Bugünkü Hürriyet'te çıkan yazımı burada da paylaşıyorum.
***
Suriye'de iç savaşın o kadar kolay ve çabuk bitmeyeceği,
hatta hiç bitmeyebileceğine ilişkin analizler 2013 yaz aylarında yapılmaya
başlanmıştı.
Türkiye'de Gezi olayları sonrası yegane çıkış yolunun
demokratikleşmeye ve çoğulcu toplum inşasına ağırlık vermek olduğu bu köşede
defalarca yazıldı.
Türkiye açısından geniş Arap coğrafyasıyla aramıza iki büyük
kaos bölgesi girmişti ve bu kaosun siyasi etkilerini bir kenara bırakıp sadece
ticari etkilerine baktığımızda bile bu bölge için görünür gelecek çok parlak
gözükmüyordu.
Ama Türkiye'nin kendi iç gündemi, daha doğrusu Gezi
olaylarıyla birlikte başlayan ikili seçim kampanyası dönemi ağır basıyordu. 2013
sonbaharında girişilen demokratikleşme hamlesi 17 ve 25 Aralık
soruşturmalarıyla savruldu gitti.
Recep Tayyip Erdoğan'ın Cumhurbaşkanı seçilmesi, Ahmet
Davutoğlu'nun Başbakan olmasıyla birlikte yeni bir döneme girildi. Bu dönemin
ilk sınavı Haziran 2015'te yapılacak genel seçim ama Başbakan Davutoğlu o
seçimi de beklemeden (veya seçimi kazanacağına duyduğu güvenle) düğmeye bastı.
Volkan Bozkır'ın
Davutoğlu hükümetinde Avrupa Birliği Bakanı olmasının simgesel ve pratik
önemini daha önce yazmaya çalışmıştım. Bozkır, Türkiye'nin AB ile tam üyelik
müzakereleri başlatması sürecinin tam göbeğinde çok kritik roller üstlenmiş bir
diplomattı; daha sonra uzun süre AB nezdinde Türkiye Büyükelçisi olarak görev
yaptı, ardından AB Genel Sekreterliği görevini yürüttü, 2011 seçiminde de Ak
Parti'den İstanbul milletvekili olarak seçildi, Meclis'te Dış İlişkiler
Komisyonu Başkanlığı yaptı.
Bozkır gibi bir ismi AB Bakanı yapmak, Avrupa'ya dönüşün
açık bir işaretiydi. Ve Bozkır çok hızlı bir başlangıç yaptı. İçeride AB ile
ilgili her konuyu strateji belgelerine bağladı, bunları yazılı hale getirdi. En
önemlisi Başbakan Davutoğlu bu süreçte Türk sistemi için 'devrim' niteliğinde olan genelgesini yayınladı; bakanlıkların
hazırlayacakları bütün yasa tekliflerinin AB Bakanlığı görüşü alınarak
hazırlanmasını istedi.
Çarşamba sabahı AB Bakanı Volkan Bozkır, bakan olduğundan
beri dördüncü Brüksel ziyaretine başladı. Önce bir grup çok etkili Avrupalı
gazeteciyle yazılmamak üzere sohbet yaptı, ardından öğlen saatlerinde AB
Komisyonu binasına giderek üç komiserle daha görüştü. 'Şimdilik komiserlerin yarısıyla görüşmüş oldum, bazılarıyla birden
fazla defa' diyor Bozkır.
Sadece Brüksel de değil, arada Viyana'ya, Oslo'ya gitti, ben
bu satırları yazarken de Lüksemburg Başbakanı ile görüşüyor.
Unuttuğumuz, gözardı ettiğimiz, artık gelip gitmez olduğumuz
Avrupa'ya geri dönüş...
Kırılanı onarmak veya bozulan imajı düzeltmek zaman alacak
ama Türkiye'nin Avrupa'da yeniden görünür olması, yeniden AB hedefine
asıldığını belli etmesi, hedefe ulaşmak ne kadar zor olursa olsun, bizim ülke
içi dinamiklerimiz açısından son derece önemli. (Son AB ilerleme raporunun
buruşturulup çöpe atılmaması, 'Biz de
kendi ilerleme raporumuzu hazırlarız' denmek yerine 'Bu eleştirileri dinlemeye hazırız' denmesi kaç kişinin dikkatini
çekti?)
Sadece Volkan Bozkır'ın çabaları da yetmez; hükümetin başka
bakanlarının ve en başta da Başbakanın Avrupa'ya daha çok ve daha sık
gelmesiyle bu hamle daha da ileri götürülmeli. (Başbakan Davutoğlu Avrupa
turlarına önümüzdeki günlerde Yunanistan ile başlayacak.)
'Eskiden Tayyip Beyin
Avrupa'da dostları, dostlukları vardı. Ama sonra araya zaman girdi, görüşmeler
azaldı, zirvelere gelinmez oldu ve bu dostluklar yok oldu. Kişiden kişiye bu
ilişkileri yeniden kurmak, yüzyüze bakıp konuşmak gerek.'
Bu cümleler bir diplomata ait. Haksız değil.
Yasalara AB normları ayarı
Zaman zaman Türkiye'de tartışmalı bir yasa değişikliği
olduğunda hükümet hemen, 'Ama Avrupa'da
da bu konu böyle düzenleniyor' diye kendini savundu. Son hatırladığım örnek
alkol satışıyla ilgili düzenleme için AB Bakanlığı bir rapor hazırlamış,
çeşitli ülkelerdeki uygulamaları sıralamıştı.
O rapordan hükümet kendi anlamak istediğini anlamıştı ama
sonuçta yöntem bence doğru: Bazı konularda, özellikle de insan hakları,
demokrasi, hukuk devleti gibi konularda Avrupa'yı örnek almak bizi doğruya daha
kolay yaklaştırır.
Ama bir şartla: Kendi görmek istediğimizi değil bütün resmi
görmeye çalışmalı, eldeki bilgiyi objektif biçimde aktarmalıyız.
Şimdi hükümet yasaları AB normları ve uygulamaları
çerçevesinde yapmak için yeniden iman tazeledi. Halen çalışmaları süren
güvenlik paketini göreceğiz.
28 başlığı açtık, 14'ünü kapattık
AB'nin icra organı olan Komisyon Kıbrıs yüzünden Türkiye'nin
bazı müzakere başlıklarını bloke ettiğinde Ankara'da bir karar alındı. Müzakere
konuları belliydi, çoğu için açılış ve kapanış kriteri de somut ölçütlere
bağlanmıştı.
Türkiye kendi kendine başlıkları açacak, gereken çalışmaları
yapacak, yasa yönetmelik vs değişikliklerini AB'yi beklemeden
gerçekleştirecekti. Volkan Bozkır bu çalışmalar çerçevesinde Türkiye'nin kendi
kendine 28 başlığı açtığını ve bunlardan 14'ünü kapattığını söylüyor. Bu durum
AB yetkilileri tarafından da tescil edilmiş durumda, bunun için ilerleme
raporuna bakmak yeterli.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder