Bugünkü Hürriyet'te çıkan yazımı burada da paylaşıyorum...
*
*
Aslında sürpriz yok. Adalet ve Kalkınma Partisi'nde geçen
yıl 30 Mart yerel seçiminde başlayan büyük oy kanaması devam etti; bu parti 30
Marttan da az oy alarak oransal olarak da yüzde 41'e indi; daha da önemlisi
2002 Kasım ayından beri süren tek başına iktidarını kaybetti.
Bu seçimin mutlak anlamda en başarılı partisi Halkların
Demokratik Partisi HDP oldu; son olarak Cumhurbaşkanlığı seçiminde 3 milyon 900
bin oy alan Selahattin Demirtaş, bu kez 5.5 milyon oyun üzerine çıkarak yüzde
10'luk seçim barajını hiç sıkıntı çekmeden aştı.
Hem Ak Parti'nin büyük oy kaybı hem de HDP'nin barajı
geçmesi Meclis aritmetiğini derinden etkiledi ve Türkiye bir kez daha
koalisyonlar dönemine girdi.
Daha dün akşamdan başladık; kim kiminle koalisyon kurar
hesaplarına.
Ak Parti genel merkezi henüz adam akıllı bir toplantı yapıp
tavrını belirlememişti ama bu satırların yazıldığı saatlerde partide hakim
eğilim, herhangi bir koalisyonun parçası olmamak şeklindeydi.
Bu satırların yazıldığı saatlerde Ak Parti'nin 258, CHP'nin
132, MHP'nin 82 ve HDP'nin 78 milletvekili çıkaracağı hesaplanıyordu. Bu
denklemden 258 kişilik blokuyla Ak Parti'yi çıkardığınızda karşınıza kaçınılmaz
olarak CHP, MHP ve HDP'nin bir araya geleceği bir senaryo çıkıyor.
Eğer Ak Parti'de az önce söylediğim hakim eğilim değişmez ve
bu parti sahiden koalisyon denklemlerinden kendini çıkartıp kenara çekilirse,
geriye kalan üç partili senaryolardan ancak iki ihtimal çıkıyor.
Bunlardan birincisi, kuşkusuz üç partinin ortak hükümet
kurması. Ama eğer 'MHP ile HDP nasıl yan
yana gelir' diyenlerdenseniz, o zaman bu iki partiden birinin kurulacak
koalisyon hükümetini dışarıdan desteklemesi, yani azınlık hükümeti modeli
gündeme gelebilecek.
Böyle baktığınızda, Meclis'in en büyük grubu olarak Ak
Parti'nin geleceğe dönük bir strateji geliştirdiğini görüyoruz. Ülkenin kendisi
olmadan yönetilemeyeceğini gösterip bir sonraki seçime yatırım yapmak yani.
Ama bu çeşit stratejiler veya ilke kararları almak için çok
erken olabilir; çünkü bu seçim sonuçlarının Ak Parti içinde nasıl
yankılanacağını ve ne gibi iç tartışmaları başlatacağını bilmiyoruz. Bir başka
bilinmeyen, Ak Parti'nin iktidardan uzaklaşmayı kolayca içine sindirip
sindiremeyeceği.
Yani sözünü ettiğim stratejiyi Ak Parti uygulamaya
koyamayabilir; çünkü iktidardan uzaklaşmak istemeyebilir. Hep birlikte yaşayıp
göreceğiz.
Erdoğan ne yapacak?
Acaba Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan seçim sonuçlarını
nasıl değerlendirecek? Acaba partisinin seçim başarısızlığından kendisini de
sorumlu görecek mi, yoksa iktidardan inmenin sorumluluğunun Ahmet Davutoğlu'na
ait olduğunu mu söyleyecektir?
Parti ile Cumhurbaşkanı arasında bir tartışma yaşanacak
mıdır, yoksa parti Erdoğan'ın etrafında kenetlenmeye devam mı edecektir?
Önümüzdeki birkaç hafta bu tartışmalarla geçecek. Ve
anlaşılan çok sıcak, çok hareketli bir yaz yaşayacağız.
Çözüm sürecinin geleceği...
Seçimin ürettiği paradoksal sonuç, çözüm sürecinin
geleceğiyle ilgili.
Acaba süreç bundan sonra ilerleyecek mi, suraklayacak mı?
İlerleyecekse kimle ve nasıl ilerleyecek?
HDP oylarında yaşanan ve sadece Batıda değil Güneydoğu'da da
yaşanan büyük patlamaya rağmen çözüm süreci ilginç bir belirsizliğe girdi.
Yani MHP'li bir iktidar, 'İhanet süreci' olarak gördüğü
çözüm sürecini sürdürür mü, sürdürmez mi? MHP'siz bir iktidar mümkün mü?
Sürecin ilerlemediği bir ortamda Kandil ne yapar, sabırla
bekler ve çatışmasızlığı sürdürür mü?
Bu soruların hiçbirinin cevabını bilmiyoruz ama bu sorular
her yerde sorulmaya başlandı bile.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder