Donald Trump'ın Amerikan Başkanı olarak yemin edip göreve
başladığı 20 Ocak'tan itibaren, son sekiz yıldır pek az yaşanan şeyler olmaya
başladı Amerika'da: Amerikan yönetiminden seri halinde son derece önemli
konularda bilgi sızıntıları oluyor ve bunlar ciddi skandallar yaratıyor.
Türkiye'de, "Türk dostu general istifa etti" diye
değerlendirildi ama Trump'un Ulusal Güvenlik Danışmanı Michael Flynn'in
istifaya zorlanması öyle kolay kolay kapanmayacak bir dizi skandalı başlatmış
görünüyor.
İyi izlemeyenler için anlatmaya çalışayım: Eski Başkan
Obama, başkanlığının bitmesine günler kala, Rusya'nın Amerikan Başkanlık
seçimine müdahale ettiği ve bir dizi siber saldırıyla seçimin sonuçlarını da
bir ölçüde etkilediği iddiasıyla bu ülke aleyhine bir dizi yeni yaptırım kararı
aldı.
Bu yaptırımlar içinde çok sayıda Rus diplomatı sınır dışı
etmek de vardı, başka şeyler de.
Bir telefon konuşması
Tam o gün, bu yaptırımlar açıklandıktan sonra, seçilmiş ama henüz
göreve başlamamış başkan olan Trump'ın (o sırada) en yakın dış politika ve
güvenlik danışmanı olan emekli general Michael Flynn, Washington'daki Rusya
Büyükelçisi ile bir telefon konuşması yaptı. Bu konuşma FBI tarafından
kaydedildi.
Flynn, telefonda Rus Büyükelçi ile o gün ilan edilmiş
yaptırımlar konusunu da tartıştı ve bu konuda Rus elçiyi teskin etti.
(Konuşmanın tam içeriği sızmadı, haberlerde 'konunun ele alındığı' söyleniyor
en fazla.)
Daha sonra 20 Ocakta Trump yemin edip göreve başladı,
Michael Flynn de Beyaz Saray'ın Ulusal Güvelik Danışmanı oldu. Ulusal Güvenlik
Danışmanı çok önemli bir insan. Beyaz Saray adına bütün istihbarat teşkilatları
ile Dışişleri Bakanlığı ve Savunma Bakanlığını koordine eden, hatta
fikirleriyle politikalara yön veren isim.
Trump'ın haberi var
mıydı?
Şimdi öğreniyoruz ki, Trump'ın yemin etmesinden sadece 6 gün
sonra, FBI v Adalet Bakanlığı gelip Beyaz Saray'ın baş hukuk danışmanına
Flynn'in Rus elçiyle yaptığı konuşmayı içeriğiyle birlikte aktarmışlar ve
burada bir 'potansiyel suç' olduğunu söylemişler. (Amerika'da Logan Kanunu diye
bilinen bir kanun, sıradan vatandaşların Amerikan dış politikasına bulaşmasını
suç olarak tanımlıyor, telefon konuşması yaptığı sırada Flynn de sıradan bir
vatandaş.)
Bu bilgiyi alan baş hukuk danışmanının ne yaptığı, durumu
Başkan Trump'a aktarıp aktarmadığı bilinmiyor şimdilik ama bir şey kesin:
Flynn'in bu telefon konuşmasıyla ilgili haberler basına sızınca konu Başkan
Yardımcısı Pence ve Beyaz Saray sözcüsü Spicer'a soruldu, onlar da Flynn'in telefonda
yaptırımlar konusunu konuşmadığını söylediler.
Nitekim en sonunda Michael Flynn, "Başkan Yardımcısına
eksik bilgi verdiği (yalan söylediği) için özür dileyerek" istifa etti.
Şu anda ortaya çıkan iddialardan biri, Flynn'in böyle bir
yalan söyleyerek kendini Ruslar tarafından yapılabilecek olası bir şantaja açık
hale getirerek Amerikan ulusal güvenliğini tehlikeye attığı.
Rusya'nın yükselişi
ve Trump
Bu skandal bağlamında pek çok soru var cevap bekleyen ve
bunların önümüzdeki dönem Başkan Trump'ı sahiden zor duruma düşürmesi tehlikesi
de var. Ama o detaylarda boğulmadan biz esas konumuza gelelim.
Bütün bu detayların merkezinde Rusya'nın seçime müdahale
ederek Trump'ın seçilmesini sağladığı, yani Trump'ın aslında Rusya'nın(Putin'in) adamı olduğu iddiası var.
Rusya'nın Soğuk Savaş'ın bitmesinin üzerinden bunca yıl geçtikten
sonra yeniden bir 'süper' rakip olarak Amerika'nın karşısına çıkması konusu
yeni değil. Obama yönetimi döneminde Rusya çok da ciddiye alınmadı, yeniden
'süper' olma iddiası "Rusya ormanları da olan bir Suudi Arabistandır"
lafıyla küçümsendi.
Ama Putin ve Rusya bütün küçümsemelere rağmen önce NATO'nun
füze kalkanı projesini tehdit ettiler, aynı anda eski Orta Asya'daki
sömürgelerini yeniden kendi şemsiyelerinin altına çekerek Türkiye başta olmak
üzere Batı dünyasına bir yenilgiler dizisi yaşattılar ve ardından da Ukrayna
dahil Avrupa'daki eski varlıklarına yöneldiler.
Putin Rusya'sı Ukrayna'da içsavaşı çıkartıp ülkenin bir
bölümüne hakim olduktan ve Avrupa Birliği'ni tehdit ettikten sonra bir dizi
ekonomik ve siyasi yaptırım devreye girdi. O sırada Putin uluslararası
siyasetin istenmeyen çocuğuydu, kimse yüzüne bakmıyor, onunla konuşmuyordu
bile.
Suriye krizi Putin'in çıkışı oldu, bu ülkedeki iç savaşa
ordusuyla müdahale edince yeniden uluslararası gündeme girdi ve yeniden sözü
dinlenmek zorunda olan bir lider haline geldi.
Amerika ise Putin ve Rusya ile açıktan çatışmaya girmedi,
onu hala dizginleyebileceğini düşündü.
Son sızıntı çok
önemli
İşte böyle bir tırmanma ortamında Trump'ın Rusya'nın da
yardımı iddiasıyla seçilmesi işleri karıştırdı.
14 Şubat tarihli The New York Times gazetesinde yeni bir
'sızıntı' daha yayınlandı. Gazetenin tecrübeli ve önemli baş savunma muhabiri
Michael Gordon'un imzasını taşıyan haber, farkında olmasak da Türkiye için de
büyük önem taşıyor.
Habere göre Rusya, 1987 tarihli orta menzilli nükleer
silahları sınırlayan anlaşmayı ihlal eder nitelikte bir füze sistemigeliştirmiş ve bunu da operasyonel hale getirmişti.
Michael Gordon'un haberine göre bir füze bataryası halen
Güney Rusya'da Volgograd yakınlarındaki füze test alanı olan Kasputin
Yar'daydı, diğer batarya ise adı verilmeyen bir başka yere nihai olarak
konuşlanmıştı.
Türk Dışişleri Bakanlığı'ndan üst düzey bir kaynak bana taa
2016 yaz sonunda bu haberi bana söylemiş, hatta daha da ileri giderek bu füze
sisteminden bir bataryanın Baltık yakınlarına, bir başka bataryanın Kırım yarım
adasına ve üçüncü bataryanın da Suriye'ye yerleştirildiğini, böylece NATO füze
kalkanının çok ciddi biçimde tehdit altına girdiğini anlatmıştı. Ben bu bilgiyi
birkaç kez katıldığım TV programlarında da söyledim, sonbaharda yapılan NATO
zirvesinde bu konunun konuşulduğu bilgisine de sahibim.
The New York Times'ı ve onun baş savunma muhabiri Michael
Gordon'u atlattığım iddiasında değilim; çünkü benim bu haberi söylememin hemen
hemen hiçbir tesiri olmadı ama Times'ın haberi ve haberin 'manidar zamanlaması'
çok şey söylüyor, çünkü 'haber' aylardır devletlerin bildiği bir şeyi anlatıyor.
Times haberi "Rusya anlaşmayı ihlal etti, bakalım Trump
ne yapacak" tadında bir başlıkla verdi. Yani dert aslında Avrupa'nın,
Türkiye'nin, hatta dünyanın güvenliğinin azalması değil, Başkan Trump'ın Rusya
politikalarının baştan ipotek altına alınması.
Rusya'nın bu füzeleri yerleştirerek ne kazanmayı umduğunu
tahmin etmek kolay değil ama böylesi bir silahlanma yarışının başlaması ve
dünyanın yeniden nükleer tehdit altına girmesi (hele konu artık kamuoyları
tarafından da bilinir hale gelince) çok ciddi sonuçlar doğurur.
Bu doğacak sonuçların tamamı, Trump'ın kaderinin de
ötesinde, Türkiye'yi, bizim savunma politikalarımızı ve ittifak
politikalarımızı baştan sona etkileyebilir.
Dikkatle izlemekte fayda var.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder