Bugünkü Hürriyet'te çıkan yazımı burada da paylaşıyorum.
***
***
Nur topu gibi yeni bir tartışma konumuz oldu. Başörtüsünü
ortaöğrenim kurumlarında, yani 5. sınıftan itibaren serbest bırakan son
yönetmelik değişikliği, tam unutmaya yüz tuttuğumuz 'türban' kavgalarını bıraktığımız yerden yeniden başlattı.
Ama haklarını yemeyeyim, bazı tartışmacılar geçmişe göre
daha hakikatli; 'Çocuklar 18 yaşından
sonra kendi kararıyla ne giyecekse giysin' diyorlar ve daha küçük
yaşlardakiler için bu 'sembol'ün okul
ortamında diğer çocuklar üzerinde baskı oluşturacağını söylüyorlar.
Doğrudur, 10-12 yaşındaki çocuklar söz konusu olduğunda,
herhangi bir konuda çocukların 'seçme
hakkı'ndan söz etmek kolay değil; daha ziyade anne-babanın kararları o
çocukların 'seçim'lerinde etkili.
Gerçi biz 4 yaşındaki kızımıza ne giyeceğini
dayatamıyoruz ama bu herhalde bizim beceriksizliğimiz; dini inanç söz konusu
olduğunda çoğu evde durumun farklı olduğunu kabul etmeye hazırım.
Ancak merak ettiğim konu şu:
Yarın öbürgün Cumhurbaşkanı'nın da imzalamasıyla Resmi
Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girecek ve hayata geçecek olan bu yönetmelik,
gündelik hayatın sadece okulda geçirilen bölümünü düzenleyebiliyor. Yani, o
yönetmelik sayesinde yarın öbürgün okula başı örtülü olarak gelecek kız çocukları,
normalde okul dışı saatlerde bugün zaten örtünüyor olmalılar.
Yani o çocuklar uzayda yaşamıyorlar; okul saatlerinde Skati
onları tam okulun kapısına başı açık şekilde ışınlamıyor.
Yarın serbest diye çocuklarını okula başı örtülü gitmeye
zorlayacak aileleri bugün yasak var diye kızlarının okul dışı saatlerde başı
açık gezmesine ses çıkartmıyor olabilir mi?
Çocuk ailenin mi devletin mi?
Tartışma konumuz tam olarak bu aslında: Çocuk, ailenin midir
devletin mi?
Sorunun cevabı için Türkiye'nin de imzacısı olduğu Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları
Sözleşmesi'ne bakmakta fayda var.
Sözleşme, 18 yaşından küçük bireyleri 'çocuk' olarak tanımlıyor ve benim meseleyi popülerleştirebilmek
için kullandığım 'sahiplik' konusunu
baştan reddediyor, yani çocukları olabildiğince birer 'birey' olarak görüyor.
Elbette bazı özel durumlarda (şiddet, istismar, taciz,
gelişimin engellenmesi, çalışmaya zorlama vb) toplumun anne-babaya müdahalesini
öngörüyor sözleşme ama başka pek çok maddesinde, çocuğun kendi anne-babasının
kültürüne ve değerlerine göre olmasını da emrediyor. (Madde 14, Madde 29 vb.)
Ebeveynlerin çocuklarını kendi kültürel, dini, felsefi,
siyasi tercihlerine göre yetiştirmesi doğal bir hak.
Türkiye'de devlet, dinin öğretilmesi söz konusu olduğunda
ebeveynlere sık sık 'Hayır senin çocuğun
bu konuda senin dediğini değil benim dediğimi yapacak' dedi.
Milli Eğitim Bakanlığı, son birkaç yıldır bu cümleyi
ailelere söylemiyor.
Önce kılık kıyafet serbest bırakıldı; ama neredeyse
Türkiye'nin tamamında anne-babalar okul formasıyla eğitime devam edilmesini
tercih etti. Devlet dayatmadı bunu, anne babalar, okul aile birlikleri karar
verdi.
Şimdi bakanlık başı açık olma meselesinde de kararı ailelere
bırakıyor; kendisi düzenleyici emredici olmaktan çıkıyor, bir anlamda 'Çocuğunuz sizindir' diyor.
Madem çocuk ailenin, bu zorunlu din dersi ne oluyor?
Evet, madem hükümetimiz ve Milli Eğitim Bakanlığımız dini
inançların yeni kuşaklara aktarılması söz konusu olduğunda 'Kararı ebeveyn verir' diyor; zorunlu din dersi konusunda da, ana
dilde eğitim konusunda da aynı uygulamayı yapmalı.
Başını örtüp örtmeme konusunda kararı aile verecek ama
zorunlu din dersi almaya, eğitimi çocuğun ana dilinde değil başka bir dilde
yapmaya devlet tepeden karar verip herkese bunu dayatacak öyle mi? Bu, çok açık
bir tutarsızlık örneği.
Hükümet, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin çok uzun yıllar
süren gel gitlerin, Türkiye'nin kararı değiştirmek için ders kitaplarında
oynamalar yapmasının vs sonrasında ve açıkçası kılı kırk yararak aldığı kararın
gereğini yapması lazım.
İstenirse, Anayasanın 24. maddesinden zorunlu din eğitimini
emreden cümleyi çıkartacak uzlaşma Meclis'te bir günde bulunabilir.
Başörtmeyi ailelerin kararına bırakan bakanlık, din dersi
görüp görmemeyi de öğrencinin ailesinin seçimine bırakmalı, bu dersi TEOG sınav
programından da çıkarmalıdır.
Ana dilde eğitim konusu da aynı. Üstelik bunun için Anayasa
değişikliği de gerekmiyor; basit bir idari kararla ana dilde eğitimi başlatmak
mümkün.
Madem çocuklara dinini ve kültürünü öğretmek konusunda
tercih ebeveynlerin, Milli Eğitim Bakanlığı tutarlı olmalı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder