Bugünkü Hürriyet'te çıkan yazımı burada da paylaşıyorum.
*
*
Türk Silahlı Kuvvetleri'nin önceki geceyarısı önce
topçusuyla sonra da sabaha karşı saatlerinde uçaklarıyla IŞİD hedeflerine
yaptığı saldırı, öyle basitçe 'Onlar
bize ateş etti, biz de misliyle karşılık veriyoruz' denerek anlatılacak bir
şey değil.
Türkiye'nin IŞİD'e yönelik bu saldırısını uluslararası
koalisyonun amaç ve hedefleri doğrultusunda değerlendirmek, IŞİD'e karşı
yürütülen küresel mücadelenin bir parçası olarak görmek gerekir.
Bu saldırının geleceğini biz bir grup gazeteci bundan üç
hafta önce aldığımız bir brifingle öğrendik, bunun haberi gazetelerimizde de
çıktı. Üstüne Başbakan Ahmet Davutoğlu bu brifingde gazetecilere aktarılan
bilgileri aynen teyid edip kendi ağzından pek çok şey söyledi; o da yayınlandı.
Yani aslında IŞİD başına ne geleceğini biliyordu; sadece ne
gün olacağını bilmiyordu. Suruç'taki canlı bomba eylemi, hemen ardından
Kilis'teki sınır ihlali girişimi, Türkiye'nin ve koalisyon güçlerinin IŞİD'e
karşı askeri harekatını daha öne çekti belki.
Türkiye'nin daha önce 'Ortada
bir siyasi strateji yok, o ortaya çıkmadan biz buna aktif destek olmayız'
diyerek sadece insani amaçlı operasyonlarını desteklediği koalisyona bugün
askeri gücüyle katılma sebebi, aslında aciliyet kazanan bir askeri hedeften
kaynaklanıyor.
O hedef, halen Türkiye-Suriye sınırında 210 kilometrelik bir
bölgeyi kontrol etmekte olan IŞİD'in oradan gönderilmesi. Türkiye sınırında
IŞİD'i istemiyor; esasen Arap ve kısmen de Türkmen bölgesi olan o toprakların
Özgür Suriye Ordusu tarafından kontrolunu arzuluyor.
ÖSO'nun karadaki gücünün buna yetip yetmediğini, Türkiye ve
koalisyonun gerek topçu ve gerekse hava desteğiyle ÖSO'nun IŞİD'i oradan
sökmeyi başarıp başaramayacağını göreceğiz.
Suriye topraklarında yaşanacak ve ne kadar süreceğini
kestirmenin şimdilik imkansız olduğu bu savaşın Türkiye topraklarına
yansımaları olması kaçınılmaz.
O yüzden, bir yandan orada uzaktan askeri harekat yürütürken
bir yandan da iç güvenliği çok sağlam bir biçimde sağlamak, yeni yeni Suruç ve
Diyarbakır vakaları yaşanmasının önüne geçmek gerekiyor.
Savaşa sevinilmez ama keşke bu kadar geç kalınmasaydı
Aslında Türkiye'nin askeri gücü, taa Suriye iç savaşının ilk
çıktığı günde Esad rejimi dahil herkese caydırıcılık uygulayabilir, mesela 'Sınırımıza her noktada 40 kilometre
derinliğe kadar ağır silah ve uçak/helikopter görmeyeceğiz' denebilirdi.
Bu, son iki yıldır çok konuşulan 'güvenli bölge' demekti; iç kesimlerde ne çatışma yaşanırsa
yaşansın, Türkiye sınırına komşu bölgelerde büyük çatışma yaşanmaması için bir
önlem olarak bu uygulanabilirdi.
Türkiye bugün IŞİD'le ilgili aldığı kararı aslında iki yıl
önce de alabilirdi; en azından Musul konsolosluğundaki rehinelerin
kurtulmasının hemen ardından bugünkü pozisyonuna geçebilirdi. O zaman Kobane
dramı yaşanmamış olurdu; Türkiye Kobane'yi kendi topçusuyla, adımını Suriye
toprağına atmadan koruyabilirdi.
Savaşa sevinilmez ama Suriye'den bize yansıyan 2 milyon
mültecili büyük insanlık dramı da tamamen önlenemese bile çok daha sınırlı
kılınabilirdi.
Birileri 'Suriye
politikasında hata' derken bu söylediklerimi söylemiyor ama bence temel
hatalar bunlardı; Suriye'de iç savaşı ne önlemeye ne de durdurmaya gücümüz
vardı ama kendi ülkemizin güvenliğini daha iyi sağlayabilirdik.
Suriye Kürtlerine bakışımız değişsin, Türkiye çok rahatlar
Suriye konusunda yapılan en vahim ve ülke iç güvenliğini en
çok tehdit eden hatalardan biri de, oradaki Kürtlere 'Soydaşımız' gözüyle bakmamamız, onların hamiliğine soyunmamamız
oldu.
Oradaki Kürt örgütler Özgür Suriye Ordusu'ndan ve 'Suriye Ulusal Konseyi' adı verilen
muhalefet şemsiyesinden uzak durdular diye biz de onlara kızdık. Oysa kızmamız
yersizdi; sonuçta Suriye'de yaşayan Türkmenler ne kadar soydaşımız ve
akrabamızsa Kürtler ve hatta Araplar da o kadar soydaşımız ve akrabamız. Bunu
Kürtlere hissettirebilmeli, meseleyi PKK parantezinde görmemeliydik.
Vakit hala geç değil. Kobane başta olmak üzere Kürt köyleri
ve kasabalarında hayat 'normal'e
dönecekse bunu Türkiye yapmalı; hatta TOKİ yapmalı ve karşılıksız yapmalı.
Suriye'deki Kürtlere Irak'taki Kürtlere baktığımız gibi
baktığımızda, yani onlara yardımcı olmaya çalıştığımızda ülke içindeki durumun
da hızla normalleştiğini göreceğiz.
Konu sadece bir dış politika konusu değil; iç güvenlik ve iç
barış konusu aynı zamanda.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder