Bugünkü Hürriyet'te çıkan yazımı burada da paylaşıyorum:
*
*
Seçimin üstünden 60 gün geçti. Bu kadar zamanda hükümet
ihtimalleriyle ilgili spekülatif veya temenni mahiyetinde yazı yazmamaya
çalıştım; gelişmeleri izleyip gerektikçe yorumladım.
Seçimden sonra ilk söylediğim şuydu: En önce, Ak Parti'yi
tamamen hükümet dışında bırakacak üç partili formül ihtimali tüketilecek. O
ihtimal tüketilmeden 'rasyonel'e
yaklaşmaya imkan yoktu; neyse ki çok kısa zamanda o ihtimal tüketildi.
Ak Parti'siz ihtimal tükendikten sonra geriye kaldı üç
ihtimal. Bunlardan Ak Parti-HDP ihtimali zaten en zayıfıydı; o da hemen gitti.
Derken MHP kendisini denklem dışında bırakan tutumunda ısrarcı olunca geriye
tek seçenek kaldı: Ak Parti-CHP.
Şimdi yavaş yavaş sahiden karar verilmesi gereken günlere
geliyoruz. Siz bakmayın, zaman zaman Ak Parti'den gelen 'MHP'yle de görüşüyoruz' laflarına veya Genel Başkan Ahmet Davutoğlu'nun Kemal Kılıçdaroğlu'nun yanısıra Devlet Bahçeli ile de ikinci tur
görüşme yapacak olmasına. Bunlar pazarlıkta CHP'ye verilen 'Seçeneksiz değilsiniz' mesajları. Öte yandan MHP'den gelen 'Seçim için azınlık hükümetine ses
çıkarmayız' tarzındaki çelişkili haberlere de çok bakmayın; bunlar da
MHP'nin Ak Parti-CHP pazarlığını dinamitleme girişimleri.
Önümüzde bir tane ciddi koalisyon ihtimali var; o da Ak
Parti-CHP koalisyonu.
Bardağın yarısı dolu, yarısı boş her zamanki gibi.
İki partinin de birbiriyle ortak olmamak için yeterince
sebebi var; sorsanız makineli tüfek hızında anlatabilecekleri.
Ama öte yandan iki partinin de koalisyon masasını deviren
taraf olmamak için sarf ettikleri çaba da var.
Çünkü iki parti de hükümeti kuramamanın ve üstüne üstlük
hükümet kurulamamasının sorumlusu parti olmanın bedelinin farkında.
Ya bu bedeli üstlenecekler ve ülke seçime gidecek ya da bir
hükümet kuracaklar. Ortası yok.
"Ama
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan koalisyona izin vermez; onun gönlünde seçimi
yenilemek yatıyor" diye yaygın bir görüş var. Kesin bir dille söylenen
bu görüş eğer doğruysa, (ki ben emin değilim) o zaman bedeli Tayyip Erdoğan ve
Ak Parti birlikte öderler.
Komplo teorisyenleri rakam bilse...
Daha seçimin ertesi gününden itibaren bir laf dolaşıyor
etrafta: Ak Parti seçim sonuçlarını ayrıntısıyla incelemiş ve 'kıl payı' kaçan 38 milletvekilliği
olduğunu görmüş; yani bu 38 milletvekilliği için ilgili yerlerde biraz fazla
çaba sarf edilse yeniden tek başına iktidar olunabilirmiş.
Doğrudur, seçimlerde kullandığımız d'Hont sisteminin türlü
çeşitli azizlikleri var ve olabiliyor. Sadece Ak Parti'nin değil bütün
partilerin 'kıl payı' kaçırdığı
vekillikler var aslında.
Ama buna bir de tersinden bakmalı: Acaba Ak Parti kaç
vekilliği 'kıl payı'yla kazandı?
Bir hesaba göre 68 milletvekili Meclis'e böyle 'kıl payı'yla girdi Ak Parti'de...
'Kıl payı'yla
gideni geri almak mümkün oluyor da geleni kaybetmek neden mümkün olmasın?
Seçim, sonucunu önceden kestiremeyeceğiniz iki tarafı keskin
bir bıçak.
Alaeddin Asna için...
Dünyada 'halkla
ilişkiler' diye bir meslek dalı 100 yılı biraz aşkın bir süreden beri var.
Türkiye'de ise modern anlamıyla halkla ilişkiler mesleğinin
kurucu 'baba'sı ve 'hoca'sı dün toprağa verdiğimiz Alaeddin Asna idi. 1974 yılında,
mesleğin 'eş kurucusu' Betül Mardin'le
birlikte oluşturdukları A&B Halkla
İlişkiler bugün Sibel Asna'nın
yönetiminde hala müşterilerine hizmet vermeyi sürdürüyor.
Alaeddin Asna, sadece 'halkla
ilişkilerci' değildi. Gazeteciydi, yazardı, radyocuydu, televizyoncuydu ve
en önemlisi iletişim hocasıydı; akademik ünvanı Prof. Dr. idi.
Bunlar tabii Alaeddin Asna'nın 'profesyonel' hayatıyla ilgili bilgiler. Bir de insan, dost, abi,
baba, 'hoca' Alaeddin Asna vardı;
yakınlarının, birlikte çalışanların ve öğrencilerinin çok iyi bildiği.
Son sefer, kim bilir ne kadar zaman önce sevgili Sibel'in
Armaş'taki evinde sohbet etmiştik; annemi, gelen geçenleri, sağlık sorunlarını,
çocukları konuşmuştuk.
'İyi insan'
sıfatını sahiden hak eden, dünya tatlısı bir adamı kaybettik. Çok üzgünüm.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder