Hürriyet'teki köşemde 17 Temmuz cuma, yani önceki gün çıkan yazımı burada da paylaşıyorum.
*
*
Bu ayın ilk günü, yani 1 Temmuzda bu köşede çıkan yazının
başlığı şuydu: 'Böcek' davası bitti,
'Paralel'e atıf bile yok.
Kastedilen 'Böcek
davası' Başbakanlığı döneminde Recep
Tayyip Erdoğan'ın biri kendi özel evinde, diğeri resmi Başbakanlık
Konutu'nda kullandığı iki çalışma odasında bulunan dinleme cihazlarıyla ilgili
davaydı.
Bu dava, 17 ve 25 Aralık 2013 sonrası Türkiye'de başlayan 'Paralel yapı' soruşturmalar ve
davalarının ilkiydi.
Ankara 7. Ağır Ceza Mahkemesi, kısa kararında 'paralel yapı' veya başka davalarda ve
iddianamelerde artık sıkça görülmeye başlanan 'Fethullahçı Terör Örgütü' (FETÖ) kalıplarının hiçbirine yer
vermemişti ve bu durum da benim dikkatimi çekmişti.
Şimdi aynı mahkemenin gerekçeli kararı da çıktı. Gerekçeli
kararda hala 'Paralel yapı' veya 'FETÖ' sözcükleri geçmiyor ama bu
iddialarla açılan davalara atıflar yapılıyor.
'Emniyet içindeki örgütlü yapı...'
Atıflardan biri aynen şöyle:
".... özellikle
ABD'de yaşayan Hasan Akın isimli kişi ve ayrıca emniyet içerisindeki örgütlü
yapıyı yönlendiren bir kısım kişilerle irtibat halinde oldukları, telefon
kayıtları ve baz istasyonu bilgileriyle anlaşılmıştır."
Bir başkası ve en çarpıcısı şu:
"Sanıkların suç
tarihi itibarıyla Emniyet Müdürlüğü personeli oldukları dikkate alındığında,
bireysel olarak, devletin başında olan Başbakanın dinlenmesinde ne gibi
çıkarları olabileceği düşünüldüğünde şahsi çıkar elde etmelerinin söz konusu
olmayacağı ancak sanıkların Emniyet içerisinde örgütlenmiş bulunan bir yapının
çıkarları çerçevesinde bu eylemi yaptıkları ve elde ettikleri bilgilerin
mensubu olduğunu düşündükleri yapılanmanın çıkarları doğrultusunda kullanımını
amaç edindikleri anlaşılmış olmakla, bu noktada özellikle eylemlerinden sonra
yakalanacaklarını düşündükleri noktada haklarında yakalama kararı verilen diğer
sanıklar ile birlikte mensubu oldukları yapılanmanın yoğun bulunduğu yurt
dışındaki ülkelere gidip, bu ülkelerde sığınma talebinde bulunmuş oldukları
dikkate alınmış, esasta bu eylemlerinin bir örgüt faaliyeti çerçevesinde
olabileceği ve bu konuda Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen bir
soruşturmanın da var olduğu dikkate alınmıştır."
3 sanık halen firari
Bu davada savcı toplam 13 sanık hakkında dava açmıştı;
bunlardan 12'si polisti, sonuncusu ise TÜBİTAK'ın başkan yardımcısı.
Tek tek sanıklara ve durumlarına bakalım:
Davanın ilk altı sanığı, dinleme cihazlarını yerleştirmekle
suçlanıyordu. Bunlar isimleriyle Ali
Özdoğan, Serhat Demir, Ahmet Türer, Sedat Zavar, Enes Çiğci ve İlker Usta'ydı.
Bu altı sanıktan üçü (Ali Özdoğan, Serhat Demir ve Enes
Çiğci) halen firari durumunda. O yüzden onlar hakkında mahkeme bir karar
veremedi, dosyaları ayrıldı.
Sanıklardan ikisi, dinleme cihazlarının yerleştirilmesinde
bizzat bulundukları öne sürülen İlker Usta ve Sedat Zavar, "yaptığı mesleğin getirdiği kolaylıktan faydalanarak,
haberleşmenin gizliliğini ihlal" suçundan 1 yıl 6'şar ay, "devletin güvenliğine ilişkin
bilgileri temin etmek" suçundan 6'şar yıl olmak üzere toplam 7 yıl
6'şar ay hapse mahkum edildiler.
'Biz beraat veriyoruz ama savcılık baksın...'
İlk altı sanık içinde Ahmet Türer için mahkeme bir yandan
delil yetersizliğinden beraat kararı verirken bir yandan bir nevi suç
duyurusunda bulunuyor: ".... bu
sanığın bir kısım polis memuru ve amirlerinin Emniyet içerisinde etkin
noktalara gelmesinin sağlayıp, bu şekilde kadrolaşmalarına olanak sağlayacak
faaliyetlerde bulunduğu ve bu noktada akrabası olan Serhat Demir gibi kişilerin
Emniyette aktif görev almasını sağladığı tespit olunmuş, ancak bu
faaliyetlerinin halen Cumhuriyet Başsavcılığının Anayasal Suçlar Bürosunca
yürütülmekte bulunan örgüt suçu kapsamındaki hazırlık soruşturmasının
kapsamında değerlendirilmesi gerektiği kanaatine varılmıştır."
Polis üniforması giyen 12 sanıktan ilk altısının durumu bu. Bir de ikinci altı var, bunlar
Başbakanlık Koruma ekibinin polisleri. Onlar içinde, daha sonra başbakanlık
makamının şikayetini geri çektiği Mehmet
Yüksel ve Zeki Bulut için Ankara
7. Ağır Ceza doğrudan beraat kararı veriyor. Kalan 4 polis, Hurşit Gülen, Seyit Saydam, İbrahim Sarı ve Harun Yavuz içinse mahkeme dinleme
cihazlarının yerleştirilmesinde ihmalleri bulunduğunu kabul ediyor ama 'Cihazları yerleştiren onların amiriydi,
bir şey yapamazlardı' diyerek beraat kararı alıyor.
Ses kaydı var mı, varsa nerede?
Davanın 13 numaralı sanığı TÜBİTAK'ın eski Başkan Yardımcısı
Hasan Palaz'dı. Mahkeme, Palaz'a
delil yerersizliğinden beraat kararı vermekle birlikte kararda Ankara 2. Ağır
Ceza Mahkemesinde Palaz'ın da sanıkları arasında bulunduğu bir dava olduğunu
hatırlatıyor.
Benim bütün bu okuduklarımdan anladığım şu:
Evet ülkenin başbakanının odasını dinlemek için oraya
mikrofon yerleştirmek çok ama çok vahim bir suç ama sabit olan yegane suç da
bu, yani böcek yerleştirmek.
O böcekle dinleme yapıldı mı, yapıldıysa kayıtlar nerede, bu
kayıtlarla elde edilen bilgilerle ne yapıldı gibi soruların cevapları mahkeme
kararında yok; çünkü savcılık da bu sorulara meselenin adli soruşturmaya çok
geç dönüşmesi nedeniyle delil bulamadığından cevap veremedi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder