Hürriyet'te dün çıkan yazımı 24 saatlik gecikmeyle burada da paylaşıyorum.
*
*
Cumartesi günü bu köşede çıkan yazının başlığı aynen
şöyleydi: 'Çöldeki çiçek bahçeleri:
Türkiye'nin en seçkin liseleri...'
Yazıda, üniversiteye girişin son basamağı olan LYS
sonuçlarındaki başarıdan hareketle, her üç puan türünde en yüksek puanları alan
lise türlerini sıralamıştım.
Her ne kadar kamuoyunda 'En
iyiler' listeleri daha fazla ilgi çekiyorsa da, ben her zaman 'En kötüler'e bakmanın bize daha fazla
şey söylediğine inananlardanım.
Bugün itibarıyla Türkiye'de eğitim sisteminin bir tane büyük
sorunu var; neredeyse bütün sorunların anası diyebileceğimiz bir sorun bu:
Kalite.
Ve düşük kaliteli eğitim kendini devasa bir eşitsizlik
olarak ortaya koyuyor. Yani, az sayıda öğrencimize 'en iyi' denen eğitimi verebiliyorken ezici bir çoğunluğa 'vasat' sayılabilecek bir eğitimi bile
çok gören bir sistemimiz var.
LYS'den birkaç rakam aktarayım:
869 bin aday 'Türkçe-Matematik'
puan türünden değerlendirilmek istedi ve ona göre sınava girdi. Bunlardan
sadece 355 bini 200 puanın üzerinde puan alabildi; yani 500 binden fazla aday
bu sınavda hayli kötü performans sergiledi.
Neredeyse 590 bin aday 'Matematik-Fen'den
değerlendirilmek istedi; bunlardan sadece 205 bini 200 puanın üzerinde puanlar
alabildi. Yani bu puan türünü isteyen adayların yarıdan fazlası çok kötüydü.
'Türkçe-Sosyal'i
neredeyse 750 bin öğrenci tercih etti; bunlardan sadece 346 bini 200 puanın
üzerine çıkabildi. 400 bin öğrenci 200 bile alamadı.
Her üç puan türünde de tam puan 500'dü ve tam puanı sadece
1'er öğrenci alabildi. Türlerde değerlendirme ise 100 puandan başladı. Yani
200'ü aşamayan öğrenciler için '10
üzerinden en çok 2.5 alabildiler' diyebiliriz.
İşte eşitsizlik tam da bu. Veya 'sefalette eşitlik' bu. Büyük kalabalıklar en aşağıda, 'elit' küçük gruplar en yukarıda.
Bunu eğer düzeltmek istiyorsak, işe en kötülerden, en
aşağıdan başlamalıyız.
Amacımız, 'elit'
okulların daha da elit olmasına yardımcı olmak değil; tam tersine vasat altı
okullarımızı o elit okulların seviyesine yükseltmek olmalı.
Bu söylediğim sanıldığı kadar zor bir iş değil, devasa
ekstra yatırımlar da gerektirmiyor aslında. 7-8 yıllık kararlı bir uygulama
Türkiye'nin çehresini baştan sona değiştirebilir.
Sorsanız, çoğu eğitim planlamacısı benim bu söylediğime
yakın şeyler söyleyecektir ama maalesef siyasetçilerimiz bu konuyu öncelikli
hale getirmiyor.
Türkiye'yi yönetecek 10 bin kişi
Aslında puan dağılımında yukarı doğru gittikçe 'elit'lik
hali daha da sırıtıyor. Mesela MF puan türünde, 400'ün üzerinde (yani 10
üzerinden 7.5'dan fazla) puan alan öğrenci sayısı sadece 9 bin 674. TM'de 400'ü
aşabilenlerin sayısı 3701. TS'de ise 1885 kişi.
Hadi sınavda 10 üzerinden 7.5 ve üzeri not alanları 'kremanın da kreması' kabul etsek,
onlar işte bu kadarcık insan. Bu rakamlar her yıl üç aşağı-beş yukarı böyle.
O tepedeki 10'ar bin kişi ileride Türkiye'yi yönetecek,
aşağıda kalanlar ise onlara hizmet edecek.
Türkiye zora girdiğinde de, bu tepedeki 10 bin kişiler yurt
dışına gidip rahatça iş bulma imkanına sahip olacak; aşağıdakiler ise o
zorluğun da cefasını çekecek.
Bakın Mısır'a, Suriye'ye, Yunanistan'a, Rusya'ya...
Bu ülkeler 'normal'leşse
bile bir kere en iyilerini kaybettiler; onları geri almak çok zor. Türkiye tam tersine
beyin göçünü başlatmış, yani en iyilerini geri alıyordu, 2011'den itibaren hükümetin
vahim hataları bunu yine tersine çevirdi, bugün yine göç veriyoruz, en
iyilerimiz gidiyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder