5 Aralık 2014 Cuma

Eğitim Şurası mı dediniz?

Bugünkü Hürriyet'te çıkan yazımı burada da sunuyorum.
***

Nüfusumuzu 75 milyon kabul etsek; Türkiye'de eğitim sistemine bir yeri doğrudan veya dolaylı biçimde değmeyen tek bir kişi bile bulamayız.
Ana sınıfından lise son sınıfa kadar okullarımızda 18 milyona yakın öğrencimiz var. Buna üniversite öğrencilerini de eklediğimizde 23 milyonu aşıyoruz. Sayıları 1 milyona dayanan öğretmenlerimizi, üniversite öğretim üye ve görevlilerini, yüksek lisans ve doktora öğrencilerini eklediğimizde 25 milyondan az olmayan bir sayı bu.
Yani nüfusumuzun her üç kişisinden biri doğrudan eğitimin içinde zaten. Onların anne-babalarını, amca-hala-teyze-dayılarını eklediğinizde geri kalan üçte ikinin de dolaylı paydaş olduğunu bulursunuz.
Toplumun bu kadar göbeğinde, hemen hemen herkesin ilgi alanında olan bir konu eğitim.
Ama bakın, geçen hafta cuma gününden beri Antalya'da art arda eğitimle ilgili iki önemli toplantı yapıldı, haberiniz oldu mu?
Bu toplantılardan ilki '1. Eğitim Kongresi' adını taşıyordu; özel eğitim kurumları daha çok tartışıldı. 1600'den fazla eğitimci katıldı buna. Kongrenin hemen ardından, 2 Aralık günü bu kez 19. Eğitim Şurası başladı, 2 bin 200 kişinin katıldığı toplantı yarın, yani 6 Aralıkta sona erecek.
Siz bakmayın bu devasa katılımlara, Türkiye'de eğitimle ilgili meselelerde maalesef hep çok dar gruplar yeterli tartışma ortamı olmaksızın kararlar alıyor ve hayata geçiriyorlar.
Epeydir moda, önce Eğitim Şurası'nda bir komisyona veya şuranın kendisine bir tavsiye kararı aldırmak; sonra da bu tavsiyeyi yasaya, yani uygulamaya çevirmek.
8 yıllık kesintisiz eğitim böyle geldi 1997'de. Önce bir şura kararı alındı; sonra da yasa çıktı. Kesintisiz eğitimi sona erdiren ama zorunlu eğitim süresini 4'er yıldan 12 yıla çıkaran yasa da bu yöntemle geldi; önce bir şura komisyon kararı alındı, sonra yasası çıktı.
Yani şuralar, önce sözümona 'bilimsel'lik ve hatta 'katılımcılık' kisvesi yaratıyor, sonra da buna dayanan parlamento çoğunlukları yasama faaliyetine girişiyor.
Türkiye zorunlu din eğitiminden vazgeçip bunu seçimlik yapıp yapmamayı konuşacakken (seçimlik olsa öğrencilerin yüzde 90'ının bu dersi alacağından benim şüphem yok) bizim şuramız ana sınıfından 'değerler' ve ilkokul birinci sınıftan din eğitimini başlatmayı konuşuyor ve üstelik bir de karar alıyor.
Yani, yarın öbürgün yasa koyucunun bahanesi de gerekçesi de hazır. Hem 'bilimsel' hem de 'geniş katılımlı' (2200 'uzman' kişi!) Şura'dan daha mı iyi bileceksiniz?
Oysa, söylemeye çalıştığım gibi Türkiye'de 4 yaşındaki çocuklar dahil her vatandaş eğitimin paydaşı. Ve kararların onlara da sorulması, sorması zor geliyorsa hiç değilse önceden adam gibi anlatılması gerekiyor.
Kaldı ki, din dersi olur veya olmaz; Türkiye'de eğitimin en büyük derdi bu değil. Acaba Şura'mız benim 'eğitimin çekirdeği' diye nitelediğim üç temel alanda yaşanan derin başarısızlıkla ilgili bir önlem, bir yöntemi tartıştı mı?
Maalesef bu soruya cevap alamadım.


Din dersine değil fen dersine bak!



İnsan, eğitim üzerine kafa yordukça, okuyup öğrendikçe daha iyi fark ediyor. Eğitim dediğiniz ve dünyada bütün ülkelerin üzerine ciddi kafa yorup para harcadığı şeyin özü aslında üç temel konudan ibaret.
Bu üç konuya 'çekirdek' diyelim. Yani en merkezde üç temel ders var. 
Öğrencinin kendi dilini kullanma becerisine ve kendini bu dilde en iyi biçimde ifade edebilmesine olanak sağlamalı eğitim, bu bir.
Matematik becerisi kazandırmalı; gündelik hayatın unsurlarıyla matematik arasındaki ilişkiyi kurabilmeli öğrenci.
Ve son olarak fen bilimlerinde en temel becerileri kazandırabilmeli eğitim.
Çekirdekte bu üç ders var. Sonra bunun etrafına tarih-coğrafya-temel yurttaşlık bilgileri gibi sosyal bilim derslerini, bilimle dünya arasında ilişki kurabilmesine yardımcı olacak temel felsefe derslerini ekleyin.
Bir dış çembere, çocukların ailelerinden yeterince alamadığını düşündüğünüz temel dini ve felsefi değerleri, ahlak bilgisini, insan haklarından medya okuryazarlığına kadar önemli gördüğünüz konuları, spordan sanata yan dalları da ekleyin ki, her biri birbirinden çok farklı olan öğrenciler kendilerini daha da iyi gerçekleştirebilsinler.
Ama unutmayın; çekirdeğiniz sağlam değilse; öğrenci diğer derslerden sizin umduğunuz faydayı alamayacaktır. Kendi ana dilini yeterince iyi kullanamayan öğrenci sosyal bilimleri ne kadar anlayabilir? Matematik bilmeyen öğrenci müzik yapabilir mi? Fen bilimlerinden habersiz öğrenci felsefeyi nasıl kavrasın?

Kaldı ki o öğrenciler zaten, 12 veya 16 yıllık okul hayatları bitip gerçek dünyaya çıktıklarında, en önce bu çekirdekte yer alan bilgileriyle ölçülecekler.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder