Bugünkü Hürriyet'te çıkan yazımı burada da paylaşıyorum:
*
*
Evet memleketin büyük sorunları var. Terör almış başını
gidiyor, hergün şehit ve ölüm haberleri alıyoruz; ülke bütün siyasal aktörleri
utanca düşürmesi gereken bir yeniden seçime gidiyor, 70'li yıllardan sonra ilk
kez yeniden 'ara rejim' hükümetimiz
olacak; İsveç ve Hollanda'nın 'Buraya
kadar ulaşırsanız bir iyilik düşünürüz' demesi yüzünden Suriyeli
mültecilerin onbirlercesi hergün Ege denizinde yaşam savaşı veriyor.
Bütün bu büyük sorunların yanında, nedense hiç
konuşmadığımız bir büyük sorunumuz daha var; üstelik bu sorunun kalıcı etkileri
çok daha fazla olacak ama biz bırakın önlemler geliştirmeyi bu meseleyi
konuşmuyoruz bile.
Evet, küresel iklim değişikliğinden ve bu değişimin ülkemize
olan etkilerinden söz ediyorum.
İstanbul Teknik Üniversitesi'nden 'Afet bilimci' Prof. Dr. Miktat
Kadıoğlu'nun bu konuda yapılmış onlarca çalışması var; bir tanesi de Çevre
ve Orman Bakanlığı'nın talebi üzerine. Bu çalışmalarda Prof. Dr. Kadıoğlu, 'doğal' denen afetlerin sayısındaki
artmayı ele alıyor. Sadece Kadıoğlu'nun rakamlarına bakmak bile son yıllarda
sel gibi, toprak kayması gibi 'afet'lerin
sıklığındaki büyük artışa dikkat çekiyor.
Yani anlayacağınız seller, toprak kaymaları bundan sonra
zaman zaman başa gelen olaylar değil sıksık meydana gelen şeyler olacak.
Nitekim, aynı hafta içinde Ankara'da, İstanbul'da ve
Artvin'de sel baskınları gerçekleşti. Ondan önceki hafta Rize'de sel ve toprak
kayması bir arada yaşandı. Bu olayların tamamı ağustos ayında, 'mevsim normalleri'nin dışında
gerçekleşti. Çünkü artık buna da alışmamız gerek; 'mevsim normali' kavramımız değişecek, çünkü ülkemizde de iklim
değişiyor.
Elbette Ankara'da ve İstanbul'da aşırı yağışlar nedeniyle
altgeçitleri su basmasının ve maddi hasar ortaya çıkmasının sebepleri arasında
belediyelerin kötü mühendisliği önemli bir rol oynadı. Peki Artvin'in üç
ilçesindeki selde 7 vatandaşın ölmesi 'doğanın
işi' mi? Hayır, orada da insan eliyle yapılan hatalar söz konusu.
En önce iklim değişikliğinin sorumlusu biz insanlarız. Sonra
afet riskine rağmen önlem almayan, derelerin kapasitesini arttırmak yerine
üzerine HES kuran kamu otoriteleri, yani başka insanlar da sorumlu. Çünkü başta
da söyledim, Prof. Kadıoğlu daha yıllar önce söyledi; bu çeşit afetlerin
sayısında ciddi artış zaten var daha da çok afet olacak.
Her ay sıcaklık rekoru kırılacak
Belki dikkatinizi çekiyor, belki çekmiyor, her ay
gazetelerde şu haberi görüyorsunuz: 'Bu
yılın temmuz ayı, kaydedilen en sıcak temmuz oldu...' Sonra ertesi ay
Ağustos için, eylül için, ekim için vs aynı haberi okuyacaksınız.
Küresel ısınma veya küresel iklim değişikliği artık öyle bir
safhada ki, bundan böyle ölçülen her sıcaklık daha önce ölçülmediği kadar
yüksek olacak ve bu yükseliş en azından 2050 yılına kadar devam edecek.
'Ay dünya biraz
ısınacakmış ne olacak, klimayı açıveririz' demeyin. O yükselmenin bedeli,
işte geçen hafta yaşadığımız türden aşırı iklim olayları.
'Ne güzel yağmur
yağdı barajlar doldu' diye de düşünmeyin; çünkü aslında bizi bekleyen ciddi
bir kuraklık; o kuraklığı da yıllardır yaşıyoruz. Bir yıl ülkeye yetecek
samanımız olmuyor; ertesi yıl domatesin fiyatı 7 lirayı buluyor; sonraki yıl
buğday hasadı yetersiz oluyor.
Bütün bunlar göstere göstere geliyor ve yaşanıyor; üstelik
bir şeyleri değiştirmek için yapabileceklerimiz de çok sınırlı.
HES'lerin rolü ve geleceği
Doğu Karadenizdeki derelere yapılan, yapılmakta olan ve
yapılması planlanan mikro elektrik santralları konusu daha çok yöre halkının ve
çevrecilerin konusu gibi algılanıyor. Oysa değil.
Türkiye'nin bir dakika vakit kaybetmeden, gelecekte olacak
aşırı iklim olaylarını (kısa zamanda aşırı yağış gibi) gözönüne alarak
derelerini gözden geçirmesi gerek. Bütün bu derelerde su rejiminin değişeceğini
ve gelecekte bu derelerden daha fazla su akıtmak isteyeceğimiz zamanlar
olacağını unutmamak gerek.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder