9 Temmuz 2015 Perşembe

'Seçkin' liselerimiz ne kadar seçkin?

Hürriyet'te dün çıkan yazımı 24 saatlik gecikmeyle burada da paylaşıyorum.
*

Cumartesi günü bu köşede çıkan yazının başlığı aynen şöyleydi: 'Çöldeki çiçek bahçeleri: Türkiye'nin en seçkin liseleri...'
Yazıda, üniversiteye girişin son basamağı olan LYS sonuçlarındaki başarıdan hareketle, her üç puan türünde en yüksek puanları alan lise türlerini sıralamıştım.
Her ne kadar kamuoyunda 'En iyiler' listeleri daha fazla ilgi çekiyorsa da, ben her zaman 'En kötüler'e bakmanın bize daha fazla şey söylediğine inananlardanım.
Bugün itibarıyla Türkiye'de eğitim sisteminin bir tane büyük sorunu var; neredeyse bütün sorunların anası diyebileceğimiz bir sorun bu: Kalite.
Ve düşük kaliteli eğitim kendini devasa bir eşitsizlik olarak ortaya koyuyor. Yani, az sayıda öğrencimize 'en iyi' denen eğitimi verebiliyorken ezici bir çoğunluğa 'vasat' sayılabilecek bir eğitimi bile çok gören bir sistemimiz var.
LYS'den birkaç rakam aktarayım:
869 bin aday 'Türkçe-Matematik' puan türünden değerlendirilmek istedi ve ona göre sınava girdi. Bunlardan sadece 355 bini 200 puanın üzerinde puan alabildi; yani 500 binden fazla aday bu sınavda hayli kötü performans sergiledi.
Neredeyse 590 bin aday 'Matematik-Fen'den değerlendirilmek istedi; bunlardan sadece 205 bini 200 puanın üzerinde puanlar alabildi. Yani bu puan türünü isteyen adayların yarıdan fazlası çok kötüydü.
'Türkçe-Sosyal'i neredeyse 750 bin öğrenci tercih etti; bunlardan sadece 346 bini 200 puanın üzerine çıkabildi. 400 bin öğrenci 200 bile alamadı.
Her üç puan türünde de tam puan 500'dü ve tam puanı sadece 1'er öğrenci alabildi. Türlerde değerlendirme ise 100 puandan başladı. Yani 200'ü aşamayan öğrenciler için '10 üzerinden en çok 2.5 alabildiler' diyebiliriz.
İşte eşitsizlik tam da bu. Veya 'sefalette eşitlik' bu. Büyük kalabalıklar en aşağıda, 'elit' küçük gruplar en yukarıda.
Bunu eğer düzeltmek istiyorsak, işe en kötülerden, en aşağıdan başlamalıyız.
Amacımız, 'elit' okulların daha da elit olmasına yardımcı olmak değil; tam tersine vasat altı okullarımızı o elit okulların seviyesine yükseltmek olmalı.
Bu söylediğim sanıldığı kadar zor bir iş değil, devasa ekstra yatırımlar da gerektirmiyor aslında. 7-8 yıllık kararlı bir uygulama Türkiye'nin çehresini baştan sona değiştirebilir.
Sorsanız, çoğu eğitim planlamacısı benim bu söylediğime yakın şeyler söyleyecektir ama maalesef siyasetçilerimiz bu konuyu öncelikli hale getirmiyor.


Türkiye'yi yönetecek 10 bin kişi



Aslında puan dağılımında yukarı doğru gittikçe 'elit'lik hali daha da sırıtıyor. Mesela MF puan türünde, 400'ün üzerinde (yani 10 üzerinden 7.5'dan fazla) puan alan öğrenci sayısı sadece 9 bin 674. TM'de 400'ü aşabilenlerin sayısı 3701. TS'de ise 1885 kişi.
Hadi sınavda 10 üzerinden 7.5 ve üzeri not alanları 'kremanın da kreması' kabul etsek, onlar işte bu kadarcık insan. Bu rakamlar her yıl üç aşağı-beş yukarı böyle.
O tepedeki 10'ar bin kişi ileride Türkiye'yi yönetecek, aşağıda kalanlar ise onlara hizmet edecek.
Türkiye zora girdiğinde de, bu tepedeki 10 bin kişiler yurt dışına gidip rahatça iş bulma imkanına sahip olacak; aşağıdakiler ise o zorluğun da cefasını çekecek.
Bakın Mısır'a, Suriye'ye, Yunanistan'a, Rusya'ya...

Bu ülkeler 'normal'leşse bile bir kere en iyilerini kaybettiler; onları geri almak çok zor. Türkiye tam tersine beyin göçünü başlatmış, yani en iyilerini geri alıyordu, 2011'den itibaren hükümetin vahim hataları bunu yine tersine çevirdi, bugün yine göç veriyoruz, en iyilerimiz gidiyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder