turunda HDP/BDP oylarını kendine çekebilmek için bu yasayı alel acele gündeme getirmekle itham ediliyor.
Diyelim ki bu doğrudur; peki ama böyle yapmak neden yanlış olsun?
Bunlar sonuçta siyasi partiler, ne yapıyorlarsa oy almak için yapıyorlar. Benzer biçimde muhalefet partileri de durumu eleştirerek hem Ak Parti'ye gidecek oyları engellemeye hem de kendilerine çekmeye çalışmıyorlar mı?

Komik eleştiriler bunlar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder