Bugünkü Hürriyet'te çıkan yazımı, yazıda geçen raporların kaynaklarının web linkleriyle birlikte burada da sunuyorum.
***
***
Okulda siyaseti konuştuk; gelin bir de eğitimin kendisinden söz edelim
Türkiye, fikri enerjisini yeterince doğru kullanamayan bir
ülke. Milli Eğitim Bakanlığı'nın 5. sınıftan itibaren 'başı açık' olma zorunluğundan vazgeçmesini ve bu konudaki kararı
ailelere bırakmasını iki hafta canla başla tartıştık. Ama nedense eğitimin
kendisini konuşamadık.
Tam bugün için böyle bir yazı yazayım derken, bana göre
eğitim konusunda çalışan sivil toplum kuruluşlarının en verimlisi olan Sabancı
Üniversitesi bünyesindeki Eğitim Reformu
Girişimi'nin (ERG) 2013 yılı Eğitim İzleme Raporu'nun yayınlandığı bilgisigeldi.
ERG her yıl düzenli olarak Türk eğitim sisteminin durumunun
objektif bir fotoğrafını çekmeye çalışıyor ve bunu da raporlaştırıyor. Ben de,
her yıl bu raporu kendi köşe yazılarıma taşıyorum. Eğitim sorunlarını veriler
ışığında ve masa başında oluşturulmuş yüksek fikirlere göre değil de verilere
dayalı olarak konuşmak isteyenlere sahiden çok kaliteli malzeme sunuyor bu
raporlar.
En genelden başlayalım. Türkiye'de devletin eğitim için
yaptığı harcamalar (yatırım demek daha doğru, gelecek kuşaklara yatırım
yapıyoruz çünkü) düzenli biçimde artıyor. 2007'de
gayrısafi yurtiçi hasılamızın yüzde 2.5'inden azını eğitime harcarmışız, bugün
bu rakam 2014 itibarıyla ikiye katlanacak gibi gözüküyor, yani GSYH'nin yüzde
4.6'sını eğitime harcıyoruz.
Milli gelirimizden eğitime aktardığımız rakam son yedi yılda
ikiye katlanmış gibi gözükse de bu durum öğrenci başına yaptığımız eğitim
harcamasına aynen yansımıyor; herhalde bunun
sebebi öğrenci sayısının daha büyük bir hızla artması.
2006 yılında ortaöğretimdeki bir öğrenci başına yılda kabaca
2500 liranın biraz altında harcama yapıyormuşuz, 2013'te bu rakam 4 bin liraya
çok yaklaşmış. Mesleki okullarda okuyan öğrencilere 2006'da öğrenci başına 4
bin liradan biraz az harcarmışız, bugün bu rakam 4 bin 300 lira civarına
gelmiş. Okul öncesi ve ilköğretim öğrencilerine 2006'da 1500 liradan biraz
fazla harcarmışız bugün 2 bin 400 lira civarında harcıyoruz.
İki şeyi söylemek lazım:
1. Milli gelirden eğitime ayırdığımız pay büyük bir hızla
artıyor da olsa bu yetersiz; bizim en azından milli gelirimizin yüzde 6'sını
eğitime ayırmamız gerek.
2. Öğrenci başına harcamamız ekonomik anlamda rekabet
ettiğimiz ülkelerle veya kendimizi eşit sayıp aralarına katılmaya çalıştığımız
AB ülkeleriyle kıyaslandığında çok ama çok düşük.
Bu, eğitim sistemimizin kalitesini çok ama çok etkileyen en
temel iki konudan biri. Diğeri, hiç kuşkusuz öğretmenlerimiz ve onların
kalitesi.
Ekonomik durumda var olan somut ama yetersiz ilerlemeye
karşılık, öğretmenlerimizin kalitesi konusunda maalesef pek iyi bir noktada
değiliz.
Gelin öğretmenlerimize bir bakalım.
Öğretmen 10 üzerinden 6 alıyorsa...
Milli Eğitim Bakanlığı yıllardır öğretmenler ve öğretmen
eğitimi hakkında projeler hazırlıyor, raporlar yazılıyor, strateji çalışmaları
yapılıyor vs ama maalesef bunların pek azı hayata geçiyor.
Bu başlanıp bitirilmeyen işlerin sonuncusu, Milli Eğitim
Bakanı Nabi Avcı'nın Kasım ayında, 'Ulusal Öğretmen Stratejimiz hazır ama şu
ortamda açıklamak doğru değil' dediği 2011'de başlayan çalışma.
Fakat bütün bu başlayan ama tamamlanamayan işlerin arasında
bir şey yapıldı; iyi de oldu. Geçen yıldan itibaren işe alınacak öğretmenlere,
KPSS'nin yanısıra bir de kendi öğretmenlik yapacakları alanda sınava girme
zorunluğu getirildi. İlki geçen yıl yapılan 'Öğretmenlik Alan Bilgisi Sınavı'nın sonuçları Temmuz ayında açıklandı.
Başörtüsü konusunda sahip olduğumuz tartışma ve konuyu
manşete taşıma arzumuzun yüzde birine eğitimin kendisi konusunda sahip
olsaydık, bu sınavın sonuçlarını günlerce manşetlerden tartışırdık aslında.
Bütün tabloyu da yayınlıyorum zaten ama birkaç örnek
vereyim: Türk Dili ve Edebiyatı öğretmenliği dalında KPSS'de yeterli puanı
almış 23 bin 640 kişi 50 soruluk sınavı aldı; doğru cevap ortalaması 21.19.
İlköğretim Matematik öğretmenliği için 6 bin 614 aday 50
soruluk sınava girdi, doğru cevap ortalaması 20.
Tabloyu yakından inceleyin; durumun ne kadar vahim olduğunu
kendi gözlerinizle görün. Okullarda çocuklarımıza matematik öğretmesini, fizik
öğretmesini, hatta din kültürü öğretmesini beklediğimiz öğretmenlerin
kendilerinin aynı dersin sınavında ne kadar düşük bir başarı yakaladıklarını bilelim.
'Atanamayan öğretmenler atansın' demeyi biliyoruz ama o
öğretmenlerin kendi derslerini ne kadar bildiklerini bilmiyoruz.
Hatırlayın, daha birkaç hafta önce 40 binden fazla öğretmen
daha işe alındı. Bu sınava dayanılarak hem de.
Yarın bayram ama ben eğitimi konuşmaya devam edeceğim...
Geçen yıl alan sınavıyla atanmış bir öğretmen olarak sizi esefle kınıyorum! Bir tabloya bakarak bu ülkenin öğretmenlerini ne kadar kolay harcayabilmişşiniz yazık! Alan sınavlarının iceriği hakkında ne kadar bilginiz var acaba? Müfredatının belirsiz oluşundan, üstelik üniversitelere ve 4veya 5ýıllık bölümlere gore işleniş tarzlarının farklılık gösterdiğinden ve ayrıca örnek verdiğiniz ilkögretim matematik öğretmenine ilk.mat. sorusu sorulmadığından bihaber olduğunuz aşikar.Unutmayın ki öğretmenlerimiz alan sınavı hariç uçsuz bucaksız 2sınava daha giriyor. Sizden ricam sadece bir tablo verisine aldanmadan ve sizi bugünkü mevkinize getiren öğretmenlerinizi de düşünerek yazınızı yazmanız zira emekleri bir çırpıda harcanan öğretmen için çok onur kırıcı bir yazı olmuş.
YanıtlaSil