Bugünkü Hürriyet'te çıkan yazımı bir ilave web linkiyle burada da sunuyorum.
***
Son birkaç aydır durup durup sosyal medyada, özellikle de
Facebook'ta yeniden paylaşılma rekorları kıran bir blog yazısı var.
Bir beyaz Türk vatandaşımız ülkeyi terk etmiş, kendisinin ve
ailesinin geleceğini yurt dışında aramaya karar vermiş, bunu yaparken de birnevi manifesto yazmış.
Bu metni 'Bir beyaz
Türkün hezeyanları' diye okuyabilirsiniz; bence de iç tutarlıktan yoksun,
siyasi paranoyaya bol bol yer vermiş bir metin bu. Ama bu metne yansıyan duygunun bir hayli yaygın olduğunu görmemeye
imkan da yok.
Bu vatandaş geleceğini yurt dışında arayacak, bu uğurda
ailesini, çocuklarını bir bilinmeyene doğru yola çıkaracak ve göçmen olmanın
bütün zorluklarını peşinen kabul edecek kadar ülkesinden ümidi kesmiş ama öte
yandan yurt dışında (tam olarak İngiltere'de) yaşayıp bir orta sınıf hayatı
sürmesine imkan verecek kadar da donanımlı biri.
Yani, 'Gitsek bu
ülkeden' diyenler ve demekle kalmayıp kalkıp gidenler bir azınlığa mensup
olsalar da, aslen bu ülkenin en donanımlı insanları. Ülke yükselecekse onlarla
yükselecek; onların yokluğu ise geride kalanlara bir çeşit ceza.
O yüzden dünyada hiçbir ülke, 'Benim mühendislerim, yüksek lisanslılarım, üniversite mezunlarım,
sermaye sahiplerim giderlerse gitsinler' demez, onları ülkede tutmak için
elinden geleni yapar.
Geçen hafta adını vermeyeceğim bir önemli kişiyle sohbet
ediyordum. Konu geldi üniversitelere, yurt dışında yetişmiş Türkiyeli
bilimcilerin burada katkı sunmasına. Kendisi de bu iktidara hiç de uzak olmayan
sohbet ettiğim kişi, bir üniversitemizle de yakında ilgili ve 'Çok kişiyle görüştük, hepsi de gelmeye
hazırdı ama 1.5-2 yıl önce birden fikir değiştirdiler' dedi; ülkede değişen
iklimi, demokrasiden ve özgürlüklerden uzaklaşma izlenimini referans vererek.
Evet iklim... Özgürlük iklimi, 'Geleceğimi burada özgürce arayabilirim' iklimi...
İki gün önce Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da aynı
iklimden söz etti. Hem de bilimin gelişmesi, yurt dışında yetişmiş Türkiyeli
beyinlerin ülkeye dönüp katkı sunması konusunda konuştu.
Bakın ne dedi Cumhurbaşkanı Erdoğan: "Bizim geçmişle övünmek yerine bugün ‘neden olmuyor, bugün neden
dünya bilimine yön veren bilim insanları yetişmiyor’ sorusunu kendimize her
fırsatta sormamız gerekiyor. Eksik olan en başta iklimdir, atmosferdir, yani
gerekli şartlardır. Bugün eğer Türkiye dâhil dünyadaki birçok ülkenin beyinleri
kendi ülkelerini bırakıp Batı’daki bilim merkezlerine akın ediyor, oralarda da
aradıklarını buluyorlarsa bu işte buradaki iklimin kaybolmasındandır. Bilim
insanı özgür değilse, bilim insanı kendisini emniyette hissetmiyorsa, bilim
insanı bilimden ziyade maişetini dert ediniyorsa, ilim sahibi olmanın yüksek
payesini hissedemiyorsa, tarihte hep olduğu gibi kalkar daha uygun şartlara göç
eder. Bizim işte bu iklimi yeniden oluşturmamız, yeniden inşa etmemiz
gerekiyor. Bilimi, devletin ve siyasetin müdahalesinden, yargının
müdahalesinden olduğu kadar, mahalle baskısından da kurtarıp, daha da özgür bir
zemine kavuşturmak zorundayız.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 'Bilim
insanı özgür değilse, kendini güvende hissetmiyorsa...' derken doğru
teşhiste bulunuyor.
Ama bir şey eksik: Neden kendini özgür hissetmiyor, neden
kendini güvende hissetmiyor? Neden Türkiye'ye dönmemeyi veya buradaysa gitmeyi
düşünüyor?
Ucu kendimize de dokunsa samimi cevaplar vermeliyiz bu
sorulara...
Bir arpa boyu yol gitmedik mi?
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, aynı TÜBİTAK ödül töreni
konuşmasında günümüz Türkçesinin 'bilim
dili' olmadığını, 'Bu dilde bırakın
bilim yapmayı felsefe bile yapılamayacağını' söyledi.
Bu sözler çok da haksız değil ama yeni de değil.
'Bilim dili olmamak'
sadece Türkçe için değil, son 60-70 yıldır İngilizce dışındaki bütün diller
için geçerli. Bunun için bilimsel araştırmaların makalelerinin yayınlandığı
hakemli saygın bilim dergilerinin hangi dilde olduğuna bakmak yeterli zaten.
Ama Türkçe açısından bu tartışma yeni değil. Biz bunu 70'li
yıllarda yaptık ve bitirdik.
Tabii Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bu sözlerini, 'Hedefi dil devrimi' diye niteleyerek
eleştirmek de yeni bir tutum değil. Bu eleştiri de (yoksa şikayet mi demeliyim)
70'li yıllarda, hatta 80'lerin başında çokça dile getirildi.
Entellektüel ortamı, tartışma konuları, hatta tartışma
cümleleri 40 yıldır değişmeyen bir ülkeyiz işte.
Buradaki derinliği, sığlığı varın siz takdir edin...
Yildiz ile Hilalin arasinda bir ulkeyiz hilalden rahatsiz olanlar Yildiza yakin diye bize gelecek bizim hilalden rahatsiz olan sermaye beyin ve is gucumuz yelkenlerini Acip Yildiza yolculuklar yapacak onlar hava ya baktiklarinda haberleri dinlediklerinde Yildizi gorurlerse donmeyi dusunurler mesele onlari dondurmek Yerine onlarla dostlugu munasebetleri gelistirmek olmali turkiye melez demokrasisini gelistirdikce Yildiza yaklasik hilalden uzaklastikca Çözümler gelecektir
YanıtlaSilMujdat guler
Guler1@aol.com