14 Ağustos 2014 Perşembe

Kara delik çıldırmış olmalı

Bu NASA'nın Pasadena'daki merkezinde yapılan temsili bir resim. Ortadaki siyah kütle karadeliği, etrafındaki disk ise 'corona'yı temsil ediyor ve beyaz ışık da karadeliğin yuttuğu ışık.
Evren söz konusu olduğunda rakamların büyüklüğü kimseyi şaşırtmamalı.
Son ve en güncel örnek şu: Amerikan Uzay ve Havacılık Dairesi NASA'nın uzayda dolaşan bir gözlem uydusu var, adı Swift.
Bu uydu, uzunca bir süreden beri bizden 324 milyon ışık yılı uzaktaki bir kara deliği gözlüyor.
Işık yılı, ışığın bir dünya yılında kat ettiği mesafeyi ifade eden bir terim. Işık, daha doğrusu bizim gözümüze ışığı taşıyan fotonlar, boşlukta sabit bir hızla, kafanızı küsüratla karıştırmayayım, saniyede 300 bin kilometre hızla yol alıyor. Bir saatte yaklaşık 1.079.252.850 kilometre yani.
324 milyon yılda ne kadar yol alacağını hesaplamak isterseniz buyurun, ben bir saatte ne kadar yol aldığını yazdım size.
Bu kadar çok uzakta bir yeri gözlerken akılda tutulması gereken ilk şey şu: Şu an gördüğünüz ışık, kaynağından 324 milyon yıl önce yola çıktı.
O yüzden bu kaynağı 'uzunca' bir süreden beri gözlemek çok da anlamlı bir ifade tarzı değil.
Her neyse, NASA'nın Swift uydusu, 'geçenlerde' gözlediği kara delikte olağanüstü bir hareketlilik farketti.
Söz konusu karadelik, 'Markarian 335' veya kısaca 'Mrk 335' adını taşıyor ve dünyadan bakınca Pegasus takım yıldızının ortalarında bir yere denk geliyor.
Bizim galaksimiz olan Samanyolu dahil bütün büyük galaksilerin merkezinde karadelikler olduğuna ve galaksilerin bu karadeliklerin çekim gücü etrafında döndüğüne inanılıyor. (Daha doğrusu bir teori bu.)
Peki ama nedir bu kara delik?
İzninizle kısaca kara deliği de anlatmalıyım:
Bizim güneşimiz büyüklüğü itibarıyla bir karadelik olmaya aday değil ama daha büyük yıldızlar, kendi ana yakıtları olan hidrojeni bitirince bu kez o hidrojenden elde ettikleri helyumu füzyon yoluyla birleştirmeye ve carbon ve oksijen yaratmaya başlıyor. Bu işlem de hala ciddi miktarda enerji açığa çıkardığı için güneş 'ısıtmaya' devam ediyor. Ama sonunda bu füzyondan demir gibi daha ağır elementler çıkıyor ve bu ağır elementlerin birleşmesinden öyle çok yüksek enerjiler çıkmadığı için füzyon duruyor. Füzyonla ortaya çıkan enerji olmayınca kütleçekim gücünü durduracak hiçbir başka mekanizma kalmıyor ve yıldızın çekirdeği kendi içine doğru çöküyor; yıldızın dışı ise 'süpernova' adı verilen müthiş bir patlamayla dağılıyor.
İşte o kütleçekim gücünün etkisiyle içe çöken çekirdek eğer yeterince büyükse öyle büyük bir çekimgücü yaratıyor ki, etrafındaki herşeyi, bu arada saniyede 300 bin kilometre hızla kaçmak isteyen ışığı bile dışarı bırakmıyor. Bu çeşit çökmüş yıldızlara 'karadelik' adı veriliyor; çünkü dışarı ışık bile bırakmıyorlar.
Olay ufku diye bir şey var
Peki dışarıya ışık kaçmasına bile izin vermeyen bu kara 'şey'i nasıl gözlüyoruz?
Karadelikler söz konusu olduğunda 'olay ufku' diye bir kavram var. Olay ufku, kara deliğin yakınında (çok da yakınında değil) gözlem yapabildiğimiz, yani ışığın hala bize doğru kaçabildiği son noktayı ifade ediyor.
Albert Einstein'ın genel görelilik kuramına göre (ki bugüne kadar milyonlarca kez doğrulandı, burada anlattığım olayla bir kez daha doğrulanıyor) 'olay ufku'na yaklaştığında ışığı taşıyan fotonlar bile bir mıknatıs tarafından çekiliyormuş gibi eğriliyorlar ve hatta fotonların boyları uzuyor.
Işık hızının ve ışık hızına çok yaklaşan hızların böyle bir özelliği var: Nesneler uzuyor, zaman yavaşlıyor.
Bir teori, olay ufkundan içeri düşmek üzere olan bir 'şey'in son görüntüsünün sonsuza kadar orada öyle donmuş olarak kalacağını, daha doğrusu dışarıdan bakan gözlemcilere öyle gözükeceğini söylüyor.
'Corona'sını yutan delik
Şimdi gelelim NASA uydusunun gözlemine...
Swift uydusu, '324 milyon ışık yılı ötedeki Mrk 335'in etrafında ilginç şeyler oluyor' diye uyarınca NASA'daki bilimciler, NuSTAR adını verdikleri ve nükleer spektroskopi ile ölçüm yapan teleskop sistemlerini bu karadeliğe yöneltmeye karar verdiler ve sahiden çok önemli bir gözlemi yapmaya başladılar.
Bizim güneşimiz dahil bütün yıldızların ve bu arada karadeliğin de dışında 'corona' adı verilen bir plazma tabaka var. (Aman 'Corona'yı bira markasıyla karıştırmayın.) Bu tabakanın enerjisi çok ama çok yüksek.
Mrk 335 kendi ekseni etrafında çılgınca bir hızla dönüyor. NASA bilimcileri dönüşün ışık hızına yakın bir hıza yükseldiğini söylüyor. Tabii onunla birlikte etrafındaki 'corona' da dönüyor. Ve bu coronanın içinde, onu gözleyebilmemizi sağlayan bir X-Ray (evet evet bildiğiniz Röntgen ışını gibi) kaynağı var. İşte bugünlerde yapılan gözlem, o X-Ray'in 'corona' ile birlikte karadeliğe düşmek üzere olduğunu gösteriyor.
Bu, tarif edilmesi çok zor muhteşemlikte bir doğa olayı. Karadelik, o kadar büyük bir kütleye (bizim güneşimizden 10 milyon kat daha büyük) sahip ve güneşimizin kapladığı alandan çok daha büyük (30 kat daha büyük bir alan) ki, şimdi etrafındaki 'corona'yı da yutuyor ve biz de 324 milyon ışlık yılı uzaktan bu olayı gözlemliyoruz.
Einstein yine haklı çıktı
Herhangi bir şeyin olay ufkundan geçip karadeliğin içine düşmesi daha önce gözlenmemiş bir şey değil ama insanlık bu olayı ilk kez bu kadar detaylı biçimde görebiliyor, buradan karadeliklerin doğasına ve hatta belki evrenimizin oluşumuna kadar pek çok şeyi öğrenebileceğiz.
Benim açımdan bu gözlemin en önemli yönü ise, Albert Einstein diye bir adamın bundan 100 yıl önce bir odada tek başına oturup kafasını patlata patlata bulduğu denklemlerin 324 milyon ışık yılı ötede bile geçerli fizik kanunlarına işaret ettiğinin bir kez daha doğrulanması.

İnsanlığın bir büyük zaferi daha. Sessizce geçip gitmesin.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder