Sorsanız kendimi iyi bir bilim kurgu okuru sayarım ama kim
bilir kaç yıldır bilim kurgu okumamıştım.

İtiraf edeyim, bir Çinli yazar tarafından yazılmış, üstelik
de güncel bir yazar tarafından yazılmış bir kurmaca metni ilk defa okuyordum.
Çağdaş Çin'i ne kadar az bildiğim ve ne kadar az merak ettiğimle ilgili kendi
kendime duyduğum utanç bir yana, Cixin Liu'nun romanı, bilim kurgu hakkında bende
yeni bir açlık hissi yarattı.
Serinin ikinci kitabının (The Dark Forest) İngilizceye
çevrilmesini beklerken döndüm önce eski günleri yadetmek için Isaac Asimov'un
robot ve vakıf serilerinin tamamını yeniden okudum. Ardından Cixin Liu'nun
ikinci kitabını bitirdim. Sonra onun üçüncü kitabını beklerken (Death's End) bu
kez Philip K. Dick'ten William Gibson'a kadar eski gözağrılarımı okumaya devam
ettim.
![]() |
Cixin Liu |
Three Body Problem'ın üçüncü kitabını da bitirdikten sonra,
bu kez Netflix'te oğlumla beraber Star Trek'leri izlemeye başladım. Önce eski
seri, ardından Next Generation ve şimdilerde Voyager'deyim.
Tabii Star Trek'te durup durup zamanda yolculuk hakkında
episodlar yapmışlar, onları hatırlamak güzeldi. Ama daha güzeli, The Next
Generation'ın bence en ilgi çekici karakteri olan Q ile tanışmaktı. (Oğlumun ve benim favori Trek karakterimiz Q oldu artık.)
Cixin Liu'nun Three Body Problem üçlemesi yüzyıllara yayılan
bir öykü. Zamanın göreliliğini ve evrenin zamandan bağımsızlığını kavramak için
bire bir. Star Trek'teki Q ise uzay-zaman 'continuum'u ('sürekliliği' diye mi,
'devamlılığı' diye mi çevirmeliyim acaba?) içinde yaşayan bir canlı türü.
Burada dönüp Asimov'u anmalıyım. Onun çok sevdiğim bir uzun
öykü/kısa romanı (novella diyemiyorum bir türlü) vardır, adı 'The End ofEternity - Sonsuzluğun Sonu.' Bu kısa romanda bir nevi 'zaman bekçileri'
anlatılır; onlar da aynen Trek'teki Q gibi 'continuum'da yaşarlar ve
kendilerince olaylara müdahale ederek geleceği değiştirirler.
Işık hızı ve zaman
![]() |
Kaptan Picard ve Q |
Uzay-zamanın devamlılığı veya sürekliliği (continuum)
kaynağını Albert Einstein'ın genel görelilik teorisinden alan bir kavram.
Zaman, Einstein'a göre her gözlemci için farklı akar. Hele
ışık hızına yakın hızlara çıkınca, çıkan kişi açısından zaman iyice yavaşlar.
Peki ya ışık hızı aşılırsa? Einstein ışık hızının bir
bariyer olduğunu söyler. Işıktan yavaş hareket eden nesneler, aslında hiçbir
zaman ışık hızına kadar hızlanamazlar, hele onu aşmaları söz konusu olamaz.
Ama diyelim ki aştınız; işte o zaman zamandan hızlı hareket
etmiş olursunuz. Bu da nedensellik ilkesinin yıkılması anlamına gelir. Yani,
mesela henüz yola bile çıkmamışken gideceğiniz yere varmış olursunuz vs.
Zamanın göreliliği, akla ister istemez bizim algılarımız
için 'gelecek' (future) olan şeyin henüz meydana gelmemiş, henüz oluşmamış bir
şey değil de orada olan ama henüz varılmamış, henüz ulaşılmamış bir şey olduğu
fikrini getirir.
Yani gelecek aslında vardır, oradadır ama biz oraya (o
zamana) henüz varmadığımız için onu oluşmamış, meydana gelmemiş sanırız.
Dün, bugün ve yarın aynı anda fiziki manada vardır; biz
henüz bugünde olduğumuz için yarını bilmiyoruz sadece bu fikre göre.
İşte uzay-zaman sürekliliği (continuum) denen şey kabaca bu
anlama geliyor.
Arrival'ın zamanı
Bu yıl izlediğim en ilgi çekici film Arrival-The Story of
Your Life filmiydi. Onu da oğlumla birlikte izledim; çarpıldım adeta. İki hafta
sonra yeniden gidip izledim. Görmeyenlere şiddetle tavsiye ederim. Bu film de,
bir anlamda 'continuum' hakkındaydı.
Asimov'un Robot-İmparatorluk-Vakıf serisi, binlerce yıllık
bir zamana yayılır. Sürekliliği bir robot temsil eder, bir de tabii insanlık ve
onun halleri.
Bu romanları toplu halde okuyunca insan bir yerde zamanda
yolculuk yapıyor hissine kapılır; zaman hakkındaki kavrayışı değişir. Ama bir
de romanları ikinci kez okuyorsanız, bu sefer serinin henüz (ikinci) okuma
sırası gelmemiş romanlarını da hatırlamaya, yani roman serisinin zamanı içinde
geleceği hatırlamaya başlarsınız. Benim gibi iki okuma arasına onlarca yıl
soktuysanız hele, 'geleceği' bölük pörçük ve çok da doğru olmayan biçimlerde
hatırlarsınız.
Geçmişe ilişkin hatıralarımız da böyle değil mi? Bölük
pörçük, gayet subjektif biçimde aklımıza gelen şeyler.
Arrival filminde de kahramanımız hatırlar ama geleceği
hatırlar. Bunlar bölük pörçüktür, başta anlamlandıramaz ama nihayet parçalar
bir araya gelir.
Sıcaklık da zamanı
belirler mi?
Meseleye fizik bilimi açısından bakacak olursak yegane
bariyer ışık hızı değil. Bir de, hepimizin lise fizik dersinde gördüğümüz
'mutlak sıfır' kavramı var; yani 0 Kelvin. (Eksi 273.15 Celcius)
Bazı fizikçiler epey bir süredir mutlak sıfırı zorluyor,
bunun altına inmeye çalışıyorlar.
Bakın bizim ders kitaplarımızda 'sıcaklık' nasıl
tanımlanıyor: "Bir maddeyi oluşturan taneciklerden birinin ortalama
hareket(kinetik) enerjisini ifade den bir değerdir. Sıcaklık, enerji değildir.
Termometre ile ölçülür."
Yani neymiş, sıcaklık aslında taneciklerin hareketiymiş.
Sıcaklık düştükçe, moleküllerin, atomların, hatta atomun içindeki elektronların
hareketinin yavaşladığını (kinetik enerjisinin azaldığını) görüyoruz.
Bu sayede süper iletkenlik gibi özellikler kazanıyor
maddeler. Mesela hastanede her MR çektirdiğinizde, 0 değilse de 2-3 Kelvine
kadar soğutulmuş ve bu sayede süper iletken hale gelmiş mıknatısların içinde
girmiş oluyorsunuz.
Zaman dediğimiz şey, o elektronların, atomların,
moleküllerin ve giderek insandan gezegene, hatta galaksiye kadar makro
objelerin hareket etmesi hali.
Bir tanıma göre, zamanın okunun hep ileriyi göstermesinin
nedeni termodinamik kanunları, daha doğrusu kavranması zor entropi kavramı.
Kabaca entropiyi evrende enerji harcandıkça düzensizliğin artması diye
anlatacak olsak, zaman da işte bu enerjinin (hareketin) varlığı bir yerde.
Hawking'in 'Zamanın Kısa Tarihi' kitabında verdiği meşhur
örnekle anlatayım: Masanın üstündeki cam bardak yere düşer ve kırılır. Yani
enerji harcanır, entropi artar. Hiçbir zaman yerde kırık dökük cam parçaları
havaya sıçrayıp masanın üzerine bardak olarak gelmezler. Zamanın oku ileriyi,
entropinin arttığı ve artacağı dönemi işaret eder hep.
Peki ya 0 Kelvin'e gelirsek? Hareket tamamen durur mu?
Durursa zaman da durmuş mu olur?
0 K'nin altındaki
atomlar
Bir kere kuantum mekaniğine göre hareket durmaz, bunu
aklımızda tutalım, mutlaka kuantum dalgalanmaları olur. (Nitekim evrenin oluşum
anı diye tarif edilen büyük patlama da bu dalgalanmalar sonucu ortaya çıktı bir
görüşe göre, yani evren aslında (neredeyse) hiçlikten doğdu.)
2013'te Almanya'da meşhur Max Planck
Enstitüsünden ve Münih'teki Ludwig Maximillan Üniversitesinden bilimciler, 0
Kelvin'in altına düştüklerini duyurdular.
Potasyum atomları üzerinde yapılan bu deneyde çok sayıda
ilginç sonuç elde edildi; bunlardan biri 0 Kelvin'in altına düşen atomların
kütleçekim kuvvetinden kurtuldukları yönündeydi.
Zamanın çemberi,
çembersel zaman
Almanya'daki bu ilginç deney üzerine yapılan
spekülasyonlardan veya hipotezlerden biri, zamanın lineer, yani düz bir çizgi
değil, dairevi olduğu yolundaydı. Yani, 0 Kelvin'in altında inildiğinde her şey
terse dönüyor, geleceğe değil geçmişe doğru gidilmeye başlanıyordu.
Bu hipotez doğru mudur, deneylerle doğrulanabilir mi,
bilmiyorum ama sonucu sahiden merak ediyorum.
İlginçtir, Arrival filmi de buna benzer bir zaman
kavramından söz ediyor aslında. Düz bir çizgi olarak geçmişten geleceğe uzanan
bir çetvel değil, geçmişle geleceğin aynı anda görülebileceği dairesel bir
zaman.
Kurmacanın veya insanın hayal dünyasının bize zaman
kavramıyla ilgili anlatacağı daha çok şey var.
Kurmaca denince de, benim için hala favori karakter Star
Trek Next Generation'da karşıma çıkan Q.
Bayıldım. 2013 0K deneyinden haberim yoktu. Gerçekten çok ilginç, özellikle yerçekiminin yok olması.
YanıtlaSil