Bugünkü Hürriyet'te çıkan yazımı, bazı ilave web linkleriyle burada da sunuyorum.
***
Yaşananlar hakkında siyasi analiz kabilinden pek çok şey
söylenebilir; nitekim bu kılıkta pek çok şey de günlerdir söyleniyor. Eğer
konuyu biraz daha yakından izliyorsanız, arkada yapılmayı bekleyen daha onlarca
operasyon olduğunu da biliyorsunuz demektir; yani Türkiye'de gazeteci ve
siyasetçiler daha uzun süre bu konularda çene yarıştıracak.
Evet, 'paralel yapı' genel şemsiyesi altında yürütülen
soruşturmalardan söz ediyorum.
Yalnız, siyasi analiz veya spekülatif görüş açıklama olarak
ne söylenirse söylensin, sonunda bütün her şey gelip somut suç iddialarını
içermesi gereken iddianamelere dayanacak.
O bakımdan ben, 'paralel
yapı ile mücadele' adı altında yürütülen idari ve adli soruşturmaların
nihai halini yansıtan iddianamelere özel bir önem veriyorum. Hatırlayacaksınız,
daha iki hafta önce bu köşede başbakanın çalışma odalarında bulunan böceklerle
ilgili düzenlenen iddianameyi özetlemeye çalıştım beş yazı boyunca.
Bu arada yine aynı bağlamda bir dava daha açıldı Ankara'da.
Dava iddianamesi manşetlere tırmanmadı ama bence çok önemli; çünkü belki
Cumhuriyet tarihimizde ilk kez Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire
Başkanlığı yapmış bir kişi bu görevi sırasında 'suç örgütü kurmak ve yönetmek'le suçlanıyor iddianamede.
Evet dönemin İstihbarat Daire Başkanı Ömer Altıparmak ile 6 yardımcısı ve 3 şube müdürünün de yer aldığı
toplam 18 sanıklı bir dava bu. Bu davada sadece Altıparmak için istenen hapis
cezası 207 yıl.
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca hazırlanan iddianame,
büyük ölçüde şikayetçilerin şikayetlerine dayalı bir dava. Davanın
şikayetçileri bence çok önemli isimler.
Bir numaralı müşteki, haksız yere bir yıldan fazla hapse
atılan gazeteci Ahmet Şık'ın eşi Yonca
Şık. Çünkü, iddianamede suçlanan polisler onun telefonunu sahte belgelere
dayalı olarak dinlemişler.
Davanın diğer müştekileri arasında yine haksız yere hapis
yatan eski polis müdürü Hanefi Avcı'nın avukatı Refik Ali Uçarcı da var; CHP
lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun iki danışmanı da var; CHP milletvekili Mehmet
Haberal'ın oğlu ve MHP yöneticisi Erkan Bülent Haberal da var; eski CHP
İstanbul İl Başkanı Bahri Şahin de var; Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesinden
Prof. Dr. Ender Ethem Atay da var; Başbakanlık Koruma polislerinden Mustafa
Boztepe de var. (Bu isimlerin uğradığı mağduriyet son derece önemli olmakla
birlikte bir de grup halinde telefonları dinlenen bir yedi kişi var ki, onların
üzerinde özellikle durmak gerek.)
İddianamedeki en temel suçlama, sahte bilgi ve belgelerle
mahkemeleri yanıltıp telefon dinlemek. Ve bu suçlamanın bütün delilleri de
aslında elde; çünkü adı geçen polisler dinleme taleplerine imzalar atmışlar,
hakimin veya savcının dinleme talebini uygun görmesi için gereken bilgi
notlarını hazırlamışlar. Geçmişte savcıların şikayetlere rağmen görmezden
geldiği ama bugün iddianame yazıp dava açtığı bir suç bu.
İşin mahkeme safhası ilginç olacağa benziyor.
Hassas birimin telefonları neden dinlendi?
İddianameye göre Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire
Başkanı Ömer Altıparmak'ın başında olduğu 'suç örgütü' tamamen uydurma
suçlamalarla altı TÜBİTAK çalışanı ile Hava Kuvvetlerinde görevli bir albayı da
dinliyor.
Dinlenen kişiler ve onların çalıştıkları bölüm çok ilginç
doğrusu.
Önder Yetiş,
TÜBİTAK'ın Ulusal Elektronik ve
Kriptoloji Araştırmaları Enstitüsü ile Bilişim
ve Bilgi Güvenliği İleri Teknolojiler Araştırma Merkezi'nin başkanı.
Süleyman Gökhun,
TÜBİTAK'ta Önder Yetiş'in yardımcısı.
Ahmet Serdar Adalı,
Cemil Berin Erol, Günet Apaydın, Dursun İlhan Tüfekçi ve Ayşe Buğu Beyazıt ise Önder Yetiş ile
Süleyman Gökhun'un yönettiği bölümlerde çalışan bilişim uzmanları.
Ve son olarak Albay Ömer
Gümüş. O sırada Hava Kuvvetleri Komutanlığı Harekat Başkanlığı Elektronik
Harp Şube Müdürü olarak görev yapıyor.
Telefonları savcıya göre uydurma suç isnatlarıyla dinlemeye
alınan bu yedi kişi o sırada 'Güdümlü
mermilere karşı savunma projesi' yürütüyorlar.
Peki ne demek 'güdümlü mermilere karşı savunma projesi'? Çok
basit anlatımıyla Türkiye'nin füze savunma sisteminden söz ediyoruz; hani geçen
yıl bu uğurda Çin'den alınması düşünülen ama halen askıda olan proje, bu çok
kapsamlı füze savunmasının bir bölümü sadece.
Ve TÜBİTAK'ta yapılan çalışma, büyük olasılıkla bu füze
savunma sisteminin yazılımlarını yerli, kendi kaynaklarımızla yapmakla ilgili.
Bir hatırlatma daha yapayım: Telefonu dinlenen TÜBİTAK
çalışanları aynı zamanda devlet büyükleri için üretilen kriptolu telefonların
yazılımlarını hazırlayan bölümün mensupları. Biliyorsunuz o telefonların
dinlendiği iddiasıyla da bir soruşturma devam ediyor.
Şu denetim daha önce yapılamaz mıydı?
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nın burada özetlemeye
çalıştığım iddianamesindeki suçlamaların neredeyse aynıları büyük olasılıkla
İstanbul'da halen devam eden bir soruşturmada da bu kez farklı sanıklara
yöneltilecek. Yani, sahte evrak ve isimlerle hakimleri kandırarak vatandaşın
telefonunu dinleme suçlaması.
Zamanında (ve aslında bugün de) yeterli denetim olsaydı,
polis bu suçu işlemeye cesaret edemezdi. Usulsüz ve mahkemeleri kandırmaya
yönelik belge düzenleyenlerin bu belgelerin biraz derinlemesine gözden
geçirilmesiyle suç üstü yakalanacakları aşikar.
Nitekim İçişleri Bakanlığı müfettişleri yaptıkları birkaç
denetimde, onlarca polisin yüzlerce, hatta binlerce kişiyi bu şekilde usulsüz
dinlediğini ortaya çıkardılar, daha da böyle şeyler çıkmaya devam ediyor.
Bugün yapılan denetim zamanında yapılmış olsaydı bu usulsüz
telefon dinlemelerin de önü alınırdı.
Bir müsibetten ders çıkarmak ve denetim meselesini çözmek
gerek.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder