26 Kasım 2013 Salı

Meğer Milli Eğitim’in öğretmen niteliği yükseltme stratejisi varmış!

Dersaneler kapansın-kapanmasın tartışmamızda ikinci haftamızı da tamamladık ve nihayet dün konu azıcık da olsa eğitimin kendisine dokundu.

Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı dün düşünce kuruluşu SETA'nın konuğuydu, soruları yanıtladı. Bakan Avcı'nın bir soru üzerine, 'Öğretmen niteliğini geliştirme strateji belgemiz hazır ama açıklamak için daha sakin ortamı bekliyoruz' demesi, eğitimin kısır siyasi tartışmalar karşısında ne kadar çaresiz durumda olduğunun da ifadesiydi aslında.

Evet, Türkiye'de eğitimin kalitesini arttırmak, okullararası eşitsizliği gidermek isteyen her stratejinin işe öğretmenlerle başlaması şart ve doğru. O bakımdan Milli Eğitim Bakanlığı'nın da işe öğretmen kalitesiyle başlamak istemesinde şaşıracak bir taraf yok; bu onların  işi.

Bakanlıktaki uzmanlar benden çok daha iyi biliyorlar; sonuçta 'İşe öğretmen alacağım' dediğinde en azından 40 bin kişiyi işe alan bir kurumdan söz ediyoruz. Halen özel okullar dahil, ana sınıfından lise son sınıfa kadar görev yapan 832 bin öğretmeni var Türkiye'nin ve şimdi sıkı durun, bunların tam 397 bin 324'ü son on yılda, yani 2003'ten bu yana işe alınmış, fiilen ataması gerçekleşmiş öğretmenler.

Türkiye'nin çeşitli branşlarda 100 binden fazla öğretmene daha acilen ihtiyacı olduğunu biliyoruz. Sadece 2013 yılında tam 40 bin öğretmen işe başladı. Bu yıl sisteme giren 40 bin öğretmenin en azından 25 yıl sistemde kalacağını da unutmayın.

Neredeyse yarısı son on yılda atanmış, dolayısıyla görece genç olan bu öğretmen kitlesi bir yanıyla büyük bir şans, bir yanıyla da şanssızlık.

Şans çünkü öğretmenlerimiz görece genç oldukları için öğrenmeye, kendilerini geliştirmeye de açıklar. Onları yeniden eğitime tabi tutmak zorundayız çünkü. Öte yandan şanssızlık; çünkü daha onları işe alırken daha yüksek niteliklere sahip olmalarını talep edebilirdik; çünkü neredeyse bütün öğretmenlerimizin yarısından söz ediyoruz burada.

Öğretmen niteliği dediğimizde işe onların eğitiminden başlamak zorundayız. Gelin biraz rakam konuşalım. Acaba öğretmen yetiştiren üniversitelerimiz hangi nitelikteki öğrencileri alıp öğretmen yapıyor? (Unutmayın, öğretmenlerimiz de, şikayet ettiğimiz ve 'niteliksiz' bulduğumuz eğitim sistemimizin mezunları.)

Üç temel öğretmenlik dalı seçtim: Sınıf öğretmenliği, matematik öğretmenliği ve fizik öğretmenliği...

2013 LYS sonuçlarına göre sınıf öğretmenliği bölümü için en yüksek puanla öğrenci alan üniversite İstanbul Üniversitesi olmuş. 'Türkçe-Matematik 2' adlı puan türüne göre öğrenci alan bu üniversiteye en düşük 375.55390 puanla girilmiş. Yani bu puan türünde ilk 80 bine girebilen öğremciler bu okula girmeye hak kazanmış. Ama sınıf öğretmenliğinde bir de İstanbul Aydın Üniversitesi var mesela, Türkiye'de bu bölümler içinde en düşük puanla öğrenci kabul eden okul. En az 200.14052 puanla girilmiş bu okula. Yani TM-2'de 342 bin öğrenci istese bu okula girebilecekti.

Matematik öğretmenliğinde en yüksek puanı Boğaziçi Üniversitesi talep etmiş, 'Matematik-Fen 1' puan türünde en az 486.83697 puan alan öğrenciyi kabul etmiş. Bu çok seçkin bir okul, çünkü oraya girebilecek puanı bütün Türkiye'de sadece 273 öğrenci tutturmuş. Ama bir de Başkent Üniversitesi var. Orada matematik öğretmenliği bölümüne girmek için 219.99016 puan yeterli olmuş; toplamda 159 bin öğrenci bu puanı tutturmuş.

Ya fizik öğretmenliği? Orada da en seçkin okul Boğaziçi Üniversitesi. 'Matematik-Fen 2' puan türüyle öğrenci alan bu okula girebilmek için en az 380.86452 puan gerekmiş. Yani, ilk 25 binden öğrenci almış. Tabii bir de Dicle Üniversitesi'nin fizik öğretmenliği bölümü var. Orası 200.96596 taban puanla öğrenci almış; yani ilk 188 binden.

Bu rakamlar çok önemli. Çünkü eğer bakanlık öğretmen kalitesini yükseltmek istiyorsa, eninde sonunda bunu kaynağında yapacak, öğretmen yetiştiren bölümlerin taban puanlarını arttıracak.

Peki bu kolay mı? Gelin cumaya buradan devam edelim.

26 Kasım 2013'te Hürriyet'te çıkan yazım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder