Hükümetin özel dersaneleri kapatmak isteği sır da
değil yeni de değil. Ama geçen hafta Zaman gazetesinin ortaya çıkardığı bir
yasa taslağı üzerinden alevli bir tartışma başladı. Ne yazık ki tartışılan şey
eğitim değil, cemaat-hükümet kavgası.
Birkaç rakam vereyim. Türkiye'de okul öncesi
eğitimden her çeşit lisenin son sınıfına kadar okuyan öğrenci sayısı 17 milyon
234 bin 452. Yani her dört kişisinden biri öğrenci olan bir ülkede yaşıyoruz.
Türkiye 700 bin kişilik ordusuyla NATO'nun en
büyük ikinci silahlı gücü ama Türkiye'de tam 832 bin 726 öğretmen var,
devletten veya özel okullardan maaş alan. Yani en büyük meslek grubu
öğretmenlik.
Bu iki rakam, yani öğrenci sayısı ve öğretmen
sayısı, eğitimin istisnasız her bireyin hayatına şu kadar veya bu kadar dokunan
en büyük konu olduğunu gösteriyor. Ama biz eğitimin kendisini konuşmak yerine
basit, ufuksuz ve derinliksiz bir siyasi kavgayı konuşuyoruz. Aferin bize.
Dersanelerin yasa zoruyla kapatılmak istenmesi hiç
kuşkusuz hukuka, demokrasiye, temel özgürlüklere aykırı bir şey. Bunu tartışmak
bile yersiz.
Ama dersanelerin bu sistem içinde bir faydası olup
olmadığını tartışmak bence gerekli. Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı da söylüyor;
dersanelerin Türkiye'nin eğitim çıktısına faydası varsa bile bu marjinal bir
fayda.
Biraz rakam konuşalım: 2011-12 öğrenim yılında
liselerimiz 712 bin 702 mezun verdi ama bunlardan 487 bin 314'ü üniversite
sınavına girdi; girenlerin de sadece yüzde 30.24'ü dört yıllık lisans, yüzde
9.33'ü de iki yıllık ön lisans programlarına yerleştirildi.
Aynı yıl 332 bin 154 meslek lisesi mezunundan 277
bin 283'ü üniversite sınavına girdi. Bunların sadece yüzde 7.06'sı dört yıllık
lisans, yüzde 43.02'si ise iki yıllık ön lisans programlarına yerleşebildi.
Evet doğru, üniversite sayımız ve kontenjanımız
yetersiz, üniversitelerimizde okullaşma oranımız yüzde 40 seviyesinde, yani
üniversite çağında olan on gencimizin dördü üniversiteye gidebiliyor. Ama yine
de, liselerimizin mezun ettiği gençlerin akademik seviyesi ve kalitesi bir
hayli yetersiz; bunu görmeliyiz.
Peki dersaneye gitmek bu akademik kaliteyi
arttırıyor mu? Bu son derece tartışmalı; çünkü Milli Eğitim Bakanı'nın da
söylediği gibi, zaten üniversiteye yüksek oranda öğrenci sokan liselerin öğrencileri
dersaneye gidenler. Yani, büyük ihtimalle kazanacakları bir yarışta kendilerine
son bir avantaj elde etmeye çalışanlar dersane müşterileri.
Üniversite sınav başarısı sınırlı olan liselerden,
yani görece daha dezavantajlı olan okullardan gelen öğrencisi ya hiç yok ya da
çok az sayıda dersanelerin. Varsa bile o öğrenciye pek bir faydası olmuyor
dersanenin. Öyle olsa bu durum istatistiklere yansır, öyle lise mezunlarının
üniversiteye yerleşme oranları yükselirdi.
O yüzden dersanelerin devlet okullarının bozduğu
eşitliği bir ölçüde sağlamak gibi bir işlev üstlendikleri iddiası boş bir
iddia. Tek tek bazı bireylerin durumu düzelmiş olabilir ama sistemin toplamının
yarattığı dezavantajda en ufak bir düzelme bile yok.
İşte zaten tartışılması, acilen çözülmesi gereken
şey de bu dezavantaj.
Keşke Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı dersaneler
konusunda TV'lere verdiği seri mülakatlar yerine bir basın toplantısıyla
sistemin yarattığı bu dezavantajı nasıl çözmeyi düşündüklerine ilişkin bir plan
açıklasa.
Hadi plandan da vazgeçtim; keşke bakanlık, 'Bu
sorunu biliyoruz ve çözüm arıyoruz, dışarıdan yardımlara da açığız, gelin hep
birlikte bir yol bulup eşitsizlik sorununu çözelim' çağrısı yapsa...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder