Bugün Hürriyet'te çıkan yazımı, bazı ilave web linkleriyle burada da paylaşıyorum:
***
***
Ahmet Davutoğlu, bugün Adalet ve Kalkınma Partisi
kongresinde genel başkanlığa seçilecek. Büyük olasılıkla yarın öğlenden sonra
da hükümeti kurmakla görevlendirilecek; yani başbakan olacak.
Daha önce başbakan ve iktidar partisinin genel başkanı
olarak, Haziran 2015'teki seçimi de kazanması halinde Davutoğlu'nun önünde
2019'a kadar iktidar olma şansı bulunduğunu, bu dönemde yapılması gereken
işlerin ise üç temel başlık altında toplandığını yazdım.
Bu başlıklardan birincisi, genel bir 'demokratikleşme' konusuydu, onu geçen hafta cuma günü bu köşededetaylandırmaya çalıştım. İkinci başlık ise ekonomik dönüşüm. Bugün biraz onu konuşalım istiyorum.
Türk ekonomisi, uzun yıllardır milli gelirin yüzde 7'sinden
az olmayan miktarlarda cari açık vererek büyüyor. Yani, kendi paramız, kendi
tasarruflarımız bize yetmediği için BAŞKASININ
PARASINI kullanıyoruz; dünyanın başka yerlerinde oluşmuş tasarruf fazlasını
ülkemize çekerek büyümemizi finanse ediyoruz.
Bu durumun sürdürülemez olduğu aşikar. Yarın öbürgün
dışarıda o tasarruf fazlası oluşmazsa veya başkaları paralarını bize vermekten
cayarsa ekonominin sıkıntıya gireceği ortada.
Bu kırılganlığı yıllardır biliyoruz ve kendimizce çareler
üretmeye çalışıyoruz ama başarılı olamadığımız belli. O yüzden bugün hükümet
kurmaya çalışan Davutoğlu'na, 'Aman
mevcut ekonomi yönetimini değiştirip güvensizlik yaratma, yoksa dışarıdan para
gelmez ve krize gireriz' deniyor, o da ilk iş olarak gidip Ali Babacan'ı görevine devam etmesi
için iknaya çalışıyor.
Türkiye'de ekonomi gerçek anlamda yapısal bir dönüşüm
geçirmedikçe, ülkemizin bu kırılganlığı devam edecek. Bu durumu en iyi
bilenlerden ve yıllardır çare önerenlerden biri, zaten Ali Babacan'ın kendisi.
Başarmamız gereken yapısal dönüşümün ne olduğu da belli: Daha yüksek katma değerli ürünler üretmek
ve bu yolla dış ticaretin ekonomik büyümeye katkısını negatiften pozitife
çevirmek. (Evet ihracat sayesinde ciddi istihdam sağlanıyor ve bunun
ekonomiye ciddi katkısı var ama en tepeden baktığınızda dış ticaretin milli
gelire katkısı, ortaya çıkan ticaret açığı yüzünden negatif.)
Ürettiğimiz ürünlerde daha yüksek katma değeri ancak daha
yüksek teknoloji ve özgün tasarımla elde edebiliriz.
Daha yüksek teknoloji ve özgün tasarımlı ürünlerimiz olursa,
Almanya gibi cari fazla veren bir ekonomiye dönüşebiliriz.
Nasıl mı?
Haftaya okullar açılıyor
Önümüzdeki hafta okullar açılacak; yaklaşık 1 milyon öğrenci
ilkokul birinci sınıfta okula başlayacak.
Eğer hiçbir şey değişmeyecekse, bu öğrencilerin 12 yıl sonra
liseden mezun oldukları günkü kaderleri şimdiden belli: Aralarından 100 bini dünyadaki yaşıtlarıyla rekabet edebilir bir eğitim
alacak. Aralarından 300-350 bini 'Türkiye için yeterli' denebilecek bir
seviyede olacak. Geri kalanı ise, yani çocuklarımızın yarıdan fazlası ise 'ucuz
işgücü' olarak sokağa salınacak.
İşte bu kader değişmedikçe Türkiye yüksek teknolojili ve
özgün tasarımlı ürünleri yeterince üretemez.
Hepimiz evimizde en az bir tane Güney Kore üretimi yüksek
teknoloji ve özgün tasarım içeren ürün kullanıyoruz. Bunun nedeni şu rakamlarda
gizli:
55-65 yaş nüfusa baktığımızda Türkiye ve Kore eşit; bu yaş
grubunun yüzde 10'u üniversite mezunu.
25-35 yaş nüfusa baktığımızda ise fark çarpıcı: Kore'de bu
yaş grubunun yüzde 70'e yakını, Türkiye'de ise sadece yüzde 17'si üniversite
mezunu.
Kore, bizimle arasındaki zenginlik farkını son 30 yılda
yaratmış yani.
Eğitim, 12 yıllık Ak Parti iktidarının en az başarılı
olduğu, hatta başarısız olduğu iki temel alandan biri.
Davutoğlu'nun bu alanda başarısızlığa devam etmesi,
partisinin iktidarına bile malolabilir.
12 yılda inşaata ayrılan paranın yarısı öğretmen
yetiştirmeye ayrılsaydı bugün başka bir ülkede yaşıyorduk.
Hukuk güvenliği olmadan hiçbir şey olmaz
Son üç-dört ayda Rusya'dan kaçan sermaye 70 milyar doları
aştı. Gezi olaylarından beri Türkiye'den kaçan sermaye ile gelen sermaye ise
ancak birbirini dengeler nitelikte.
Sermaye ürkektir ve kaçar. Türkiye zaten doğrudan yabancı
sermaye yatırımı çekmekte zorlukları olan bir ülke. O zorluğun sebebi
Türkiye'nin evrensel hukuktan uzak olması, gelecek paraya yeterli hukuki
güvenceyi zaten verememesi.
Cari açığımızı 'sıcak
para' diye de adlandırılan borsa ve bono yatırımcısı yabancı sermaye yerine
gelip fabrika ve iş yeri kuracak doğrudan yabancı sermaye yatırımı ile finanse
etmeliyiz.
Bunu sağlamak için eğitimli iş gücü kadar o sermayeye
verecek hukuki güvencelerimizin de olması gerek.
İşleyen gerçek bir hukuk devleti ve demokrasi olmadan
zenginleşmek de hayal.
Refah yaratamayan iktidar gider...
Evrensel kuraldır; vatandaşına refah yaratamayan iktidar
seçimde kaybeder.
12 yıllık zorunlu eğitim yakında ilk mezunlarını verecek.
Eskiden liseye devam etmeyen ve ya erken yaşta evlendirilerek ya da bir yerde
çalıştırılarak aile bütçesine yük olmaktan çıkarılan çocuklar 12 yıl yüzünden
okullarında durmaya devam ediyorlar. (Kabaca oranları yüzde 30.)
Bu çocuklarına dört yıl ekstradan yatırım yapan ailelerin
beklentisi önümüzdeki yıllarda siyaseti derinden etkileyecek. Çünkü bu
çocuklara daha yüksek kazanç elde edecekleri ve dört yıllık yatırımı kısa
sürede geri ödeyecekleri bir iş bulunamazsa, toplumda memnuniyetsizlerin
sayısında beklenmedik bir artış yaşanacak.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder