Hürriyet'te dün çıkan yazımı burada da paylaşıyorum.
*
*
Sezen Aksu'nun meşhur şarkısı, 'Zaman basıp kanayan yarana /Unutursun, unutursun' diyor ve belki de
hayata devam etmek için unutmak gerek ama bazı yaralar unutulmuyor işte.
Bir harita bulun, açın bakın. Saraybosna'ya, hemen
yakınındaki Srebrenica'ya bakın. 20 yıl önce bugün, Sırp milliyetçileri,
Srebrenica'da 8 binden fazla insanı öldürmeye başladı; sadece üç gün içinde de
öldürdü.
Bu, Avrupa kıtasında 2. Dünya Savaşından buyana görülen en
büyük toplu sivil katliamıydı. Ve katliam, Avrupalıların, barış içinde birlikte
yaşamayı bütün dünyaya öğretmeye kalkacak kadar kibirli olan Avrupalıların
gözlerinin önünde oldu.
Ratko Mladic'in
komutasındaki Sırp askerleri kasabaya 11 Temmuz 1995 sabahı ansızın gelmedi; o
kasabanın Sırpların eline geçmesinin, kasabadaki sivil halkın önce kendi öz
savunmalarından yoksun bırakılıp Birleşmiş Milletler'in sözde 'koruma'sına girmesinin, sonra
Hollandalı askeri birliğin kötü niyetli ve beceriksiz komutanının kasabayı
Mladiç'in askerlerine teslim etmesinin, Mladiç'in müslüman Boşnaklara koruma
sözü vermesinin ve bu sözün hemen ardından da Boşnakları katletmesinin bir
tarihi var.
Hala cenazeler toprağa veriliyor
Bunların hiçbiri bir sabah ansızın, herkes hazırlıksızken
olmadı. Katliam geliyorum diye diye geldi ve maalesef bütün insanlık bunu
seyretti; Hollanda daha yakından seyretti.
İşte bu katliamın 20. yılında, Boşnaklar hala cenazelerini
toprağa vermeye devam ediyorlar. Bugün de, son olarak kimlikleri tespit edilebilen
136 kişinin toprağa verileceği cenaze yapılacak.
Başbakan Ahmet Davutoğlu ve beraberindeki hayli kalabalık
parlamento heyeti (evet dört partiden de milletvekilleri var) Türkiye'yi
temsilen bu törende olacak.
Dün sabah Davutoğlu ve beraberindeki heyetle Saraybosna'ya
geldik; uçaktan iner inmez eski şehrin göbeğindeki şehitliği ve Bosnalı
müslümanların büyük lideri Aliya
İzzetbegoviç'in mezarını ziyaret ettik. Ardından, 1454'te, evet İstanbul'un
fethinden bir yıl sonra Fatih Sultan
Mehmet tarafından yaptırılan Hünkar Camiinde cuma namazını kıldı Davutoğlu
ve hemen ikili temaslarına başladı.
Bosna'da Türkiye ağırlığı
Bosna-Hersek'in tamamında ama özellikle de Saraybosna'da
Türkiye'nin devasa ağırlığını hissetmemek imkansız. Sadece devlet ve onun yardımları
yok burada; şirketler, marketler ve üretim gücüyle de Türkiye burada. Bursalı
işadamının halılarını hediye ettiği camiden, İstanbullu bir grubun onartıp
yeniden eğitimin hizmetine sunduğu okula, hastanelere, lokantalara kadar her
yerde Türkiye'nin dört bir yanından katkı var burada.
Ama yine de, yaraların üstüne zaman basmak yetmiyor; 20 yıl
hiç yetmiyor.
Bir sokağa giriyorsunuz, sol tarafta tabelalar asılmış küçük
küçük, her birinde isimler yazıyor. Doğum tarihleri muhtelif ama hepsi 1993-95
arasında ölmüş. Keskin nişancı ateşiyle öldürülmüşler. Nasıl unutursunuz? 20
değil 200 yıl geçse, nasıl unutursunuz?
Saraybosna bir üniversite kenti. Binaları 100 yıldan fazla
zaman önce Avusturya-Macaristan imparatorluğu yapmış. Nehrin kenarında cıvıl
cıvıl üniversite öğrencileri, ellerinde kitapları defterleri.
Onlar ya savaş/kuşatma sırasında doğmuşlar ya da hemen
ardından. Belki bazıları Sırpların tecavüz ettiği kadınların çocukları. Savaşın
yaşayan hatıraları.
Sevgi nefreti yenecek
20 yıldan fazla zaman önce bu savaşı gazeteci olarak
yaşarken de anlam verememiştim; bugünün gençleri büyük ihtimalle Yugoslavya iç
savaşına ve Bosna'da yaşanan soykırım girişimine hiç anlam veremiyor.
Zaman da bassanız kanayan yaranıza, bazı acılar unutulmuyor,
unutturulmuyor. Bazen nefret, sevgiden daha kuvvetli olabiliyor. Ama bazen.
Bugünün Bosna'sı, hatta bir bakıma Sırbistan'ı, sevginin
nefreti geriletebileceğinin, hatta yenebileceğinin kanıtları.
Bir zamanlar 'Daha
çok Boşnak öldürmeliyiz' demiş olan Sırbistan'ın başbakanı da bugün
Srebrenica'da olacak; bir yerde işledikleri suçlar için halkı adına özür
dileyecek.
'Ne yüzle geliyor'
diyenler de var ama sevgiye nefret karşısında hep bir şans vermek gerekmez mi?

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder