Bugünkü Hürriyet'te çıkan yazımı burada da paylaşıyorum.
*
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Aralık ayı sonunda 10 polis
memuru hakkında bir dava açtı.
Bakın iddianamenin ilk cümlesi şöyle:
"Emniyet Genel
Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığı'nın 2559 sayılı Polis Vazife ve
Selahiyetleri kanunun ek madde 7/1 fıkrası gereğince emniyet ve asayişi
sağlamak üzere ülke genelinde herkese ait istihbarat bilgilerini, sanal ortamda
detaylı veri analizi (DEVA 1 ve 2) programı ile topladığı, program içerisinde
ülkedeki herkese ait istihbari bilgilerin bulunduğu..."
Hızlı okuyanlar için tekrar ediyorum: 'Ülke genelinde herkese ait istihbari bilgilerin...'
Bunca yıllık gazeteciyim; özel hayatın korunması konusunda
kendimce hassas olduğumu düşünüyorum ve özel hayatı tehdit eden şeyleri yeri
geldikçe yazıp çiziyorum ama devletimizin polisinin hepimize ait bilgileri DEVA
adlı bir bilgisayar programında sakladığını ilk kez bu iddianame sayesinde
öğreniyorum.
Sanmayın ki iddianame bu DEVA adlı program üzerinde 75
milyon vatandaşa potansiyel suçlu muamelesi yapılmasını konu ediyor.
Hayır, savcıya göre hepimiz hakkındaki bilgilerin (artık kim
tarafından nasıl toplandıysa) bir yerde toplanması 'normal.'
Savcıya göre anormal olan, 10 polis memurunun yetkileri ve
görevleri olmadığı halde Başbakanlığı döneminde Recep Tayyip Erdoğan ve ailesinin bu programda gizli bilgilerine
bakması. (Acaba nedir o bilgiler gerçekten merak ettim, iddianame bilgilerin
içeriğinden söz etmiyor ama sanık savunmalarına bakılırsa programda kişilerin
fotoğrafları vs de var.)
Elbette polislerin girip başbakana ve ailesine bakması
anormal ama sadece başbakana bakılması değil bana veya size bakılması da
anormal. Çünkü bu bilgilerin orada biriktirilmesi anormal.
Savcılığın 2014/30827 numaralı iddianamesi daha önce gazete sayfalarına haber olarak yansıdığı için detaylara ben girmeyeceğim; esas
üzerinde durmak istediğim, DEVA adlı bir bilgisayar programının varlığının
ortaya çıkmasına rağmen muhalefet dahil kimsenin bu konudan söz etmemesi.
Savcı 'herkesin
bilgileri' diyor; sanık polislerden bazıları 'TC kimlik numarasını kontrol için baktım' diyor; bazı sanıklar 'Detaylı bakma tuşuna basıp basmadığımı
bilmiyorum' diyor.
Ben de merak ediyorum, mesela benimle ilgili 'detay'larda neler var? Polis benim için
oraya ne yazdı? Veya sizin için, veya daha dün doğan bebeğiniz için?
Bunun adı fişleme değilse nedir?
STASİ arşivinden beter çıkmasın sonra...
Biliyorsunuz, Doğu Alman gizli polisi STASİ'nin de bir
arşivi vardı. Onlar rejim muhalifi olması muhtemel kişiler için dosyalar
oluşturuyorlardı.
Bizimki ise her Türk vatandaşı için yapılıyor; bebeklerden
yaşlılara kadar.
Sistemin kökeninde MERNİS adı verilen 'adrese dayalı nüfus kayıt sistemi'nin olduğuna kuşku yok.
80'li yıllarda bu yasa çıkarken itirazlar edilmişti; 'Polis her evde oturanı neden bilmek
istiyor, bilmesin' denmişti.
Bu itirazlara rağmen sistem kuruldu; bugün MERNİS'e polislerden başka bütün kamu kuruluşları, avukatlar, Noter'ler ve hatta özelkargo şirketleri bile ulaşıyor. TC kimlik numaranızı verdiğiniz her an sizin
bilgilerinize birilerinin ulaşma olasılığını daha da arttırıyorsunuz.
Çatalca Belediyesi, emlak vergisi borcumu hatırlatmak için
İstanbul'daki evime mektubu böyle yazıyor, çünkü adresimi MERNİS'e girip öğreniyor.
Belanın kökeni polis kanununun ek 7. maddesi
Türkiye'de üzerinde yapılan değişiklikler bakımından Devlet
İhale Kanunu ile yarışabilecek bir kanun daha varsa, o da 2559 sayılı PolisVazife ve Selahiyetleri Kanunu'dur herhalde.
16 Haziran 1985'te bu kanuna eklenen 'Ek 7. madde' ile polise ülke genelinde istihbarat toplama görevi
de verildi. Sonra bu maddeye 2005 yılında çok sayıda ekleme yapıldı. Evet, ek
maddeye ekleme yaptık.
Bu eklemelerle, polise istihbari amaçlı önleme dinlemesi
yapma yetkisi verdik. O kadar ki, polis bir kişiden şüphelendiğinde onu
dinlemek için savcıya gitmiyor artık; hakimden veya acil durumlarda kendi
amirinden aldığı izinle hemen telefonlar dinlenmeye, özel dinleme cihazlı
araçlar kişilerin peşine takılmaya başlayabiliyor. Bugünlerde bu istihbari
dinlemelerin nasıl istismar edildiğine dair haberleri sürekli okuyorsunuz, en
güzellerini Hürriyet'te Toygun Atilla yazıyor.
Bu ek 7. madde aynen yerinde durduğu sürece bizim böyle
istismar iddialarından kurtulabilmemiz söz konusu değil. İşte, Ankara
Cumhuriyet Başsavcılığı'nın iddianamesiyle öğreniyoruz ki, bu istihbarat da yok
edilmek yerine dönülüp DEVA adlı programın içine kişinin dosyasına
yazılıyormuş.
'Önleyici kolluk'u tartışalım
Burada mesele iktidar-muhalefet meselesi değil; siyaset hiç
değil. Mesele vatandaşların temel insan haklarını ilgilendiriyor.
Ve bu temel haklara yönelik sistematik tehdit, polisin 'önleyici kolluk' şapkası giymesiyle
oluşuyor. Hep, 'Suçun önlenmesi'
bahanesiyle özel hayata müdahale ediliyor, özel hayatın gizliliği ihlal
ediliyor, vatandaşlar fişleniyor.
Elbette modern bir demokraside polisin 'suçun önlenmesi' diye bir görevi de olacak ama bizim polis
kanunumuz bu görevi çok geniş tanımlıyor.
'Önleyici kolluk'
ve pek çok kanunun orasına burasına sızmış olan 'Suçun önlenmesi maksadıyla' cümlelerini bizim adam gibi tartışıp
yeniden düzenlememiz gerekiyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder