18 Temmuz 2015 Cumartesi

'Böcek davası' gerekçeli kararı da çıktı: 'Paralel yapı'ya imalı atıf var

Hürriyet'teki köşemde 17 Temmuz cuma, yani önceki gün çıkan yazımı burada da paylaşıyorum.
*

Bu ayın ilk günü, yani 1 Temmuzda bu köşede çıkan yazının başlığı şuydu: 'Böcek' davası bitti, 'Paralel'e atıf bile yok.
Kastedilen 'Böcek davası' Başbakanlığı döneminde Recep Tayyip Erdoğan'ın biri kendi özel evinde, diğeri resmi Başbakanlık Konutu'nda kullandığı iki çalışma odasında bulunan dinleme cihazlarıyla ilgili davaydı.
Bu dava, 17 ve 25 Aralık 2013 sonrası Türkiye'de başlayan 'Paralel yapı' soruşturmalar ve davalarının ilkiydi.
Ankara 7. Ağır Ceza Mahkemesi, kısa kararında 'paralel yapı' veya başka davalarda ve iddianamelerde artık sıkça görülmeye başlanan 'Fethullahçı Terör Örgütü' (FETÖ) kalıplarının hiçbirine yer vermemişti ve bu durum da benim dikkatimi çekmişti.
Şimdi aynı mahkemenin gerekçeli kararı da çıktı. Gerekçeli kararda hala 'Paralel yapı' veya 'FETÖ' sözcükleri geçmiyor ama bu iddialarla açılan davalara atıflar yapılıyor.

'Emniyet içindeki örgütlü yapı...'


Atıflardan biri aynen şöyle:
".... özellikle ABD'de yaşayan Hasan Akın isimli kişi ve ayrıca emniyet içerisindeki örgütlü yapıyı yönlendiren bir kısım kişilerle irtibat halinde oldukları, telefon kayıtları ve baz istasyonu bilgileriyle anlaşılmıştır."
Bir başkası ve en çarpıcısı şu:
"Sanıkların suç tarihi itibarıyla Emniyet Müdürlüğü personeli oldukları dikkate alındığında, bireysel olarak, devletin başında olan Başbakanın dinlenmesinde ne gibi çıkarları olabileceği düşünüldüğünde şahsi çıkar elde etmelerinin söz konusu olmayacağı ancak sanıkların Emniyet içerisinde örgütlenmiş bulunan bir yapının çıkarları çerçevesinde bu eylemi yaptıkları ve elde ettikleri bilgilerin mensubu olduğunu düşündükleri yapılanmanın çıkarları doğrultusunda kullanımını amaç edindikleri anlaşılmış olmakla, bu noktada özellikle eylemlerinden sonra yakalanacaklarını düşündükleri noktada haklarında yakalama kararı verilen diğer sanıklar ile birlikte mensubu oldukları yapılanmanın yoğun bulunduğu yurt dışındaki ülkelere gidip, bu ülkelerde sığınma talebinde bulunmuş oldukları dikkate alınmış, esasta bu eylemlerinin bir örgüt faaliyeti çerçevesinde olabileceği ve bu konuda Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen bir soruşturmanın da var olduğu dikkate alınmıştır."

3 sanık halen firari


Bu davada savcı toplam 13 sanık hakkında dava açmıştı; bunlardan 12'si polisti, sonuncusu ise TÜBİTAK'ın başkan yardımcısı.
Tek tek sanıklara ve durumlarına bakalım:
Davanın ilk altı sanığı, dinleme cihazlarını yerleştirmekle suçlanıyordu. Bunlar isimleriyle Ali Özdoğan, Serhat Demir, Ahmet Türer, Sedat Zavar, Enes Çiğci ve İlker Usta'ydı.
Bu altı sanıktan üçü (Ali Özdoğan, Serhat Demir ve Enes Çiğci) halen firari durumunda. O yüzden onlar hakkında mahkeme bir karar veremedi, dosyaları ayrıldı.
Sanıklardan ikisi, dinleme cihazlarının yerleştirilmesinde bizzat bulundukları öne sürülen İlker Usta ve Sedat Zavar, "yaptığı mesleğin getirdiği kolaylıktan faydalanarak, haberleşmenin gizliliğini ihlal" suçundan 1 yıl 6'şar ay, "devletin güvenliğine ilişkin bilgileri temin etmek" suçundan 6'şar yıl olmak üzere toplam 7 yıl 6'şar ay hapse mahkum edildiler.

'Biz beraat veriyoruz ama savcılık baksın...'


İlk altı sanık içinde Ahmet Türer için mahkeme bir yandan delil yetersizliğinden beraat kararı verirken bir yandan bir nevi suç duyurusunda bulunuyor: ".... bu sanığın bir kısım polis memuru ve amirlerinin Emniyet içerisinde etkin noktalara gelmesinin sağlayıp, bu şekilde kadrolaşmalarına olanak sağlayacak faaliyetlerde bulunduğu ve bu noktada akrabası olan Serhat Demir gibi kişilerin Emniyette aktif görev almasını sağladığı tespit olunmuş, ancak bu faaliyetlerinin halen Cumhuriyet Başsavcılığının Anayasal Suçlar Bürosunca yürütülmekte bulunan örgüt suçu kapsamındaki hazırlık soruşturmasının kapsamında değerlendirilmesi gerektiği kanaatine varılmıştır."
Polis üniforması giyen 12 sanıktan ilk altısının  durumu bu. Bir de ikinci altı var, bunlar Başbakanlık Koruma ekibinin polisleri. Onlar içinde, daha sonra başbakanlık makamının şikayetini geri çektiği Mehmet Yüksel ve Zeki Bulut için Ankara 7. Ağır Ceza doğrudan beraat kararı veriyor. Kalan 4 polis, Hurşit Gülen, Seyit Saydam, İbrahim Sarı ve Harun Yavuz içinse mahkeme dinleme cihazlarının yerleştirilmesinde ihmalleri bulunduğunu kabul ediyor ama 'Cihazları yerleştiren onların amiriydi, bir şey yapamazlardı' diyerek beraat kararı alıyor.

Ses kaydı var mı, varsa nerede?


Davanın 13 numaralı sanığı TÜBİTAK'ın eski Başkan Yardımcısı Hasan Palaz'dı. Mahkeme, Palaz'a delil yerersizliğinden beraat kararı vermekle birlikte kararda Ankara 2. Ağır Ceza Mahkemesinde Palaz'ın da sanıkları arasında bulunduğu bir dava olduğunu hatırlatıyor.
Benim bütün bu okuduklarımdan anladığım şu:
Evet ülkenin başbakanının odasını dinlemek için oraya mikrofon yerleştirmek çok ama çok vahim bir suç ama sabit olan yegane suç da bu, yani böcek yerleştirmek.

O böcekle dinleme yapıldı mı, yapıldıysa kayıtlar nerede, bu kayıtlarla elde edilen bilgilerle ne yapıldı gibi soruların cevapları mahkeme kararında yok; çünkü savcılık da bu sorulara meselenin adli soruşturmaya çok geç dönüşmesi nedeniyle delil bulamadığından cevap veremedi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder