Bugünkü Hürriyet'te çıkan yazımı burada da paylaşıyorum.
*
*
Yıllar önce, ben Radikal'de çalışırken Ankara Temsilcimiz
Murat Yetkin'le birlikte Ankara'da bir üst düzey güvenlik yetkilisiyle sohbet
ediyorduk. O zamanlar El Kaide vardı, yetkili, 'Türkiye her ay onlarca Kaideci yakalıyor ve onları uygun biçimlerde
yurt dışındaki muhataplarımıza veriyoruz' demiş, sonra da 'Aman yazmayın bunu' diye eklemişti.
Neden yazmayacaktık? O hassasiyetin sebebini sonra öğrendim:
Özellikle İslam dinini kullanarak terör yapanlarla ilgili alınan önlemler
konusunda Ankara çok yüksek sesli ve övünür bir perdeden konuşmak istemiyordu;
çünkü, bütün bu örgütlerin aslında yurt içinde de ciddi tabanları veya
potansiyelleri vardı, onu tahrik etmek ve harekete geçirmek istemiyordu.
Türkiye'den zamanında Afganistan'a kaç 'mücahit' gitti? Bosna'ya? Çeçenistan'a? Irak'a? Ve şimdi de
Suriye'ye?
Bu gidenlerin hepsi değil ama ezici bir çoğunluğu 'cihat' için gittiler.
Yazının başında aktardığım aynı güvenlik yetkilisi, bir
başka sohbette 80'lerin başında PKK eylemlerine başladığında ortaya çıkan derin
istihbarat zaafını anlatmıştı.
Şimdi Türkiye sanki benzer bir durumu Suriye'ye ve Irak'a
giden cihatçılar, özellikle de IŞİD'e katılanlar konusunda yaşıyor.
Çarşamba günü bu köşede çıkan yazıda, Diyarbakır'da HDP
mitingine bomba koyan genç IŞİD militanıyla ilgili ihmaller zincirinden söz
ettim. Bunlar içinde en çarpıcısı, Diyarbakır polisinin bombacıyı otelinde
ziyaret edip asker kaçağı olduğu için ona tebligat yapmasıydı.
Önceki gün Diyarbakır Emniyet Müdürü Dr. Halis Böğürcü bu konuda bilgi vermek için aradı.
Önce bir bilgiyi açayım. Ben yazımda, 'Bombacıyı Gaziantep polisi yakaladı' demiştim; Böğürcü, 'Biz olaydan 14 saat sonra bombacıyı tespit
ettik, yerini de saptadık ve Gaziantep polisine bildirip yakalattık' dedi.
Diyarbakır Emniyet Müdürü Böğürcü'nün verdiği bilgiye göre,
bombacıyla ilgili bir adli arama emri bilgisayar sistemlerinde gözükmüyordu;
esasen Jandarma tarafından kullanılan bir sistem vardı, o da UYAP ile uyumlu
değildi. Emniyet Müdürünün verdiği bilgiye göre bombacının kardeşi savcılıklar
tarafından UYAP'a girilmişti ve aranıyordu ama bombacı aranmıyordu.
'Terör nitelikli
kayıp kişi' olarak kaydı ortaya çıksaydı bile polisin yapabilecekleri
sınırlıydı Emniyet Müdürüne göre. 'İfadesini
alacak, somut bir suçlamamız varsa savcılığa sevk edecektik, yoksa ve eğer yaşı
küçükse ailesine gönderebilirdik, yaşı büyükse serbest bırakmaktan başka
çaremiz yoktu' diyor.
Bombacı profesyonel eğitimliydi; polis tarafından otelinde
bulunmuş olmasına rağmen korkup eylemden vazgeçmemiş devam etmişti. Eylemci ilk
olarak sabah 10.30'da, henüz miting alanı için güvenlik devreye girmemişken
oraya geliyor, elindeki iki bombayı da alana bırakıyordu. (Birini bir çöp
sepetine koyuyor, diğerini bir seyyar satıcıya veriyor.) Sonra iki kez daha
miting alanına girmiş çıkmış, her seferinde üst araması yapılmıştı. Bomba bulan
köpek, çöpteki bombayı saptayamamıştı; oysa bu konuda dünya ikinciliği olan
başarılı bir köpekti bu köpek.
Emniyet Müdürü Dr. Böğürücü'nün verdiği en önemli bilgi
şuydu bence: 'Eğer bu bombacı yerel
bağlantısı olan biri olsaydı kendimi bu bombayı önleyemediğim için çok suçlu
hissederdim; şu anda da içim çok rahat değil ama bu bombacının hiçbir yerel
bağlantısını, burada eylem için yardım aldığı bağlantısını bulamadık.'
Suruç'ta bütün ülkeyi yasa boğan bomba ve bombacıyla ilgili
fazla bir şey bilmiyoruz henüz ama iki eylem arasında benzerlikler var. Ve bu
benzerlikler, derin bir istihbarat, güvenlik zaafiyetine işaret ediyor.
Belki Suruç'taki canlı bomba veya bombaların da yerel
bağlantısı yoktu ama bunların Türkiye içinde bağlantıları mutlaka var. Demek
yereli aşan işbirliklerine ve belli ki ortak bir veri tabanına ihtiyaç var.
Bu zaaflar giderilmeden yerli malı IŞİD'cilerle başa çıkmak
kolay değil.
IŞİD'e karşı savaş başlıyor...
Gazetelerin de yeterince dikkatini çekmemiş anlaşılan,
önceki akşam Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Türkiye ile ABD'nin IŞİD'e karşı
koalisyon konusunda anlaştığını ve ilgili Bakanlar Kurulu kararının imzaya
açıldığını söyledi.
Bunun anlamı, Türkiye'nin eski pasifliğini bırakıp IŞİD
hedeflerini koalisyonla koordinasyon halinde vurmaya başlaması, başka bir şey
değil.
Keşke basın toplantısında gazeteciler İncirlik yerine bu
ayrıntılara daha fazla odaklansaydı: Topçumuz da vuracak mı, uçaklarımız
vuracak mı, özel kuvvetler unsurları Suriye içine girecek mi, IŞİD'in Türkiye
sınırından tamamen temizlenmesinden sonra da Türkiye koalisyonun aktif savaşçı
parçası kalmaya devam edecek mi?
İlk yazının başına döneyim: Artık Türkiye IŞİD'le
mücadelesini öyle gizli saklı kimseye duyurmadan yapmayacak, açık açık ve ilan
ede ede yapacak. O günler başladı.
Bunun sonuçlarını hep birlikte yaşayacağız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder