15 Şubat 2017 Çarşamba

Sadece Amerika'nın mı ulusal güvenliği tehdit altında?

Donald Trump'ın Amerikan Başkanı olarak yemin edip göreve başladığı 20 Ocak'tan itibaren, son sekiz yıldır pek az yaşanan şeyler olmaya başladı Amerika'da: Amerikan yönetiminden seri halinde son derece önemli konularda bilgi sızıntıları oluyor ve bunlar ciddi skandallar yaratıyor.

Türkiye'de, "Türk dostu general istifa etti" diye değerlendirildi ama Trump'un Ulusal Güvenlik Danışmanı Michael Flynn'in istifaya zorlanması öyle kolay kolay kapanmayacak bir dizi skandalı başlatmış görünüyor.

İyi izlemeyenler için anlatmaya çalışayım: Eski Başkan Obama, başkanlığının bitmesine günler kala, Rusya'nın Amerikan Başkanlık seçimine müdahale ettiği ve bir dizi siber saldırıyla seçimin sonuçlarını da bir ölçüde etkilediği iddiasıyla bu ülke aleyhine bir dizi yeni yaptırım kararı aldı.

Bu yaptırımlar içinde çok sayıda Rus diplomatı sınır dışı etmek de vardı, başka şeyler de.

Bir telefon konuşması

Tam o gün, bu yaptırımlar açıklandıktan sonra, seçilmiş ama henüz göreve başlamamış başkan olan Trump'ın (o sırada) en yakın dış politika ve güvenlik danışmanı olan emekli general Michael Flynn, Washington'daki Rusya Büyükelçisi ile bir telefon konuşması yaptı. Bu konuşma FBI tarafından kaydedildi.

Flynn, telefonda Rus Büyükelçi ile o gün ilan edilmiş yaptırımlar konusunu da tartıştı ve bu konuda Rus elçiyi teskin etti. (Konuşmanın tam içeriği sızmadı, haberlerde 'konunun ele alındığı' söyleniyor en fazla.)

Daha sonra 20 Ocakta Trump yemin edip göreve başladı, Michael Flynn de Beyaz Saray'ın Ulusal Güvelik Danışmanı oldu. Ulusal Güvenlik Danışmanı çok önemli bir insan. Beyaz Saray adına bütün istihbarat teşkilatları ile Dışişleri Bakanlığı ve Savunma Bakanlığını koordine eden, hatta fikirleriyle politikalara yön veren isim.

Trump'ın haberi var mıydı?

Şimdi öğreniyoruz ki, Trump'ın yemin etmesinden sadece 6 gün sonra, FBI v Adalet Bakanlığı gelip Beyaz Saray'ın baş hukuk danışmanına Flynn'in Rus elçiyle yaptığı konuşmayı içeriğiyle birlikte aktarmışlar ve burada bir 'potansiyel suç' olduğunu söylemişler. (Amerika'da Logan Kanunu diye bilinen bir kanun, sıradan vatandaşların Amerikan dış politikasına bulaşmasını suç olarak tanımlıyor, telefon konuşması yaptığı sırada Flynn de sıradan bir vatandaş.)

Bu bilgiyi alan baş hukuk danışmanının ne yaptığı, durumu Başkan Trump'a aktarıp aktarmadığı bilinmiyor şimdilik ama bir şey kesin: Flynn'in bu telefon konuşmasıyla ilgili haberler basına sızınca konu Başkan Yardımcısı Pence ve Beyaz Saray sözcüsü Spicer'a soruldu, onlar da Flynn'in telefonda yaptırımlar konusunu konuşmadığını söylediler.

Nitekim en sonunda Michael Flynn, "Başkan Yardımcısına eksik bilgi verdiği (yalan söylediği) için özür dileyerek" istifa etti.

Şu anda ortaya çıkan iddialardan biri, Flynn'in böyle bir yalan söyleyerek kendini Ruslar tarafından yapılabilecek olası bir şantaja açık hale getirerek Amerikan ulusal güvenliğini tehlikeye attığı.

Rusya'nın yükselişi ve Trump

Bu skandal bağlamında pek çok soru var cevap bekleyen ve bunların önümüzdeki dönem Başkan Trump'ı sahiden zor duruma düşürmesi tehlikesi de var. Ama o detaylarda boğulmadan biz esas konumuza gelelim.

Bütün bu detayların merkezinde Rusya'nın seçime müdahale ederek Trump'ın seçilmesini sağladığı, yani Trump'ın aslında Rusya'nın(Putin'in) adamı olduğu iddiası var.

Rusya'nın Soğuk Savaş'ın bitmesinin üzerinden bunca yıl geçtikten sonra yeniden bir 'süper' rakip olarak Amerika'nın karşısına çıkması konusu yeni değil. Obama yönetimi döneminde Rusya çok da ciddiye alınmadı, yeniden 'süper' olma iddiası "Rusya ormanları da olan bir Suudi Arabistandır" lafıyla küçümsendi. 

Ama Putin ve Rusya bütün küçümsemelere rağmen önce NATO'nun füze kalkanı projesini tehdit ettiler, aynı anda eski Orta Asya'daki sömürgelerini yeniden kendi şemsiyelerinin altına çekerek Türkiye başta olmak üzere Batı dünyasına bir yenilgiler dizisi yaşattılar ve ardından da Ukrayna dahil Avrupa'daki eski varlıklarına yöneldiler.

Putin Rusya'sı Ukrayna'da içsavaşı çıkartıp ülkenin bir bölümüne hakim olduktan ve Avrupa Birliği'ni tehdit ettikten sonra bir dizi ekonomik ve siyasi yaptırım devreye girdi. O sırada Putin uluslararası siyasetin istenmeyen çocuğuydu, kimse yüzüne bakmıyor, onunla konuşmuyordu bile.

Suriye krizi Putin'in çıkışı oldu, bu ülkedeki iç savaşa ordusuyla müdahale edince yeniden uluslararası gündeme girdi ve yeniden sözü dinlenmek zorunda olan bir lider haline geldi.
Amerika ise Putin ve Rusya ile açıktan çatışmaya girmedi, onu hala dizginleyebileceğini düşündü.

Son sızıntı çok önemli

İşte böyle bir tırmanma ortamında Trump'ın Rusya'nın da yardımı iddiasıyla seçilmesi işleri karıştırdı.

14 Şubat tarihli The New York Times gazetesinde yeni bir 'sızıntı' daha yayınlandı. Gazetenin tecrübeli ve önemli baş savunma muhabiri Michael Gordon'un imzasını taşıyan haber, farkında olmasak da Türkiye için de büyük önem taşıyor.

Habere göre Rusya, 1987 tarihli orta menzilli nükleer silahları sınırlayan anlaşmayı ihlal eder nitelikte bir füze sistemigeliştirmiş ve bunu da operasyonel hale getirmişti.

Michael Gordon'un haberine göre bir füze bataryası halen Güney Rusya'da Volgograd yakınlarındaki füze test alanı olan Kasputin Yar'daydı, diğer batarya ise adı verilmeyen bir başka yere nihai olarak konuşlanmıştı.

Türk Dışişleri Bakanlığı'ndan üst düzey bir kaynak bana taa 2016 yaz sonunda bu haberi bana söylemiş, hatta daha da ileri giderek bu füze sisteminden bir bataryanın Baltık yakınlarına, bir başka bataryanın Kırım yarım adasına ve üçüncü bataryanın da Suriye'ye yerleştirildiğini, böylece NATO füze kalkanının çok ciddi biçimde tehdit altına girdiğini anlatmıştı. Ben bu bilgiyi birkaç kez katıldığım TV programlarında da söyledim, sonbaharda yapılan NATO zirvesinde bu konunun konuşulduğu bilgisine de sahibim.

The New York Times'ı ve onun baş savunma muhabiri Michael Gordon'u atlattığım iddiasında değilim; çünkü benim bu haberi söylememin hemen hemen hiçbir tesiri olmadı ama Times'ın haberi ve haberin 'manidar zamanlaması' çok şey söylüyor, çünkü 'haber' aylardır devletlerin bildiği bir şeyi anlatıyor.

Times haberi "Rusya anlaşmayı ihlal etti, bakalım Trump ne yapacak" tadında bir başlıkla verdi. Yani dert aslında Avrupa'nın, Türkiye'nin, hatta dünyanın güvenliğinin azalması değil, Başkan Trump'ın Rusya politikalarının baştan ipotek altına alınması.

Rusya'nın bu füzeleri yerleştirerek ne kazanmayı umduğunu tahmin etmek kolay değil ama böylesi bir silahlanma yarışının başlaması ve dünyanın yeniden nükleer tehdit altına girmesi (hele konu artık kamuoyları tarafından da bilinir hale gelince) çok ciddi sonuçlar doğurur.
Bu doğacak sonuçların tamamı, Trump'ın kaderinin de ötesinde, Türkiye'yi, bizim savunma politikalarımızı ve ittifak politikalarımızı baştan sona etkileyebilir.


Dikkatle izlemekte fayda var.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder