Cumartesi günü Hürriyet'te çıkan yazımı burada da paylaşıyorum.
*
*
Evet memlekette savaş var. Evet memlekette hala bir hükümet
yok. Evet memlekette yarını göremiyoruz, o yüzden en basit ve temel kararları
bile veremiyoruz.
Bilmiyorum, belki okuyucular bu konularla ilgili yazı
yazmamı bekliyor, istiyorlar ama hem kendi hem sizin karamsarlığınıza daha da
karamsarlık katmamak için bu dünyanın dışına kaçmaya çalışıyorum zaman zaman.
Bugün de öyle bir gün.
Yarın bir hükümetimiz olsun veya olmasın, PKK ile 'Barış
süreci' devam etsin veya sona ersin fark etmez; bazı konular var ki hem biz
bireyler hem de ülkemiz açısından mutlaka ele almamız ve çözmemiz gereken
konular.
Bunlardan biri de, ülkemizin ekonomik dönüşümünü
gerçekleştirmek; refahımızı arttırabilmek için kendimizi ve ülkemizi 21.
yüzyılın ekonomisine hazır hale getirmeye çalışmak.
Dün sabah, dünyaca ünlü IBM'in Amerika'da Silikon
Vadisi'ndeki araştırma labaratuvarından araştırmacı C. Mohan ile üç saate yakın sohbet ettim. Hindistan kökenli Mohan,
33 yıldır IBM'de araştırmacılık yapan bir bilgisayar bilimci; uzmanlık alanı
özellikle 'big data'.
Ama o sadece bir araştırmacı da değil; yaptığı işin 'iş' yanını da önemseyen, kazanca
odaklı, fayda üretmeye odaklı biri. O yüzden dünyanın dört bir yanında konferanslara
konuşmacı olarak katılıyor ve çok da aranıyor. Hem çalıştığı bilim alanındaki
bilgi ve tecrübesi hem de bu 'iş'
yaklaşımı nedeniyle.
Türkiye'de bir zamandan beri 'inovasyon' yani 'yenilikçilik'
kelimesine sihirli bir kelime muamelesi yapılıyor. Sanıyorum biz, 'inovasyon' denince aynı anda hem
bilimi, hem teknolojik icadı hem de iş süreçlerindeki yeniliği bir arada
anlıyoruz. Oysa bunlar birbirinden ayrı üç konu.
Kendi biliminiz yoksa kendi teknolojiniz olamaz; o zaman 'yenilikçilik'i de ancak başkasının
teknolojisini veya iş süreçlerini geliştirmek için yapabilirsiniz.
İdeali üniversitelerin ve şirketlerin aynı anda hem bilimi
hem de teknolojiyi ortaya çıkaran yerler olması. Mesela Amerikalı IBM böyle bir
şirket, mesela Koreli Samsung da öyle.
Biz henüz o noktaya şirketler bazında çok uzağız;
üniversiteler bazında ise ne kadar yakın olduğumuz çok tartışmalı. Ama artık
bizim de 'girişimci'
üniversitelerimiz var.
C. Mohan, Hindistan'ın yenilikçi bir ekonomiye dönüşümünün
canlı şahidi, bu dönüşüme yardımcı olan insanlardan biri. Sohbetimizin en
başında tanıdığı Türkiyeli bilgisayar bilimcilerden söz edince, Türkiye'de 50
yılı aşkın zamandır bilgisayar mühendisliği eğitiminin verildiğini ama bizde
bilgisayara dayalı küresel ölçekte hizmet sunan neredeyse hiç şirket olmadığını
konuşuyoruz. Bu eğitimden geçen parlak isimlerin çoğu yurt dışında çalışıyor,
hatta şirket sahibi.
Hindistan ise bir biçimde onbinlerce mühendisiyle dünya
bilgisayar endüstrisinde önemli bir yer kaptı. Burada İngilizce'nin getirdiği
avantajdan söz ediyor Mohan ama tek avantaj bu değil. Esas iş ortamından,
Hindistan'da iş yapmanın kolaylığından ve bu alanlara girecek girişimcilere
verilen desteklerden söz ediyor Mohan.
Türkiye'de de ciddi bir destek programı var aslında; ancak
çoğu zaman parlak fikir sahibi veya bir teknolojik yenilijk geliştirenler işin 'iş' kısmından pek anlamıyor,
kendilerini ve fikirlerini sermaye sahiplerine tanıtmakta zorluk çekiyorlar.
Türkiye'de çok sayıda tekno-kent var artık ve bunların tamamında da 'kuluçka merkezleri' mevcut. Bu merkezlerin işin 'iş' kısmında fikir sahiplerine
yardımcı olduğunu biliyoruz ama belli ki henüz yeterince çok insan yeni
teknolojiler ve yenilikçilik konusunda harekete geçmiş değil.
Oysa gelecek burada, 21. yüzyıl burada.
Türkiye'nin ne yapıp edip klasik üretim ekonomisini bilgi
ekonomisine dönüştürmesi ve bunu da yenilikçilikle birleştirmesi gerek.
Yeni bir hükümetimiz olduğunda, bu konu hepimizin geleceği
açısından en önemli konulardan biri olarak ele alınacak diye umalım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder