Bugünkü Hürriyet'te çıkan yazımı burada da sunuyorum.
***
Oysa bizim 48 aylıktan 66 aylığa kadar olan bütün çocuklarımızı okul öncesi eğitime alabilmemiz gerek.
***
Türkiye'de çağ nüfusun özellikle ilköğretim ve ortaöğretim
çağ nüfusunun okullaşması konusunda son yıllarda ciddi ilerlemeler oldu.
Sırasıyla gidelim. Önce 1997'de 8 yıllık eğitim zorunlu
oldu. Böylece, daha önceki yıllarda ilkokulu bitirdikten sonra ortaokula devam
etmeyenler, en azından 8 yılı tamamlamak, yani eski tabirle ortaokul mezunu
olmak zorunda kaldılar. Bu, 8 yıllık eğitim yasasına getirilen bütün diğer
eleştirilerin yanında gerçekten çok önemli bir ilerlemeydi.
Keşke zorunlu eğitimin en az 8 yıl olması 70'li yıllarda
uygulamaya konmuş olsaydı; o zaman bugünkünden çok farklı, çok daha zengin bir
ülkede yaşıyor olacaktık.
8 yıllık zorunlu eğitim liseye gelene kadarki okullaşma
oranını yüzde 100'e çok yaklaştırdı ama biz 8 yıllık ilköğretim mezunu bu 100
çocuğun 30'unu liseye geçişte kaybetmeye devam ediyorduk. Yani, mezun 100
çocuktan 70'i liseye devam ediyor, 30'u ise ya çalışmaya başlıyor ya da erken
evlilikle aile üzerinde mali yük olmaktan çıkarılıyordu.
Daha sonra, birkaç yıl önce eğitimi 4'er yıllık üç kademeye
bölen ama 12 yılın tamamını 'zorunlu' kılan düzenleme yapıldı. Bu yasal
düzenlemeye ilişkin de çok sayıda eleştiri var; bunların benim de önemli görüp
katıldığım bazılarını birazdan okuyacaksınız zaten ama bir gerçek önemli:
Zorunlu eğitimin 8 yıldan 12 yıla çıkarılmasıyla liseye geçişte kaybettiğimiz
30 çocuğumuzu da kazanma ümidimiz arttı.
Bütün Türkiye nüfusu açısından bakıldığında ortalama eğitim
süremizin 6.5 yıl, yani 'Orta ikiden terk' olduğunu hatırlayacak olursak, 12
yıllık zorunlu eğitimin ülke insan kalitesine ciddi bir katkı yapacağını da
görmüş oluruz. (Eğitimde geçirilen süre kadar eğitimin içeriği ve kalitesi de
önemli, hatta daha önemli kuşkusuz ama bugünlük kaliteden değil süreden söz
ediyorum, lutfen okurken bunu göz önünde bulundurun.)
Fakat, 'dört artı dört artı dört' adıyla bilinen düzenleme
sırasında yapılan en vahim hata, eğitime başlama yaşının aşağıya çekilmesiydi.
O zaman ben de yazdım; bu durum, Türkiye'nin son yıllarda onca yatırım yaptığı
ve kısa zamanda ciddi ilerleme sağladığı okul öncesi eğitimi bitirecekti.
Nitekim uygulama başladıktan sonra bugün daha net görüyoruz;
kısa zamanda okul öncesi eğitimde yüzde 40'lara yaklaşan bir okullaşma
sağlanmıştı, bu kazanımlar yeni yasa sonrası maalesef sürdürülemedi. Bu
yanlıştan Milli Eğitim Bakanlığı'nın uygulamayı esnetmesiyle bir ölçüde
dönüldü, yani ilkokula başlama yaşı yasaya rağmen 72 aya kadar çekildi ama okul
öncesi eğitime verilen zarar ortadan kalkmadı. Rakamlara bakıldığında
Türkiye'de okul öncesi eğitimde okullaşma oranının yeni yasayla birlikte düşüş
eğilimine girdiği gözüküyor. Bu vahim bir gelişme.
Oysa bizim 48 aylıktan 66 aylığa kadar olan bütün çocuklarımızı okul öncesi eğitime alabilmemiz gerek.
Okul öncesi eğitimde çocuklarımızın yarıdan fazlasına hala
erişemiyoruz. Peki ya sonrasında? Erişebildiğimiz çocuklarımızın ne kadarı
okula devam ediyor? Kaç yıl devam ediyor?
Zorunlu olduğuna göre 12 yıl boyunca, yani 6 yaştan 18 yaşa
kadar herkesin okulda olması gerekir ama hayır, bazı çocuklarımızı yolun bir
yerinde kaybediyoruz, onlar okuldan kopuyor.
Bu münferit bir durum olsa, çaresi kolay. Ama değil. Bazı
bölgelerimizde okulu bırakma (devamsızlık olarak geçiyor) oranları maalesef çok
yüksek.
Gelin onlara yakından bakalım.
Ortaokula geçerken kaybettiğimiz çocuklar
Türkiye'de 2012-13 öğrenim yılında ilkokullarda okullaşma
oranımız yüzde 98.9'du, ertesi yıl bu oran yüzde 99.6'ya çıktı. Yüzde 100
diyebiliriz.
Ancak ilginç bir gelişme, 2012-13'te ortaokullarda, yani
beşinci sınıftan itibaren okullaşma yüzde 93.1'ken ertesi yıl bu oran sadece
yüzde 94.5'e çıkabildi.
Yani daha dördüncü sınıftan beşe geçerken 100 çocuğumuzdan
6'sını kaybediyoruz. Rakam, küçümsenecek gibi değil. Üstelik bu alanca ciddi
bölgesel farklar da var; mesela Gümüşhane, Çankırı ve Hakkari'de 100 çocuktan
12'sini kaybediyoruz beşinci sınıfta.
Peki ya lisede durum ne?
Daha önce söyledim, 2012-13'te liselerimizde okullaşma oranı
yüzde 70'ti. Ertesi yıl bu oran yüzde 77'ye çıktı. 2018-19'da bu oranın yüzde
100'e gelmesi gerek. Sadece bu yıl liselere 1 milyon 300 binden fazla
öğrencinin kayıt yaptırdığını unutmayın.
Lise 1'de gidenler...
Bu yazıdaki bütün rakamları Sabancı Üniversitesi bünyesinde
çalışmakta olan Eğitim Reformu Girişimi'nin son eğitimi izleme raporundan alıyorum. Bu rapora göre, 12 yıllık zorunlu eğitimin en fazla zorlanacağı
sınıfın 9. sınıf olduğu anlaşılıyor. Yani artık herkese zorunlu olan lisenin
ilk yılı.
Raporun ulaştığı bütün araştırma verileri, devamsızlıkların
da, sınıf tekrarlarının da, okulu kesin terklerin de en çok bu sınıfta
yoğunlaştığını gösteriyor. Dokuzuncu sınıf öğrencilerinin yüzde 16.8'i sınıfta
kalıyor. Oysa aynı oran izleyen yıllarda yüzde 2'ler seviyesinde. Bütün
devamsızlıkların, yani 51 günden fazla okula gitmeme vakalarının yüzde 41'i tek
başına dokuzuncu sınıfta yaşanıyor.
Bu sınıftaki öğrencilerimiz özel bir ilgiyi hak ediyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder