12 Aralık 2014 Cuma

Türkiye'de eğitimin bir tane sorunu var: Eşitsizlik

Bugünkü Hürriyet'te çıkan yazımı burada da paylaşıyorum.
***

Gerçekten de öyle. Türkiye'de eğitimin bir tane sorunu var, diğer bütün sorunlar bu tek sorunu ortaya çıkaran alt başlıklar. O sorun da eşitsizlik.
Türkiye'de ülke çapında ve hayatın her alanında yaşanan eşitsizliklerin başladığı ve her yıl yeniden yeniden üretildiği yerin adı eğitim.
Ve bu eşitsizlik meselesi bugünün meselesi de değil. Taa en başından itibaren var olan bir sorun eşitsizlik.
Cumhuriyetin ilk yıllarında eğitime erişmek nüfusun tamamı için söz konusu bile değildi. Okula gidemeyenler doğal olarak dezavantajlı oluyorlardı.
Türkiye, ilköğretimde yüzde 100 okullaşmayı ancak 80'li yıllarda sağlayabildi. Ama o arada eşitsizlik boyut değiştirmeye başladı. Okullara erişim ve dolayısıyla eğitime katılım artınca bu sefer eğitimin kalitesindeki eşitsizlikler öne çıkmaya başladı. Bugün hala lise seviyesinde okula erişimde sorunlarımız var, çağ nüfusun tamamını hala liselerimize gönderemiyoruz ama en az bunun kadar önemli sorunu kaliteli eğitime erişmekte yaşatıyoruz çocuklarımıza. (TEOG sınavı 'kaliteli eğitime erişim imtiyazı' için yapılıyor, unutmayın.)
İdeal anlamıyla eğitimde eşitlik, eştisizliğin yüzde 20'yi aşmaması anlamına geliyor.
Yani, aynı sınıfta okuyan çocuklardan en iyiler eğer sınavda 100 alıyorsa, en kötülerin de 80'den az not almaması gerek.
Aynı okulun aynı sınıflarında (diyelim 8. sınıflarda) okuyan öğrencilerinin arasındaki fark da bu olmalı.
Ve giderek ülke çapında bütün okullarda 8. sınıf öğrencilerinin mesela matematik sınavında aldıkları notların arasındaki fark yüzde 20'yi geçmemeli.
Türkiye açısından bu çok ütopik bir hedef. Çünkü bizim sınıflarımızda 100 alan en iyi öğrenciyle 0 alan en kötü öğrenci bir arada duruyor. (Keşke Milli Eğitim Bakanlığı TEOG sınavlarının doğru cevap ortalamalarını ve standart sapmalarını açıklasa, eşitsizliğin boyutunu daha iyi görebilsek.)
Yüzde 20 farkı hedeflemek Türkiye'de eğitim konularına köklü bir bakış açısı değişikliğini gerektiriyor. Bir yerde eğitimle ilgili bütün paradigmaları değiştirecek, örgütlenmeyi ve sistemi baştan sona gözden geçirmeyi gerektirecek bir bakış açısı değişikliği bu.
Öğretmen yeterliklerinden ders içeriklerine, veli talebine uygun yeni dersler ihdas etmekten gereksiz kalabalık yapan kimi derslerin iptaline, eğitime yaptığımız harcamadan özel sektörün bu konudaki olası katkısına, sınav sistemlerinden aşırı merkeziyetçiliğe kadar 'eğitim sorunu' diye konuştuğumuz her konu aslında bu eşitsizlik meselesinin alt başlıkları.


Hem elitten şikayet et hem de elit yaratmaya devam et



Bu konuda Türkiye'nin gelmiş geçmiş bütün iktidarlarına söyleyecek çok şey var ama belki de en çok lafı mevcut Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı hak ediyor; çünkü siyasi söylem düzeyinde 'elitler'den, 'oligarşi'den, 'dar bir azınlığın toplum çoğunluğunu o çoğunluğun değerlerini de hiçe sayarak yönetmesinden' en çok onlar şikayet ediyor.
Fakat bu sözünü ettikleri, bence haklı olarak eleştirdikleri 'elit kesim'i yeniden yaratan temel mekanizma olan eğitim konusunda elitizmin etkisini azaltacak hiçbir şey yapmadılar veya yapamadılar.
13 yıl önce Ak Parti iktidara geldiğinde de durum buydu, bugün de bu:
Her yıl ilkokula başlayan kabaca 1 milyon öğrencinin 100 bini 12 yıl sonra liseden (veya 16 yıl sonra üniversiteden) Batılı akranlarıyla rekabet edebilir bir seviyede mezun oluyor. 250-300 bini 12 yıl sonra liseden 'Türkiye için iyi' diyebileceğimiz ama uluslararası alanda hiç de iyi olmayan bir eğitimle mezun oluyor. Kalan 600-650 bin çocuk ise ya zaten o 12 yılı tamamlayamıyor, tamamlayanları ise bir hayli kötü kaliteli bir eğitimden geçmiş oluyor, yetersiz kalıyor.
İşte o ilk 100 bindeki çocukların anne-babaları da büyük ölçüde üniversite mezunu olan yani bir anlamda 'elit'  kitleye mensup insanlar. Son 600-650 bin kişi ise yoksul ve eğitimsiz evlerden çıkanlar.
Eğitim sistemimiz, elitizmi olduğu kadar düşük gelirliliği de her yıl yeniden üretiyor.
Peki çare ne? Çare en iyi 100 bini azaltmak yok etmek değil, önce hemen arkadaki 250-300 bin kişiyi de o ilk 100 bin seviyesine getirmek, sonra da herkesi en üst seviyeye taşıyıp en iyi ile en kötü arasındaki farkı yüzde 20 seviyesine çekmek.

Eğitim politikalarına din veya osmanlıca dersi üzerinden değil tam da buradan tartışmalıyız: Ne kadar eşitlikçi ne kadar değil...

1 yorum:

  1. Düşük gelirli ailelerden gelen ama ÖSS'den en iyi puanları alanlar devlet üniversitelerine giriyor. Zenginler ise, ÖSS'den düşük puan almalarına rağmen ya yurtdışında gidiyor ya da Türkiye'nin en kaliteli vakıf üniversitelerine gidiyor. Onlar daha kolay iş buluyor. NOT: Düşük gelirli aileye mensubum, GS Üniversitesi Siyaset Bilimi mezunuyum ve torpilim olmadığı için de, işsizim. Yani eşitsizlik dediğiniz hususa bu bakımdan da bakmanızda yarar var.

    YanıtlaSil