Bugünkü Hürriyet'te çıkan yazımı burada da paylaşıyorum.
*
*
Siyasi liderler, biz onları sevelim sevmeyelim, bu dünyada
çok istisnai yerler işgal eden insanlar.
O yüzden siyasi lider, genellikle geçmişin veya bugünün
öteki liderlerinin davranışlarına bakar, o davranışlardan, o tarihten kendince
dersler çıkarıp kendine bir davranış tarzı belirler.
Türkiye'de açık açık itiraf edilmese de, bütün siyasi
liderler, ki buna Recep Tayyip Erdoğan
da dahil, Atatürk'ü ya başarılarıyla
geride bırakmaları gereken bir rakip ya da kendi davranışlarını meşru kılacak
bir rehber gibi görürler zaman zaman.
Falih Rıfkı Atay'ın
'Çankaya'sında Atatürk'ün zaman
zaman kurmaylarına çok sinirlenip 'Hadi
seçime gidelim öyleyse, halk sizi mi seçecek beni mi' dediği anlatılır.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bu pasajdaki Atatürk'ten çok etkilendiğini, kendi
siyasi popülaritesine çok güvendiğini ve etrafına da 'Sizi ben seçtirdim, benim sayemde oradasınız'ı sık sık
hatırlattığını çok sayıda özel sohbetten biliyoruz; bunlar yazıldı çizildi. ('Beni Atatürk gibi Çankaya Köşkü'ne
hapsedemezsiniz' cümlesini Erdoğan'ın ağzından hiç duymadık ama bugünlerde
Erdoğan'ı canı yürekten savunan pek çok kalem bu cümleyi yazıyor, tesadüf
değil.)
Demirel'in trajedisi
Bugün toprağa vereceğimiz Süleyman Demirel bu ülkenin çıkardığı çok önemli siyasi liderlerden
biriydi; her bakımdan istisnai bir yer işgal etti.
Demirel, aynen bugün Erdoğan ve Ak Parti'nin de savunduğu
gibi, sandıktan çıkan meşruiyetin diğer bütün meşruiyetlerin üstünde olması
gerektiğini düşünen, savunan biriydi. (Bu görüşün demokrasi için 'gerek şart' olduğu ama 'yeter şart' olmadığı tartışması bu
yazının konusu değil.)
Her durumda sandığın üstünlüğünü ve yönetimlerin seçmen
oyuyla değiştirilmesini savunduğu için Demirel bir 'demokrasi mücadelesi' insanıydı. Sadece 12 Eylül sonrasında değil,
Demirel'in en çok eleştirilen 70'li yıllarında da bu mücadele hep vardır.
Demirel'in meşhur laflarından biri 'Laf sahibinden yayılır'dır. Sahibi olarak bu sözü o kadar çok kez
tekrar etti ki, aslında Türkiye'nin demokratikleşmesine ve toplumun askeri
darbelere karşı sadece pasif değil artık aktif tutum da geliştirmesine ciddi
katkı sağladı.
Fakat aynı Demirel, 28 Şubat döneminde bir büyük
değerlendirme hatası yaptı; askerin Refah Partisi'nin iktidarda olmasını
parlamentoyu kapatacak bir darbe yapmasına bahane olacağını düşündü. Görevi
başındayken üçüncü kez darbeye muhatap/sebep olmaktan mı çekindi, başka
düşünceleri mi vardı bilmiyorum ama askerin çıkışı üzerine önceliğini
parlamentoyu korumaya verdi, o parlamentonun içinden çıkan çoğunluk hükümetini
değil.
Bu değerlendirme hatası onu, kendi laf ve davranışıyla
değişimine katkı sağladığı toplumun gerisine düşürdü. Toplum, evet belki Refah
Partisi'ne aşık değildi ama seçme hakkının elinden alınıp askerlerin eline
verilmesini hiç istemiyordu. Bütün ömrü boyunca haklarını hukuklarını
savunduğu, kalkındırmaya çalıştığı 'Türkiye'nin
zencileri'nin gözünde Demirel pozisyonunu bir anda kaybetti.
Ya Recep Tayyip
Erdoğan?
7 Haziran seçiminin en önemli sonucu Ak Parti'nin artık tek
başına iktidar olamayacak olması.
Bu partinin lideri, Recep Tayyip Erdoğan bugün Cumhurbaşkanı
ama onun Cumhurbaşkanı olması, en fazla değer verdiği şey olan seçmen oyundaki
düşüşteki sorumluluğunu görmesine engel değil.
Oylar neden düştü? Burada Demirel'in hikayesinden alınacak
dersler var.
Bence bir önemli ders, Ak Parti'nin ve Erdoğan'ın demokratik
ve ekonomik anlamda değişip dönüşmesine öncülük ettikleri toplumun gerisinde
kalması. Demirel devlete yaslanarak geride kaldı, Ak Parti toplumdan uzaklaşıp
devlet partisi olarak.
Gezi Parkı'nda kendiliğinden sokağa çıkan yüzbinler daha
fazla özgürlük isterken o koca grubun içindeki daracık bir kesime 'Çapulcular' dediğinde; yine Gezi'de
toplumsal barışı aramak yerine nefreti arttırmayı (veya dengelemeyi) tercih
ettiğinde; 'sessizlerin sesi' olmak
yerine Soma'da maden işletmecisini savunduğunda; Kürtleri kardeşi ve soydaşı
görmek dururken onları 'öteki'
olarak gördüğünü açıkça belli ettiğinde gerisine düştü toplumun ve taleplerin.
Ak Parti ve Erdoğan bir süreden beri toplumdan bir talep
yükseldiğinde onu yerine getirmek için yol arayan değil o taleplerin neden
zamansız ve yerine getirilmesi imkansız (yersiz) talepler olduğunu anlatan
neredeyse 'statükocu' bir parti.
Demirel'in gerisine düştüğü toplumun yeniden önüne geçmesi
artık maalesef mümkün değil ama Ak Parti ve Erdoğan için hala fırsat var.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder