Bugünkü Hürriyet'te çıkan yazımı hayli gecikmeyle de olsa buraya koyuyorum...
***
***
Kendilerine 'Irak-Şam İslam Devleti' (IŞİD veya kısaca İD)
adını veren silahlı grubun bu kez Suriye'de, sınırımızın hemen yanıbaşındaki
Kürt kasabası Kobani'de yaptıklarını konuşuyor dünya.
Meselenin insani yönü çok vahim, sadece birkaç gün içinde
bölgedeki köylerden Türkiye'ye 150 bine yakın Suriyeli Kürt geldi. Bunlar bizim
akrabalarımız; vatandaşlarımızın akrabaları.
O yüzden Kobani'de IŞİD ile PKK'nın Rojova'daki uzantısı PYD
güçleri arasında sürmekte olan savaş, sadece Suriye Kürtlerini değil, Türkiye
Kürtlerini de yakından ilgilendiriyor. Kobani'deki
Kürtler şu an bir varlık-yokluk savaşı veriyor.
IŞİD'in stratejik amacı, bölgedeki çeşitli Kürt
'kanton'larının birbiriyle ilişkisini kesmek, Kürtleri kaçmaya zorlayarak bölgeyi
insansızlaştırıp etnik temizlik
yapmak. Aynı şeyi daha birkaç hafta önce Irak'ta Şengal'de yaptılar, binlerce
yıldır bölgede yaşayan küçük bir grup olan Ezidi'ler Türkiye'ye kadar kaçmak
zorunda kaldılar.
Kobani'nin düşmesi (etnik olarak temizlenmesi) halinde
sıranın teker teker Rojova'nın diğer merkezlerine geleceğinden kimsenin kuşkusu
da yok.
Gözümüzün önünde ve burnumuzun dibinde bu vahim şeyler
yaşanırken, bunlara bir de Urfa Suruç yakınlarında sınır çizgisinin Türkiye
tarafında çeşitli grupların polis ve jandarmayla çatışması eklendi.
Sınırdaki çatışmanın başlıca sebebi, Türkiye'deki Kürt
siyasi hareketinin Türkiye'deki Kürtlere 'Kalkın
Kobani'ye gidelim, oraları kurtaralım' diye çağrıda bulunması. Türkiye
tarafından Suriye'ye doğru geçmek isteyenleri durdurmaya çalışan jandarma,
biber gazından su sıkmaya kadar her türlü yöntemi uyguluyor; sınırı geçmek
isteyenler de jandarmaya taş atıyor.
'Gidelim Kobani'yi
savunalım' diye çağrılar yapan Kürt siyasi hareketi, son Cumhurbaşkanlığı
seçiminde 4 milyon oy almış, genel ve yerel seçimlerde düzenli olarak 2.5-3.5
milyon aralığında oy alan bir büyük ve önemli siyasi hareket. Halen ülkenin
hatırı sayılır sayıda şehrini yöneten, Cumhurbaşkanı adayı çıkartarak
Türkiye'yi yönetmeye de talip olduğunu saklamayan bu önemli ve güçlü siyasi
hareket, keşke etkileme gücünü Kürt gençleri Suriye'de savaşa çağırmak için
değil de, Ankara'daki hükümeti Suriye'deki akrabalarımızı koruması için
harekete geçirmekte kullansaydı.
Sınırdan geçmeye çalışan birkaç bin gencin IŞİD ile savaşta
ne kadar işlevsel olacağı tartışmalı ama sınırın bu tarafındaki Türk topçusunun
oradaki IŞİD topçusunu ve havanlarını susturması başlı başına Kobani savaşında
dengeleri Kürtler lehine değiştirecek bir şey olabilir.
HDP/BDP milletvekilleri sınırda jandarmaya taş atmak yerine
Ankara'da 'angajman kuralları' adı
verilen şeyin bir seferliğine olsun biraz genişletilmesi ve Kobani'nin Türk
topçusu tarafından korunmasını sağlamak üzere gizli görüşmeler yapsalar Kürtlere
daha faydalı olabilirlerdi.
Yetişkin siyaseti okul yakmaz
Ana dilde eğitimin temel bir insan hakkı olduğu, Türkiye'nin
kendi Kürtlerinin sahip olduğu bu hakkı inkar ettiği, üzerinde tartışılacak bir
konu değil.
Ancak Türkiye'nin Kürtler söz konusu olduğunda inkar ettiği
yegane temel insan hakkının ana dilde eğitim hakkı olmadığını, temel insan
haklarını tanıma konusunda almamız gereken daha çok mesafe olduğunu da
hatırlamalıyız.
İşte bu mesafelerin görece kısa bir zaman diliminde
alınabileceğine dair ümidin adı 'Çözüm
süreci.'
Diyarbakır'da bir okul açmaya çalışarak ana dilde eğitim
hakkını hatırlatmak, bu okul resmi yetkililerce mühürlenince de şiddete
başvurmadan bir sivil direnişe geçmek varken, ülkenin sağında solunda okulları
yakmak 'yetişkin' bir siyasetin eylemi
olabilir mi?
Hadi diyelim okulları yakanlar başkaları, bu durumu
kınamamak, şiddet yerine sivil direnişi teşvik etmemek, bu temel insan hakkı
elde edilene kadar şiddete başvurmayan yöntemlerle ses duyurmaya çalışmak,
'yetişkin' siyasetçilerin yapması gereken bir şey değil mi?
Kendisi de ergen eleştirinin kurbanı
Siyasette giderek daha fazla yer kaplamaya başlayan ergen
yöntemlerinden ve ergence eleştirilerden, önce Kürt siyasi hareketi son olarak
da bu hareketin Cumhurbaşkanı adayı Selahattin Demirtaş nasibine düşeni almadı
mı?
Kürt siyasi hareketi önce 'Gezi'ye katılmamak, katılır gibi
yapsa da yeterince destek vermemek'le suçlandı. Oysa aynı eleştirmenler, Gezi
sırasında Türk bayraklı bir yaşlı kadınla BDP'nin kavuniçi flamalarını taşıyan
Kürt gençlerin TOMA'nın suyuna karşı birlikte nasıl direndiklerini gösteren
fotoğrafı paylaşmaya doyamıyordu.
Son olarak Demirtaş, Cumhurbaşkanı yemini ettikten sonra
Meclis'te Recep Tayyip Erdoğan'ı alkışladığı için eleştirildi. Yanlış
okumadınız, alkışladığı için...
Ve bu alkışlama meselesi üzerine yapılan tartışmalar (çoğu
eleştiriyor, bazıları da Demirtaş'ı savunuyor) şimdiden kalınca bir kitabı
dolduracak boyuta geldi bile.
Bir kez daha hatırlatayım, bu eleştirilere muhatap olan
siyasi hareket son olarak 4 milyon oy almış, genellikle 2.5 ile 3.5 milyon
arasında oy alan, ülkede kitlesiyle arasında temsil sorunu olmayan iki siyasi
hareketten biri olan kocaman bir siyasi hareket.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder