Bugünkü Hürriyet'te çıkan yazımı burada da sunuyorum. Teknik bir sebeple yazıyla birlikte yayımlanması gereken grafik yayımlanamadı; grafiği de burada sunuyorum.
***
İngiltere, kişi başına ortalama 10 bin dolar gelirden 25 bin
dolara çıkabilmek için 55 yıl beklemiş, Amerika 44 yıl, Fransa 32, İtalya ve
İspanya 31'er yıl beklemişler. Ama buna karşılık Kore 10 bin dolardan 25 bin
dolara 19 yılda, Tayvan 18 yılda, Japonda 22 yılda sıçramış.
Peki biz ne kadar bekleyeceğiz? Son yıllarda yükselmek bir
yana geri düşme eğilimine girdik; ekonomimizin dolar bazında büyümesi,
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın deyimiyle 'patinaj' yapıyor.
Büyümemizi ihracatla yapacağız; ama bunu başaramıyoruz.
İhracatımız arttıkça dış ticaret açığımız da artıyor. Oysa ihracatımızın
ithalatımızdan fazla olması durumunda 'ihracatla
büyüme'den söz edebiliriz; öbür türlü ihracata çalışan sektörlerin büyümeye
katkısı ancak iç pazara yaptıkları katkıyla sınırlı kalır.
Peki ne yapacağız da ithal ettiğimizden daha fazla şey ihraç
edeceğiz?
Birkaç hafta önce yazdım; bizim aslında en fazla ithal
ettiğimiz şey aslında bilgi. Bilgiyi kendimiz üretemediğimiz için başkalarından
alıyoruz. Ve bilgiye ödediğimiz para toplam ithalatımızın üçte biri kabaca.
Bu sayfadaki grafiği, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği
TOBB'un düşünce üretme kuruluşu TEPAV'ın yöneticisi Prof. Dr. Güven Sak'ın geçenlerde yaptığı bir sunumdan aldım.
Grafik, Türkiye'nin yaptığı ihracatın kompozisyonunu OECD
ülkeleriyle kıyaslıyor.
Görüyorsunuz, bizim ihracatımız için yüksek teknoloji içeren
ürünlerin miktarı 2000 yılından beri düşüşte (Yüzde 8'den 4'e) . Buna karşılık
'orta teknoloji'li ürünlerin oranı 2000'den 2005'e geçerken sıçramış ve orada
kalmış, yüzde 30'larda.
Bu aslında şu demek: Biz 2000 yılında kabaca ne kadar yüksek
teknoloji ürünü üretiyorsak bugün de üç aşağı beş yukarı o kadar üretiyoruz o
yüzden toplam ihracatta yaşanan büyümede yüksek teknolojili ürünlerin payı
bırakın yerinde saymayı azalıyor.
Problemlerimizin yattığı yer tam burası.
Başkasının ürettiği bilgiyle ve lisansıyla bile olsa yüksek
teknoloji üretimimizin toplam içindeki payını arttıramamamız aslında çok vahim bir
duruma işaret ediyor.
Türkiye sadece orta gelir tuzağına takılıp kalmıyor; orta
teknoloji tuzağının da içinde ülkemiz.
Geçenlerde yine Prof. Dr. Güven Sak'ın bir yazısından
öğrendim, yıllar önce biz Korelilerden gelip bizim teşvik sistemimizi incelemelerini
istemişiz. Onlar da yazdıkları raporda kibarca bizim teşvik sistemimizin fazla
'eşitlikçi' olduğunu söylemişler.
Yani biz aynı anda herkese, her sektöre teşvik veriyoruz.
Oysa Kore, seçilmiş sektörlere odaklanarak uyguladı teşviklerini. Onlar bu sayede
10 bin dolardan 25 bin dolara 20 yılın altında sıçradılar.
Bakalım biz kaç yıl bekleyeceğiz.
Eğitime yatırım yapmadan sıçrayamayız
Yüksek teknolojili ürünler üretmek için sadece bilim
insanlarına, o bilimi teknolojiye çevirecek mühendislere, bu tasarımlarda
gelecek görecek girişimcilere ihtiyacımız yok. Bir de o ürünleri üretecek işçi
ve ustabaşları lazım bize.
Nitelikli bir iş gücüne sahip değilseniz, yabancı sermaye de
kendi teknolojisiyle gelip burada üretim yapmıyor, yerli sermaye de.
Türkiye'nin görece gençlerinin, 25-34 yaş grubu nüfusumuzun
sadece yüzde 46'sı lise ve üstü okul mezunu; yüzde 54 niteliksiz.
Yüksek teknolojili ürünler üretmek, bunların ihracat
içindeki payını arttırmak sadece üst yapıyla ilgili bir sorun değil
anlayacağınız; hatta esas alt yapıyla ilgili.
Biz aynı anda hem herkesi eğitmek hem de eğitim kalitemizi
bugün olduğu yerin kat be kat üstüne çıkarmak zorundayız. Bunu yapmadan
zenginleşmek söz konusu değil.
Sayın Berkan bu konulardaki yazılarınız çok güzel. Gündemde çok yer bulmasa bile bunu dile getirmeniz güzel. Yazınız çok iyi niyetli. Beklemekle olsaydı neler olmazdı. Bırakın ileri teknoloji sınıfına geçmeyi çalışmadan, kafa yormadan ve de emek sarf etmeden orta teknoloji sınıfında bile kalınamaz. Genç nüfusumuzu hizmet sektöründe kullanmaya, heder etmeye devam edersek bu orta gelir tuzağından kurtulamayız. Otoparkçı, garson, alışveriş merkezi tezgahtarları, valeler, kat hizmetlileri işsiz kalmış gençlerimizi heder ettiğimiz yerler. Avrupa, Amerika, almanya, bu saydığım hizmteleri kimler yapıyor? biliyorsunuz ya göçmenler ya da yabancılar. Orta gelir tuzağı falan hikaye biz gerikalmışlığımıza avuntu bulmak için bunu ortaya attık. Bize gelen sanayiylere bakın. Göç aldığımız sanayiler sektörler diğerlerinin ya terkettiği ya da terk etmek üzere olduğu sektörler. Tekstil, çelik, otomobil montajı, vb sektörlerle ne olabilir. Sizin geçenlerde bir yazınızda bahsettiğiniz üzere bilgi üretmeden sürekli bilgi teknoloji ithal ederek bu işler olmaz. Uzatmayayım. Saygılar
YanıtlaSil