Bugünkü Hürriyet'te çıkan yazımı burada da paylaşıyorum.
*
*
Son birkaç haftadır dileğim, akşam yatmak ve aradaki zamanı
tamamen atlayıp 8 Haziran sabahına uyanmak.
O sabah uyanacağız ve hayatın aynen devam ettiğini
göreceğiz. Seçimi kim kazanmış olursa olsun, Ak Parti ister iktidarını
sürdürsün ister kaybetsin, HDP barajı ister geçsin ister geçmesin, hayatın
akışı ve bizim kaygılarımız, korkularımız, umutlarımız üzerinde çok az etki
yapacak.
Ülkemiz de, tek tek bizler de 8 Haziran sabahı aynı yerde
olmaya devam edeceğiz; çünkü seçim sonuçları çok nadiren ülkedeki hayatı kökünden
değiştirir.
Ülkemiz ve bizler açısından yine bir numaralı soru,
ekonominin büyüyüp büyüyemeyeceği, yani paylaşmakta olduğumuz pastanın büyüyüp
büyümeyeceği olacak.
Eğer benim gibi değil de, siyasi partileri ve vaatlerini
ciddiye alanlardansanız çoktan kaygılanmaya başlamış olmalısınız. Çünkü Ak
Parti'den CHP'ye, MHP'den HDP'ye kadar bütün partiler seçim öncesinde refahı
arttırmak için kamu harcamalarını arttırmaktan söz ediyor, bu yönde vaatlerde
bulunuyor.
Kamu harcamalarının artması eninde sonunda vergilerin
artması anlamına gelir ama oraya varmazdan önce kamu para basar, borçlanır ve
bunların bedelini de bize en haksız vergi olan enflasyon olarak yansıtır.
Oysa Türkiye'nin ihtiyacı olan şey kamu harcamalarını
arttırmak değil, kamunun yol göstericiliğinde özel sektör yatırımlarının
artmasını ve bu yolla istihdam sağlanmasını başarmak.
TÜİK'in şubat ayı verilerine göre tarım dışı alanlarda son
bir yılda 850 bin yeni istihdam yaratılmış ama işsiz sayısı 400 bin kişi
artmış. Demek Türkiye'nin işsizliği azaltmak ve yeni nesillere iş sağlamak için
her yıl en azından 1.5 milyon, tercihan 2 milyonun üzerinde yeni iş yaratması
gerekiyor. Kamu bunu yapamaz; ancak özel sektör sağlayabilir.
5 Haziran akşamı eve işsiz olarak dönenler 8 Haziran sabahı
iş aramaya devam edecekler. Nasıl ilave istihdam yaratılacağına dair partilerin
bir sürü temennisi var ama ikna edici, etraflıca düşünülmüş izlenimi veren bir
program gördünüz mü?
8 Haziran sabahı her kim iktidarda olacaksa, onun ekonomiyle
ilgili yapması gereken tek şey pastayı büyütmek değil bir de pastanın
paylaşılmasını daha adil hale getirmesi lazım hükümetin.
Pastanın daha adil paylaşılmasının yolu da, eğitimden
geçiyor. Seçim ortamında hiç eğitim konuşulduğunu duydunuz mu? Diyelim azıcık
da olsa duydunuz, eğitimdeki eşitsizlikleri gidermeyi vaat eden, bırakın vaadi
bu konuyu düşündüğünü hissettiren bir siyasi parti gördünüz mü?
Tam da bu sebeplerle söylüyorum; 7 Haziran sabahı ile 8
Haziran sabahı uyandığımız Türkiye arasında bir fark olmayacak; en fazla
bizimle yüksek perdeden konuşan insanların isimleri değişecek, hepsi o kadar!
Çözüm sürecinin geleceği...
HDP'nin barajı geçmesi veya geçememesinin çözüm sürecinin
geleceği üzerinde önemli etkiler yaratacağı besbelli. Bu etkilerin tamamını
şimdiden kestirmek kolay değil.
Ancak bu etkilerden bağımsız olarak, çözüm sürecinin
geleceğini asıl etkileyen ve etkileyecek şeyin, bu toplumun HDP'ye oy vermeyen
kesimlerinin (yani kabaca yüzde 90'ının) temsilcisi olma iddiasındaki
partilerin tutumu olduğunu ve olacağını gözden kaçırmamak gerek.
Kürtlerle barış içinde birlikte yaşamak istiyorsak, önce
Kürtleri uğradıkları ayrımcılıktan kurtarmak, onların kendilerini bizimle eşit
hissetmesini sağlamak, onlarla birlikte kendimizi de özgürleştirmemiz lazım.
Bunları yaparsak, PKK'nın silahsızlandırılması, dağdan inmesi, meşru siyasete
girmesi çok daha kolay olacak.
Kabaca yüzde 90'ı temsil eden partilerde bu perspektifi
görebiliyor musunuz?
HDP'nin yüzde 10 barajını geçip geçememesi elbette son
derece önemli ama bundan da önemlisi, yüzde 90'ı temsil iddiasındaki partilerin
kendi kafalarının içindeki eşitsizlik emreden, Kürtleri ikinci sınıf, tabi
millet gören fikri barajı aşıp aşamayacakları.
Demokrasi ve hukuk devletinin geleceği...
Daha önce yazdım, saygın kamuoyu yoklamalarında gözüken bir
gerçek var: Türkiye'de memnuniyetsiz sayısında artış var; mutluluk azalıyor;
ekonomiye güven düşüyor.
Bu memnuniyetsizlik artışıyla ilgili dile getirilen bir konu
genel 'ekonomi' başlığıysa bir
diğeri de demokrasinin ve hukuk devletinin hali.
Partilerimiz aylardır sahada, seçim beyannameleri ortada,
miting konuşmaları herkesin gözünün önünde.
Allah aşkına bu şikayetleri, yani demokrasi ve hukuk devleti
konusundaki şikayetleri giderici olduğunu düşündüğünüz etraflı bir proje
gördünüz mü? Yoksa partiler, 'Demokrasi
ve hukuk devleti konusunda bana güven gerisini merak etme sen' mi diyor?
8 Haziran sabahını iple çekiyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder