Bugünkü Hürriyet'te çıkan yazımı burada da paylaşıyorum.
***
Biliyorsunuz Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde tarihe '17
Aralık soruşturması' diye geçen ve artık kapanmış olan meşhur soruşturma
bağlamında 4 bakan hakkında kurulmuş bir soruşturma komisyonu var.
Soruşturma Komisyonu, kararını pazartesi günü vermek üzere
toplandı ama bu karar teknik sebeplerle 5 Ocakta yapılacak toplantıya
ertelendi.
Peki komisyon 5 Ocakta ne karar alacak? 4 bakanın Yüce
Divan'da yargılanmasına mı, yoksa suçsuzluğuna mı hükmedecek?
Belki, bu bakanlardan üçü, yani Zafer Çağlayan, Muammer
Güler ve Egemen Bağış hakkında verilecek olası kararı tahmin etmemize İstanbul
Cumhuriyet Başsavcılarından Ekrem
Aydıner'in 16 Ekim 2014'te verdiği 'Kovuşturmaya
yer yoktur' kararı yardımcı olabilir.
Önce hatırlayalım, geçen yıl 17 Aralık sabahı Türkiye bir
dizi polis baskını ve gözaltıyla uyandı. Gözaltına alınanlar arasında bu adı
geçen bakanların çocukları, yakın çalışma arkadaşları da vardı. Hükümet ilk
şaşkınlığını atlattıktan sonra operasyonu 'Hükümete karşı darbe girişimi' olarak niteledi; önce soruşturmayı
yürüten polisleri görevden aldı, ardından Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu'ndan
bir kararname geçirmeyi başararak soruşturmayla bağı gözüken savcı ve hakimler
de İstanbul'dan uzaklaştırıldı.
Böylece savcı Ekrem Aydıner henüz davası açılmamış
soruşturmanın başına geçti ve ilk iş olarak bakanlarla ilgili olarak Meclis
Başkanlığı'na gönderilmiş fezlekeyi geri çekip yeniden düzenledi. Sonra da
yazımı tamamlanmış olan iddianameyi eline aldı, nihayetinde de 16 Ekim tarihli
meşhur 'Kovuşturmaya yer yoktur'
kararını verip dosyayı kapattı.
Aydıner'in yolsuzluk/rüşvet dosyasını kapatması çok
konuşuldu ama bu işi yaparken kullandığı gerekçelerin üzerinde pek az duruldu.
Aydıner, temelde iki şey söylüyordu 45 sayfalık
'kovuşturmaya yer yoktur' kararında:
1. Bu soruşturmaya
esas teşkil eden deliller yasa dışı yöntemlerle, yasaların zorlanması ve
etrafından dolanılması yoluyla elde edilmiştir; mahkemede kullanılamaz.
2. Bu delillerin
tamamını gerçek kabul etsek dahi, Rıza Zarraf'ın yaptığı ticaret yasaldır, bunu
yaparken rüşvet vermesine gerek yok. Kaldı ki rüşvet vererek özel bir ayrıcalık
elde ettiğine dair bir delil de yok.
Savcı Aydıner'in 45 sayfalık yazısının bir savunma
avukatından çıkmış gibi durmasını bir kenara bıraksak bile kullandığı bu
gerekçelere, özellikle de ikinci gerekçeye katılmaya imkan yok. Ama birinci gerekçe üzerinde durulmayı
gerektiriyor.
Meclis Soruşturma Komisyonu'nda da eğer hukuki bir tartışma
yapılacaksa bu birinci gerekçedir tartışılacak olan.
Bırakın kararı mahkeme versin...
Savcı Aydıner'in 'Deliller
hukuka uygun elde edilmedi' cümlesini desteklemek üzere sunduğu çok sayıda
somut gerekçe var. Açıkçası savcının ileri sürdüğü savların tamamına yakını
ikna edici ve kuvvetli biçimde dile getirilmiş şeyler.
Ancak yine de, meselenin 'Deliller kanuna uygun elde
edilmesi' cümlesini tereddütsüz söyleyecek kadar berrak olmadığını belirtmem
gerek. Savcının tezleri, mahkemede rahatça bir savunma avukatı tarafından dile
getirilecek şeyler ama bu kadar önemli bir konuda karar ancak karşıt görüşlerin
de alınması yoluyla bir mahkeme tarafından verilebilir. Çünkü mesele 4 bakanı
veya Rıza Zarraf'ın para kazanma çarkını çok aşan, tek tek her vatandaşın hayatını
ilgilendiren hukuki bir mesele.
O bakımdan Soruşturma Komisyonu bana göre eğer buraya takılıyorsa,
konuyu mutlaka mahkemeye gönderme yolunu seçmeli.
Bırakalım, delillerin yasa dışı yollarla elde edilip
edilmediğine mahkeme, üstelik bu vakada kanunları yorumlamada en üst mahkememiz
olan Yüce Divan sıfatıyla Anayasa Mahkemesi karar versin.
'Ne hukukisi, karar zaten siyasi' diyorsanız...
Esasen ben de sizin gibi düşünüyorum: Meclis Soruşturma
Komisyonu'nun alacağı karar hukuki olmaktan çok siyasi bir karar.
İktidar partisinde, 'Eğer
bakanları Yüce Divan'a gönderirsek paralel devlet iddialarımız zayıflar, iş
Cumhurbaşkanı Erdoğan'a kadar genişletilebilir' şeklinde bir endişe
olduğunu yazanlar, söyleyenler var.
Bence bu endişeler yersiz. Bana göre Ak Parti'nin 4 bakanı,
en azından 3 bakanı Yüce Divan'a göndermek dışında bir siyasi seçeneği yok.
Çünkü bu soruşturmanın bir mahkeme değil de savcı tarafından kapatılmış olması
zaten siyaseten hükümetin üzerine bir gölge düşürdü, konunun bir de siyaseten
Meclis'teki çoğunluğa dayanılarak kapatılması siyasi lekeyi daha da büyütecek,
hatta kalıcı hale getirecektir. Yani bakanları Yüce Divan'a göndermenin
vereceği zarar, göndermemenin vereceği zarardan çok daha az.
Buna karşılık mahkemenin 'Deliller yasa dışı yollarla elde edilmiş, bu durum yargılamayı
gereksiz kılar' şeklinde bir karar vermesi, iktidarın 'Paralel kumpas' iddiasını bir hayli kuvvetlendirecektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder