Bugünkü Hürriyet'te çıkan yazımı burada da sunuyorum.
***
***
Nüfusumuzu 75 milyon kabul etsek; Türkiye'de eğitim
sistemine bir yeri doğrudan veya dolaylı biçimde değmeyen tek bir kişi bile
bulamayız.
Ana sınıfından lise son sınıfa kadar okullarımızda 18
milyona yakın öğrencimiz var. Buna üniversite öğrencilerini de eklediğimizde 23
milyonu aşıyoruz. Sayıları 1 milyona dayanan öğretmenlerimizi, üniversite
öğretim üye ve görevlilerini, yüksek lisans ve doktora öğrencilerini
eklediğimizde 25 milyondan az olmayan bir sayı bu.
Yani nüfusumuzun her üç kişisinden biri doğrudan eğitimin
içinde zaten. Onların anne-babalarını, amca-hala-teyze-dayılarını eklediğinizde
geri kalan üçte ikinin de dolaylı paydaş olduğunu bulursunuz.
Toplumun bu kadar göbeğinde, hemen hemen herkesin ilgi
alanında olan bir konu eğitim.
Ama bakın, geçen hafta cuma gününden beri Antalya'da art
arda eğitimle ilgili iki önemli toplantı yapıldı, haberiniz oldu mu?
Bu toplantılardan ilki '1. Eğitim Kongresi' adını taşıyordu;
özel eğitim kurumları daha çok tartışıldı. 1600'den fazla eğitimci katıldı
buna. Kongrenin hemen ardından, 2 Aralık günü bu kez 19. Eğitim Şurası başladı,
2 bin 200 kişinin katıldığı toplantı yarın, yani 6 Aralıkta sona erecek.
Siz bakmayın bu devasa katılımlara, Türkiye'de eğitimle
ilgili meselelerde maalesef hep çok dar gruplar yeterli tartışma ortamı
olmaksızın kararlar alıyor ve hayata geçiriyorlar.
Epeydir moda, önce Eğitim Şurası'nda bir komisyona veya
şuranın kendisine bir tavsiye kararı aldırmak; sonra da bu tavsiyeyi yasaya,
yani uygulamaya çevirmek.
8 yıllık kesintisiz eğitim böyle geldi 1997'de. Önce bir
şura kararı alındı; sonra da yasa çıktı. Kesintisiz eğitimi sona erdiren ama
zorunlu eğitim süresini 4'er yıldan 12 yıla çıkaran yasa da bu yöntemle geldi;
önce bir şura komisyon kararı alındı, sonra yasası çıktı.
Yani şuralar, önce sözümona 'bilimsel'lik ve hatta
'katılımcılık' kisvesi yaratıyor, sonra da buna dayanan parlamento çoğunlukları
yasama faaliyetine girişiyor.
Türkiye zorunlu din eğitiminden vazgeçip bunu seçimlik yapıp
yapmamayı konuşacakken (seçimlik olsa öğrencilerin yüzde 90'ının bu dersi
alacağından benim şüphem yok) bizim şuramız ana sınıfından 'değerler' ve
ilkokul birinci sınıftan din eğitimini başlatmayı konuşuyor ve üstelik bir de
karar alıyor.
Yani, yarın öbürgün yasa koyucunun bahanesi de gerekçesi de
hazır. Hem 'bilimsel' hem de 'geniş katılımlı' (2200 'uzman' kişi!) Şura'dan
daha mı iyi bileceksiniz?
Oysa, söylemeye çalıştığım gibi Türkiye'de 4 yaşındaki
çocuklar dahil her vatandaş eğitimin paydaşı. Ve kararların onlara da
sorulması, sorması zor geliyorsa hiç değilse önceden adam gibi anlatılması
gerekiyor.
Kaldı ki, din dersi olur veya olmaz; Türkiye'de eğitimin en
büyük derdi bu değil. Acaba Şura'mız benim 'eğitimin çekirdeği' diye
nitelediğim üç temel alanda yaşanan derin başarısızlıkla ilgili bir önlem, bir
yöntemi tartıştı mı?
Maalesef bu soruya cevap alamadım.
Din dersine değil fen dersine bak!
İnsan, eğitim üzerine kafa yordukça, okuyup öğrendikçe daha
iyi fark ediyor. Eğitim dediğiniz ve dünyada bütün ülkelerin üzerine ciddi kafa
yorup para harcadığı şeyin özü aslında üç temel konudan ibaret.
Bu üç konuya 'çekirdek' diyelim. Yani en merkezde üç temel
ders var.
Öğrencinin kendi dilini kullanma becerisine ve kendini bu
dilde en iyi biçimde ifade edebilmesine olanak sağlamalı eğitim, bu bir.
Matematik becerisi kazandırmalı; gündelik hayatın
unsurlarıyla matematik arasındaki ilişkiyi kurabilmeli öğrenci.
Ve son olarak fen bilimlerinde en temel becerileri
kazandırabilmeli eğitim.
Çekirdekte bu üç ders var. Sonra bunun etrafına
tarih-coğrafya-temel yurttaşlık bilgileri gibi sosyal bilim derslerini, bilimle
dünya arasında ilişki kurabilmesine yardımcı olacak temel felsefe derslerini
ekleyin.
Bir dış çembere, çocukların ailelerinden yeterince
alamadığını düşündüğünüz temel dini ve felsefi değerleri, ahlak bilgisini,
insan haklarından medya okuryazarlığına kadar önemli gördüğünüz konuları,
spordan sanata yan dalları da ekleyin ki, her biri birbirinden çok farklı olan
öğrenciler kendilerini daha da iyi gerçekleştirebilsinler.
Ama unutmayın; çekirdeğiniz sağlam değilse; öğrenci diğer
derslerden sizin umduğunuz faydayı alamayacaktır. Kendi ana dilini yeterince
iyi kullanamayan öğrenci sosyal bilimleri ne kadar anlayabilir? Matematik
bilmeyen öğrenci müzik yapabilir mi? Fen bilimlerinden habersiz öğrenci
felsefeyi nasıl kavrasın?
Kaldı ki o öğrenciler zaten, 12 veya 16 yıllık okul
hayatları bitip gerçek dünyaya çıktıklarında, en önce bu çekirdekte yer alan
bilgileriyle ölçülecekler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder