Bugünkü Hürriyet'te çıkan yazımı burada da sunuyorum.
*
Belki hatırlayan çıkmıştır, geçen yıl, tam olarak 11 Ocak
2014'te aynen bu başlıkla bir yazım yayınlandı Hürriyet'te.
Aradan bir yıl geçtikten sonra bu yazının ana fikrini
tekrarlamak istiyorum; sürecin hala devam ettiği inancındayım çünkü.
***
Bazı dev yıldızlar kendi yakıtlarını tükettikten sonra içe
doğru patlarlar veya çökerler.
Yıldızın ana yakıtı hidrojendir; hidrojen atomları
birleşerek helyumu ve yıldızın etrafa yaydığı enerjiyi ortaya çıkarırlar.
Bu nükleer birleşme demir atomu oluşana kadar enerji yayarak
devam eder ama en sonunda ortaya çıkan yeni atomların birleşmesi için çok daha
büyük enerjiler gerektiği için yıldız dışarı enerji yayamaz hale gelir.
Bu arada yıldızın merkezindeki kütleçekim gücü öyle artar ki
yıldız yavaş yavaş kendi içine çökmeye başlar ve en sonunda da o kütleçekim
gücü ışığın ve ışık hızında hareket eden herhangi bir parçacığın dışarı
çıkmasına bile izin vermeyecek güce erişir.
İşte o zaman kara delik oluşur.
***
Türkiye de maalesef gerekli değişimi ve dönüşümü bir türlü
yapamadığı için kendi enerjisini yiyip bitiren, kendi içine çökme ve giderek
bir kara deliğe dönüşme eğiliminde bir ülke.
Bu eğilim geri döndürülemez değil ama şu an durum pek ümit vermiyor.
Bizim belki de bin yıllık tarihimizi önce bir yıldız gibi
parıldama, sonra zamanın ruhuna ayak uyduramayıp içe çökme tarihi diye okumak
da mümkün.
Selçuklu kendi içine doğru çöktü; küllerinden Osmanlı doğdu.
Sonra o da içine doğru çöktü. Şimdi Türkiye var.
Bakın geçen yıl ne yazmışım:
"Türkiye’de son
dönemde yaşananlar bana hep bu içe doğru çökmeyi hatırlatıyor.
Sürdürülemez bir
sistemimiz olduğunu en azından 60 yıldır biliyoruz; ne demokrasimiz demokrasi,
ne yargımız adalet dağıtıyor, ne vatandaşların en temel hakları güvence
altında.
Bu sistem, belki de
kurulduğu ilk günden itibaren kendi içine doğru çökmeye mahkûmdu; kendi
halkının en temel haklarını inkâr etmek ve halkı sürekli baskı altında tutup
bizi kuşaklar boyu koyun yerine keçiye makbul bir şey muamelesi yapmak zorunda
bırakmak böyle bir şey."
Bana kalırsa içe doğru çökmemizi engelleyecek tek şey,
çoğulcu bir toplum olduğumuzu resmen de kabul edip ona göre davranmak,
demokratik hukuk devletini kurup hayata geçirmek.
Siyasi kavga, siyasi mücadele adı üzerinde siyasi tercihler
üzerinden yapılır. O tercihlerin gerçekleşmesini sağlayan sistemin adıdır
demokrasi. Ama biz siyasi kavgamızı bizzat demokrasiyi ve hukuk devleti
kurmak/kurdurtmamak üzerinden yapıyoruz.
Çünkü çoğulculuğu içimize sindirmiş değiliz; siyasi
kavgamızı ötekini yok etmek olarak görüyoruz.
Öyle olunca hukuk da, yolsuzluk da, ahlak da birer araç
haline geliyor bizim için. Varsa yoksa düşman siyasi anlayışı yok etmek.
İçe doğru çökme tam bu.
Halkla ilişkiler meydan savaşı
Türkiye'de Gezi olaylarının başladığı Haziran 2013'ten beri büyük
bir halkla ilişkiler savaşı yaşanıyor; sık sık psikolojik savaş tekniklerinin
de uygulandığı amansız bir savaş bu.
Merkezinde Fethullah Gülen cemaatinin bulunduğu CHP, MHP ve
hatta zaman zaman HDP'nin de yer aldığı geniş muhalefet cephesiyle hükümet
arasında bu savaş.
Savaşın şu anki galibi hükümet cephesi. Yerel seçimi görece
hasarsız geçtiler, Cumhurbaşkanlığı seçiminde çok büyük bir zafer elde ettiler.
Şimdi son perde oynanacak savaşta: Hazirandaki genel seçim.
Hükümet, toplumun neredeyse yarısını bazı güçlerin kendisini
devirmek için harekete geçtiğine inandırmış durumda. Meclis'teki son aklamayı
da bu çerçevede anlatacaklardır halka.
Yalnız, sadece hükümet değil karşıtları da kendilerini bu
savaşa o kadar kaptırmış durumdalar ki, 'normal'den
ve 'gerçek'ten ne kadar
uzaklaşıldığının farkında değiller.
Seçimden sonra umarım 'normal'
ve 'makul' geri gelir; bu savaş
atmosferinde kaybettiklerimiz için 'restorasyon'a
girişiriz.
Türkiye bu 4 yılı harcarsa içe patlama kaçınılmazlaşır
Haziran 2015'te yapılacak seçimden sonra 2019'a kadar bir
daha seçim yok. Yani, Meclis çoğunluğu ve hükümete bahanesiz bir dört yıllık
çalışma fırsatı var.
Bu dört yılda yapılması gereken çok iş var ama galiba
bunların en önemlileri, çoğulcu toplum inşası, demokratikleşme ve hukuk
devletinin tesisi.
Siyasi savaşı siyasi rekabete dönüştürüp Meclis'te herkesin
kabul edeceği bir Anayasa için uzlaşma ortamı yaratmak en önce iktidara düşen
bir görev olacak.
Bu dört yılı 'normalleşme',
'restorasyon' ve 'ileri dönük adımları atmak' için
kullanmazsak, korkarım Türkiye'nin kendi içine doğru patlayıp çökmesini
durduramayız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder