Bugün Hürriyet'te çıkan yazımı burada da paylaşıyorum.
***
***
Türkiye-Suriye sınırında, bizim Urfa'nın Suruç ilçesinin
hemen karşısındaki küçük Kürt kasabası Kobani'de IŞİD saldırısına karşı direniş
bir ayı aşkın zamandır devam ediyor.
Kobani, en azından son onbeş gündür dünyanın da merkezi
haline geldi. Amerika öncülüğündeki koalisyon güçleri Kobani'ye saldıran
IŞİD'in ağır silahlarını bombalıyor; dünyanın dört bir yanında siyasi liderler
bu kasabanın düşmemesi için açıklamalar yapıyor.
Türkiye'de ise durum daha ağır yaşanıyor. Bir yandan hem
Batı ülkeleri hem bizim Kürtlerimiz hükümeti IŞİD'i dolaylı yoldan da olsa
desteklemek, en azından Kobani'nin çektiği acılara karşı duyarsız olmakla
suçluyor, bir yandan da 'Kobani düşerse
çözüm süreci de biter' denerek ülke içinde istikrarsızlık yaratma
tehditleri sık sık dile getiriliyor.
Kobani konusunda hükümete yöneltilen eleştirilerin en
hafifi, Ak Parti iktidarının Kobani'ye yönelik saldırı sonrası Kürt
vatandaşlarımız arasında doğan hassasiyeti anlamaması veya anlamazdan gelmesi.
Bütün bu eleştirileri cevaplamak için Başbakan Ahmet
Davutoğlu başta olmak üzere yetkililer, Türkiye'nin Kobani için bugüne kadar
elinden geleni yaptığını, yapabileceklerinin insani yardımla sınırlı olduğunu,
büyük göç dalgasını kabul ettiklerini, Kobani'de yaralananlara sağlık hizmeti
sunduklarını vs açıkladılar. Ama bu da yetmedi, son bir hafta içinde hükümet
kanadından, 'Biz Kobani'de PYD'ye
sürekli destek önerdik. Dedik Özgür Suriye Ordusu gelsin, kabul etmediler.
Dedik Peşmerge gelsin, kabul etmediler. Türk ordusunu zaten istemiyorlar'
cümlesinin farklı farklı versiyonları gazetecilere anlatıldı.
Hükümetten gelen bu cümleleri Kürt siyasi hareketinden kimse
yalanlamıyor ama tam olarak doğrulamıyorlar da...
Bir örnek olay... Kobani'deki Kürtlerin siyasi lideri Salih Müslim, tam da Türkiye'de Kobani
gerekçesiyle başlayan ve 38 vatandaşımızın ölümüne yol açan olayların dumanı
tüterken görüşmeler için Ankara'ya geldi. HDP İstanbul milletvekili Sırrı Süreyya Önder, Müslim ile
görüşmeye gittiğinde odadan Türkiye Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu çıkmış.
Önder, görüşmede Sinirlioğlu'nun Müslim'e, 'Kesin yapacağız diye söylemiyorum ama
Peşmerge güçlerinin ağır silahlarıyla Kobani'ye gelmesine ne dersiniz' diye
sorduğunu aktarıyor. Bugün geçişi söz konusu Peşmerge güçleriyle ilgili süreç
böyle, taa Ekimin başında başlamış anlayacağınız. Sinirlioğlu'nun önerisine PYD
de anında 'Evet' dememiş ama
anlaşılan bizim hükümet de günler süren bir tereddüt yaşamış, Dışişleri
Bakanlığı müsteşarının bu fikrine siyasi otorite hemen 'Evet' cevabını vermemiş.
Öte yandan Özgür Suriye Ordusu'nun bazı unsurları daha önce
Kobani'ye yardıma gitmişler zaten ve orada savaşmışlar. Ancak IŞİD bazı
bölgelerde ÖSO mevzilerini tehdit edince bunların önemli bölümü dönmüş; yine de
şu an bile Kobani'de ÖDO unsurları var. Hatta onların bir komutanı geçenlerde
az kalsın Urfa'da IŞİD tarafından kaçırılıyordu.
Anlayacağınız, Kobani konusunda slogan düzeyinde konuşmak
belki kolay ama işin içine ve detaylara girdikçe kimin haklı kimin haksız
olduğu konusunda karar vermek giderek zorlaşıyor
Ortada tek bir gerçek var: IŞİD Kobani üzerine tank ve
toplardan mermi yağdırmayı sürdürüyor.
Kürtlerin kırılma anı...
IŞİD'in Kobani'ye yönelik yoğun saldırıları başladığında,
Türkiye'nin 49 rehinesi hala IŞİD'in eliydeydi.
Bu ilk günlerde PKK, Kobani'ye Türkiye üzerinden yardım
ulaştırabileceğini düşündü; bu amaçla 10 TIR'dan oluşan bir konvoyun da
oluşturulduğu ve Ankara'dan gelecek izne göre her an harekete hazır biçimde
Zaho'da bekletildiği söyleniyor.
21 Eylül sabahı rehineler kurtuldu ama Zaho'daki konvoyun
geçişine izin verilmedi.
Sırrı Süreyya Önder, bu olay sonrasında Kandil'de, 'Türkiye rehineleri aldı Kürtleri sattı'
şeklinde bir kanaat oluştuğunu söylüyor, kırılma anlarından biri olarak bunu
anlatıyor.
Bir başka kırılma anı, Kobani'deki çocuklarını/akrabalarını
merak edenler ve savaşmaya Kobani'ye gitmek için sınıra dayananlara polis ve
jandarmanın gaz sıkması olmuş. HDP bu aşamada hükümete, 'Sınırdan görece uzak bir yerde bir alan saptayalım, bu insanlar orada
beklesin ama bunları geri gönderemeyiz' demiş. Bu öneri kabul görmemiş.
Bu iki olayın Kürtler arasındaki Kobani duyarlığını iyice
arttırdığı ve bir öfke birikmesine yol açtığı, o öfkenin de 6-7 ekimde
patladığı söyleniyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder