Aşağıda okuyacağınız yazı, bundan iki hafta önce Kriter dergisi için yazıldı. Dergi artık raflarda olduğuna göre, yazımı ben de burada yayınlayabilirim.
Siyaset yazılarında bugünlerde bir gün bile yazının eskimesine yetebiliyor. O bakımdan, aşağıdaki yazı da, aslında halen devam eden CHP içi tartışmanın göbeğine isabet etmesine rağmen son birkaç günün gelişmeleri henüz ortada yokken yazıldı doğal olarak.
Son birkaç günün gelişmeleri derken de, eski Genel Başkan Deniz Baykal'ın CNN Türk'e verdiği mülakatta söylediklerini kastediyorum. Belli ki, Baykal konuyu açmasa CHP 2019 tartışmasını erteleyebildiği kadar ertelemek niyetindeydi ama Baykal deyim yerindeyse Pandora'nın Kutusu'nu açtı, kutunun içindekiler de bir daha aynı kutuya dönmemek üzere ortaya saçıldı.
Açıkçası CHP, referandumun meşruiyeti tartışması dahil pek çok vakit geçirici tartışma çıkardı 16 Nisandan beri. Bütün bu vakit kazanma hamleleri, sakin kafayla düşünüp bir karara varmak için olsaydı belki masum ve makul karşılanabilirdi ama şimdi görüyoruz ki CHP aslında 2019'u yok sayabilmek, anayasa sanki değişmemiş ve 2019'da bir cumhurbaşkanlığı seçimi yapılmayacakmış gibi davranabilmek için vakit geçiriyormuş. Yani bir çeşit inkar halindeymiş koca partinin yönetimi.
Baykal, bence uzun siyasi hayatının son döneminde, bütün o siyasi hayatı boyunca Türk demokrasisine sunduğu katkı kadar büyük bir katkı sundu demokrasimize. Kemal Kılıçdaroğlu'nu bir karar vermeye zorladı.
Umalım ki Baykal'ın bu çıkışı etkili olsun ve CHP yönetimi 2019 konusunda bir karar vermek için düşünmeye başlasın. Çünkü CHP'nin sorumluluğu çok büyük.
***
Cumhurbaşkanlığı Sistemi öngören Anayasa değişikliği
referandumda kabul edildikten sonra ilginç bir durum ortaya çıktı.
Referandumdaki evet oylarının miktarı evet cephesinin ağırlıklı
bölümünü oluşturan Adalet ve Kalkınma Partisi'nde bir ölçüde
hayal kırıklığı yarattı. Daha yüksek evet bekliyordu parti.
Buna karşılık referandumu kaybetmesine rağmen hayır oylarının
miktarı, hayır cephesinin ana partisi olan Cumhuriyet Halk
Partisi'nde bir zafer havasının doğmasına neden oldu.
Bir taraf kazanmış ama yeterince sevinmiyor; öteki taraf kaybetmiş
ama seviniyor. Durum sahiden tuhaf.
Fakat CHP sevinmekte acele ediyor, hatta hata ediyor olabilir. Aynen
7 Haziran 2015'teki seçim sonrasında olduğu gibi, bu sevinci
yıkıcı bir hayal kırıklığı izleyebilir.
Şurası açık bir gerçek ki, CHP'nin gerçekleşmemesi için
amansız bir mücadele verdiği Cumhurbaşkanlığı Sistemi bu
partiye 2019 yılında 70 yıl önce kaybettiği tek başına
iktidarı geri kazanma imkanı yaratıyor.
Mesele, CHP'nin bu imkanı kullanıp kullanmayacağı.
Gelin bu imkanı ve CHP'nin önündeki olası tercihleri konuşalım.
'CHP siyaseti' bitecek
CHP'deki bu sevinç halini “Daha önce hiçbir seçimde yüzde 48'i
göremedikleri için seviniyorlar” diyerek küçümsemek bizi
yanıltabilir. Çünkü en önce CHP'lilerin kendisi biliyor, o oyun
tamamı CHP'ye ait değil. Başta Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu
olmak üzere bütün parti yönetimi, o oyun CHP'de kalmasını
sağlamak için kendi bildikleri anlamda 'CHP siyaseti'nin sona
ermesi gerektiğinin farkındalar.
Ne demek 'CHP siyaseti'nin sona ermesi?
Bu parti, 70'li yıllarda Bülent Ecevit ve kadrosunun devlet partisi
olmayı reddettikleri kısa sıçrama dönemi haricinde hiçbir zaman
yüzde 40 seviyesini görmedi. Görmediği için de, aslında bu
manada bir 'kitle partisi'nden değil, bir çeşit sınıf/zümre
partisinden söz ediyoruz CHP dediğimizde.
Şimdi CHP ister istemez bir seçim yapacak: Aynı dar zümrenin
(Türkiye'nin yüzde 25'inin) partisi olmaya devam mı etsin, yoksa o
zümreyi kısmen de olsa kızdırmak pahasına referandumda karşısına
çıkan yüzde 49'la konuşmaya mı çalışsın?
Şunu unutmayın: Siyasi polarizasyonun yüksek olduğu, seçim
barajlarına rağmen parlamentoya dört, hatta daha fazla partinin
girdiği ülkelerde yüzde 25 yüksek oy kabul edilir. Nitekim, 18
Nisan 1999'da yapılan seçimde Meclis'e beş parti girmiş, yüzde
22'den biraz fazla oy alan Bülent Ecevit'in DSP'si birinci parti
olmuş ve üç partili koalisyon hükümetinin başbakanı Ecevit
olmuştu. Artık o dönem sona erdi; iktidar olmak için bundan böyle
yüzde 50 + 1 oy gerekecek.
Referandumun sonucunu seçim sonucu gibi okumak bizi hatalı
analizlere sürükler ama yine de, Adalet ve Kalkınma Partisi'nin
adayı olacağına kesin gözüyle bakmamız gereken Cumhurbaşkanı
Recep Tayyip Erdoğan açısından 2019'daki seçimin öyle çantada
keklik olmadığını söylemek gerek. Ne var ki Erdoğan açısından
sorun, 2014'de yüzde 52.5, bugün referandumda yüzde 51.6 olan
oyunu korumakken CHP açısından sorun, yüzde 50'nin üzerine
çıkabilmek.
Halk mı CHP'ye benzesin, CHP mi halka?
Eğer referandumda yüzde 60 evet çıkmış olsaydı, CHP olduğu
gibi kalma, hiç değişmeme lüksüne sahip olabilirdi ama öyle
olmadı, neredeyse yüzde 49 hayır oyu çıktı. Şimdi bu oyun
sorumluluğu CHP'nin üzerinde ve parti yönetimi bundan sonraki her
seçimde bu yüzde 49'a bakılarak değerlendirilecek.
Partinin içinden dışından pek çok kişi için 2019'da yapılacak
Cumhurbaşkanı seçimi artık kaybedileceği şimdiden belli bir
seçim olmaktan çıktı, hatta bu seçimim kazanılabileceği bile
konuşuluyor.
Evet, belki de kazanılabilir ama CHP olduğu gibi durmaya devam
ederek, eski savunduğu politikaları yine savunarak, özgürlük ve
demokrasi anlayışını değiştirmeyerek kazanabilir mi?
Ben öteden beri CHP açısından temel sorunun, “Halk mı bize
benzesin, biz mi halka benzeyelim” ikileminde olduğunu
düşünüyorum.
Oysa şimdi Cumhurbaşkanlığı Sistemi'nin mecbur bıraktığı bir
basit aritmetik var: Eğer CHP, “Halk bana benzesin” demeye devam
edecek olursa, yüzde 25'lik kalıbının ötesine pek gidemeyecek ve
günün birinde Türkiye'yi yönetme iddiasını iyice kaybedecek.
Demek ki, eğer CHP 2019'da kendi adayı Cumhurbaşkanı olsun
istiyorsa, bu aday özelinde kendi parti programını, politika
belgelerini, siyaset öncelikleri vs neredeyse her şeyini
değiştirmek zorunda.
Koalisyon kuracak aday
Bugüne kadar savunduğu görüşleri ve kadrolarıyla CHP yüzde 25
gibi bir seviyede sabitlendiğine ve bir Cumhurbaşkanı seçtirmek
için de bu oyun en az iki katına ihtiyaç duyulduğuna göre,
Cumhurbaşkanı adayının şahsında o eski görüşler ciddi bir
değişime uğramak zorunda.
Sadece görüşlerden de söz etmiyoruz aslında.
Aynı anda hem normal şartlarda HDP'nin seçmeni olan Kürtleri, hem
Ak Parti ve Tayyip Erdoğan'ı istemeyen MHP'lileri, hem geçmişte
Ak Parti'ye veya Saadet dahil diğer küçük muhafazakar partilere
oy vermiş kesimleri hem de solcusundan ulusalcısına, Alevisinden
beyaz Türküne klasik CHP seçmenini bir arada tutacak bir aday ve
kampanyadan söz ediyoruz.
Peki kim o aday?
Şurası kesin: Aynı anda bütün bu kesimlerim desteğini alacak ve
onların siyasetteki yeni taşıyıcısı olacak olan o aday Kemal
Kılıçdaroğlu değil!
Ama Kemal Kılıçdaroğlu CHP'nin genel başkanı, üstelik “Bütüm
imkansızlıklara ve dezavantajlara rağmen yüzde 48.6 hayır oyunu
bir araya getirmiş olan muzaffer insan.”
Eğer Kılıçdaroğlu fedakarlık yapmaz, kendisinden başka birinin
aday olabilmesi için partisinin bir yöntem geliştirmesine önayak
olmazsa, 2019'un kaybedileceği şimdiden kesinleşir.
Kılıçdaroğlu yerinde kalacak mı?
Cumhurbaşkanı seçimi ile milletvekili seçimi iki ayrı oylama
olarak yapılacağı için, CHP'nin milletvekili seçiminde yine
yüzde 25-30 aralığında (eğer adayı cumhurbaşkanı seçiliyorsa
belki biraz daha yüksek, yüzde 30-35 aralığında) oy alması
beklenir. Bu kadar oyla CHP'nin parlamentoda çoğunluk
oluşturamayacağı belli. O yüzden, Cumhurbaşkanı kim olursa
olsun, parlamento zemininde konu bazlı ve gelip geçici veya kalıcı
ittifaklara ihtiyaç olacak. CHP'li bir aday Cumhurbaşkanı olsun
veya olmasın, partilerin Meclis Grupları yeni sistemde geçmişe
göre daha güçlü ve daha işlevsel olacaklar; gündelik manada
'siyaset oyunu' da daha çok parlamentoda oynanacak,
Cumhurbaşkanlığında değil.
Öyleyse, Kemal Kılıçdaroğlu, partisinin genel başkanı kalmaya
devam ederken, 'liderliği' seçim sürecinde ve eğer seçilirse
görev süresi boyunca bir başkasına, partisinin belirleyeceği
adaya bırakabilir.
Gelin, bundan sonranın CHP'si açısından durumu özetleyelim:
- Parti, kendisinden ve genel başkanından siyasi temsil açısından en az iki kat büyük bir aday bulmak zorunda.
- Bu aday, partinin siyasi programını ve vaatlerini bir yere kadar dikkate alıp kendi siyasi programını ve vaatler dizisini hazırlayacak, bunu yaparken de seçmen düzeyinde yüzde 50'lik bir koalisyon kurmaya çalışacak.
- Parti adayı, klasik bir CHP'li olmayacak büyük ihtimalle; hatta bugün parti üyesi bile olmayabilir. Ama Ekmeleddin İhsanoğlu vakasında olduğı gibi parti tarafından benimsenmeyecek biri de olamaz.
- Parti ve milletvekilleri için yapılacak seçim kampanyası ile Cumhurbaşkanının kampanyası ister istemez birbirinden ayrılacak; CHP'nin adayı Cumhurbaşkanı seçilse dahi büyük olasılıkla parti Meclis'te 301 kişilik çoğunluğu yakalayamayacak. O yüzden parlamento zemininde siyaset hem bir takım oyunlarla ve geçici ittifaklarla yapılacak.
- Partinin genel başkanlarının aynı zamanda partinin 'lideri' de olması dönemi sona erecek.
Tabii, bütün bu maddeler CHP'nin iktidar olmayı istemesi halinde
geçerli. Yoksa, parti, “Aman kim iktidar olursa olsun, biz yüzde
25'imizi alalım, hatta yeni sistem sayesinde yüzde 35-40 alalım
ama iktidar olmakla uğraşmayalım” diyebilir.
Eğer öyle diyecekse, başka bir şey söylemeye de gerek yok.
Aslına bakacak olursanız, CHP'nin 2019'da iktidar olmak isteyip
istemediğini bugünlerde göreceğiz. Partinin bugünden 2019'a
kadar nasıl bir muhalefet çizgisi izleyeceği, özellikle
Cumhurbaşkanlığı Sistemi için çıkarılacak uyum kanunlarında
nasıl bir tutum takınacağına bağlı olarak 2019'da iktidarı
isteyip istemediğini de anlayacağız.
Eğer hedef Türkiye'de iktidar ise bence bir yol daha var: Toplumdaki her kesim geniş bir koalisyon aramadan kendi adayını çıkarsın. Hatta CHP bile tek aday çıkarmasın. Solcular, ulusalcılar, Aleviler, liberaller, ülkücüler, İslamcılar herkes kendi adayını çıkarsın. Bu şekilde 1. turda Erdoğan'ın %50yi geçmesi daha zor olur, ama muhtemelen ilk ikiye kalır. 2. turda ise Erdoğan'ın rakibi kim ise onun çevresinde bir koalisyon kurulur. Bu bana daha gerçekçi geliyor.
YanıtlaSilAma bence hedef tüm Türkiye'de iktidar olmamalı artık. Tüm muhalefeti kapsayan bir aday bulmak, ondan sonra da tüm Türkiye'yi minimumda tatmin edecek bir CB çıkarmak imkansıza yakın. Bundan sonra merkezi hükümetin yetkilerini dengelemeye ve denetlemeye çalışılmalı. Bu da valilerin seçimle gelmesi, önseçim, dar bölge gibi ilkelerle olur. CHP buna odaklanmalı bence.