Bugünkü Hürriyet'te çıkan yazımı burada da paylaşıyorum:
*
*
Türkiye, çok tartışılan ve çok beklenen 4.5G frekans
ihalesini nihayet yaptı. Telefon operatörü şirketler, kendi ticari çıkar ve
ihtiyaçlarına en uygun olduğunu düşündükleri kadar frekansı kiralamak için
kıyasıya bir rekabet yaşadılar.
Üç operatör şirketin toplamda 365.4 Mhz'lik bant
genişliği için ödeyecekleri bedel 3.9 milyar Avro oldu.
Bu para, söz konusu frekansları/bant genişliklerini 13 yıl
boyunca kullanmak için ödenen lisans bedeli. Yani şirketler, lisansını
aldıkları bu bant genişliklerinde mobil internet hizmeti verebilmek için ayrıca
yeraltında, yer üstünde ve uzayda yatırımlar yapacaklar. Bu yatırımların
toplamı da epey büyük rakamlar olacak.
Peki sonunda ne olacak? Şirketlerin yatırımlarını
tamamlamasıyla birlikte biz kullanıcılar ellerimizdeki mobil cihazlarla bugüne
göre çok daha yüksek hızlarla ve çok daha yüksek kapasitelerde internete
bağlanabileceğiz.
Yani bu kadar yatırım, internet hızımızın artması için
yapılıyor. (Hızımız artarken internete erişim fiyatının düşüp düşmeyeceğini
bilmiyoruz ama ilk planda bu fiyatların artması bekleniyor.)
Türkiye'deki üç operatöre, yani Türkcell, Avea ve Vodafone'a 'Cep telefonu şirketi' demek ne kadar doğru, bunu bilmiyorum.
Dünyada yaşanan şey Türkiye'de de yaşanıyor ve telefonlar üzerinden ses trafiği
bu çeşit şirketler açısından neredeyse gözardı edilebilir bir gelir kalemine
dönüşürken internet trafiği ana iş haline geliyor. (İddia ediyorum, onyıllar
içinde bir zamanların devleri olan bu büyük operatörlerin Facebook gibi, Google
gibi içeriği elinde tutan şirketler tarafından satınalındığına, o şirketlerin
hizmet sunan bölümleri haline geleceğine tanık olacağız.)
4.5G ihalesinde tanık olduğumuz şey, havadan alacağımız
internetle ilgili bir rekabetti. Ama biliyorsunuz, internete sadece mobil
cihazlarımızla ve telefon operatörlerinin hizmetiyle erişmiyoruz. Bir de
evimizde, çalıştığımız iş yerinde, okulumuzda eriştiğimiz internet var; yeraltı
kablolarıyla kapımıza kadar gelen.
4.5G ihalesi sonunda mesela Türkcell'in aldığı bant
genişliğiyle 375 Mbps potansiyel hıza kavuştuğu söyleniyor. Yani saniyede 375 'megabit'.
Evlerimizdeki internetin maksimum hızının 50, eğer yeterince
şanslıysak ve fiber internete bağlanabilecek bir yerde oturuyorsak maksimum
hızımızın 128 Mbps olduğunu hatırlayacak olursak, mobil internetin hızı
hakkında bir fikir edinebilirsiniz. Elbette Türkcell için 375 Mbps bir
potansiyeli, teorik maksimumu ifade ediyor ama bu şirketin iyi hizmet sunduğu
noktalarda hızın evdeki internetten daha fazla olması şaşırtıcı gelmemeli.
Havada yaşanan hız rekabetinin yerde yaşanmaması, rekabetin
önünde engeller olması ve daha önemlisi devletin devreye girip 'Şu kadar zaman içinde şu kadar hızla şu
büyüklükte bir nüfusa erişilmeli' gibisinden hedef göstermemesi izaha
muhtaç bir durum. Gökyüzündeki elektromanyetik spektrumu lisanslayan devletin
yeraltından geçecek kablolar için de aynı imkana sahip olması beklenir ama
maalesef değil.
Türk Telekom'un tekel konumunu sorgulamamız gereken günler
çoktan geldi.
Bu hızın altyapısı var mı?
Operatör şirketlerin 4.5G'nin vaat ettiği hızları
müşterilerine sunabilmeleri için sadece baz istasyonları kurması yetmez. O hıza
uygun veri alışverişi altyapısına da sahip olmaları gerek. Adıyla söyleyelim,
çoğu baz istasyonunun fiberoptik kablolara erişimi olması gerek. Bu altyapının
ülkemizin bir bölümünde mevcut olduğunu biliyoruz ama ülkenin dört bir yanında
kesintisiz hizmet için daha çok yatırım yapılması gerek. İşin ilginci o
yatırımı esasen Türk Telekom ve bir de Türkcell'in Superonline'ı yapacak.
Göreceğiz.
Frekans anlama rehberi
İhalede 800, 900, 1800, 2100 ve 2600 Mhz frekans
dilimlerinden çeşitli bant aralıkları satıldı. Okuyucunun bu aralıklarla ilgili
bilgisi fazla olmayabilir, hatta kafası karışmış olabilir.
Önce bir ilke: Frekans yükseldikçe, yani ihalede satışı
yapılan 2600, hatta 2100'e geldikçe, o kuleden yapılan yayının etkili mesafesi
de kısalıyor. O yüzden bu yüksek frekanslar 'mikro' adı verilen baz istasyonları
için kullanışlı. Daha çok büyük şehirlerin kalabalık bölgelerinde, sokak
aralarında, stadyum gibi çok insanın bir araya geldiği yerlerde.
Frekans düştükçe, yani 800 ve 900 Mhz'de baz istasyonundan
yapılan yayının etkili mesafesi uzuyor ama buna karşılık bu frekanslarda da
yeterli bant genişliği elde edilemiyor. O yüzden bu gibi frekanslar da
Anadoluda, geniş alanlarda, yerleşimin az olduğu yerlerde kullanışlı.
En büyük rekabetin 1800 Mhz'de yaşanması şaşırtıcı değil; 'optimal' kullanıma en yaygın frekans
aralığı burası, en çok bant genişliği de burada satıldı zaten.
Son bir not: 1700 ve 1900 Mhz'de bu şirketlerin halen
kullandıkları lisansları zaten var.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder