Bugünkü Hürriyet'te çıkan yazımı bir önemli gördüğüm bir web linkiyle birlikte burada da paylaşıyorum.
***
***
Gazetelerin manşetlerini önceki gün İstanbul merkezli olarak
başlayan ve yüzün üzerinde polis müdürünün gözaltına alındığı 'casusluk soruşturması'
süslüyordu.
Daha çok erken ama gerek savcılıktan yapılan açıklamadan ve
gerekse gazetelere yansıyan kimi iddialardan, soruşturmanın özünü bu gözaltına
alınan polis müdürlerince yapılan bazı telefon dinlemelerinin oluşturduğu
anlaşılıyor.
Peki neden telefonları dinlemiş polisler? 'Selam-Tevhid' adı
verilen ve İran'a casusluk yapan bir örgütü çökertmek üzere.
Düşünsenize, İran lehine casusluk yapan, Türkiye'nin Milli
İstihbarat Teşkilatı'na müsteşar seviyesinde, bakanlıklarına başka yüksek
seviyelerde ve nihayetinde başbakanın yakın çevresine kadar sızdığı öne sürülenbir örgüt var ve bu örgüte karşı elinizdeki yegane soruşturma silahı telefon
dinlemeler.
Bu işte bir yanlışlık var.
Ya karşıdaki 'örgüt' öyle sizin söylediğiniz çapta değil,
hatta belki hiç yok. Veya evet belki siz şüphelerinizde haklısınız karşıda
devasa bir sızma/casusluk örgütü var ama siz bunca yıldır bu örgütü bildiğiniz
halde onun içine sızmayı, eylemlerini ve ilişkilerini telefon dinleme dışında
başka yöntemlerle delillendirmeyi hala başaramamışsınız.
Neyse amacım 'Selam-Tevhid' örgütü veya şimdi onun karşısına
çıkarılan diğer öcü olan 'Paralel Yapı' ile ilgili yazmak değil. Geçen gün
başladığım telefon dinlemeyle ilgili ufukta beliren yeni yasal/idari
düzenlemelerle ilgili yazmaya devam etmek istiyorum. Son operasyon benim için
fazladan bir örnek daha, o kadar.
Şu anda rakamlar nedir bilmiyorum ama bir dönem, herhangi
bir anda (sizin için bu cümleyi okuduğunuz an) tam 80 bin kişinin telefonu
mahkeme kararıyla dinleniyordu. Bu insanlar ayda ortalama 25 farklı insanla
konuşuyor olsalar 2 milyon kişinin konuşmaları kayıt altına alınmış olur. Üç
aylık bir dinleme sonunda 6 milyon insanı kayıt altına almış olursunuz. Bu da
yetişkin nüfusun yüzde 10'dan fazlası eder.
Türkiye'de 20 yıldan fazla zamandan beri savcılıklar telefon
dinleme kayıtlarını mahkemelere kanıt olarak sunuyorlar. Aslında mahkemeler ve
Yargıtay bu gidişe dur diyebilir, telefon kayıtlarının kanıt olarak
kullanılmasına ciddi sınırlar getirebilirdi. Ama çelişkili Yargıtay kararları
sayesinde bu sınır getirilmedi; bunu gören savcılar ve polis de, telefon
kayıtlarını elde etmeye yüklendikçe yüklendi.
Yasalar normalde terör ve uyuşturucu dahil organize suç
örgütü soruşturması dışında telefon dinlemeye izin vermiyor. Ama soruşturma
yaparken hangi suçtan soruşturacağına savcı karar veriyor ve telefon dinlemeye
izin veren bir yasa maddesi kullanıyor savcı soruşturmasında, sonra davayı o
maddeden açmasa bile telefon kayıtları elde oluyor, mahkeme dosyasına da
giriyor.
Bu, işin bir yönü. Suistimal edildiği, polis olmanın telefon
dinlemeye indirgendiği ve diğer delil bulma faaliyetlerinin neredeyse
ikincilleştiği çok belli.
İşi 'gerçeği aramak' olması gereken polislerin önce buna
tepki göstermesi lazım ama hayır, göstermediler.
Yine de, burada anlattığım 'adli' dinlemeler aslında telefon
dinleme sorunumuzun küçük bir bölümü.
Asıl büyük sorun istihbari dinlemede...
Acaba 20 yıl öncesine kadar varlığını bile bilmediğimiz
'Emniyet İstihbarat'ı bugün neden bu kadar çok konuşuyoruz?
Türkiye cep telefonuyla 90'ların başında tanıştı. O yıllarda
hala evimize telefon bağlatmak bir meseleydi ama isteyen her köşe başındaki
bayiye gidip bir cep telefonu alabilecekti. Aldı da.
Mehmet Ağar'ın Emniyet Genel Müdürlüğü döneminde, Ankara'da
Yıldız'da yaptırılan devasa binaya üç cep telefonu operatöründen fiber optik
kablolar bağlandı. Ve Türk polisi birden bire ülkedeki herkesin telefonunu
dinleyebilir hale geldi. (Bununla ilgili mahkeme kararının öyküsünü çok eskiden
yazmıştım, bir ara yeniden yazarım.)
Derken aynı imkanı jandarma da elde etti, MİT tabii ki geri
kalmadı.
2005 yılında TİB kurulana kadar bu üç kurum herhangi bir
denetime tabi olmaksızın istediği telefonu istediği şekilde dinledi/izledi
desek yalan olmaz.
TİB kurulup bir düzen getirilince bu kez yasada yer alan
'istihbari dinleme' devreye girdi; polis, jandarma veya MİT dinlemek istediği
kişiyi kendince bir örgütle bağlantılı gösteriyor, çoğu zaman kişinin adını
bile vermiyor sadece telefonunun IMEIE numarasını dosyaya koyuyor, çok
sıkışırsa sahte isimlerle istediği dinlemeyi yapıyordu. Bu düzenin bugün de
sürüyor olması kimseyi şaşırtmamalı.
Telefon dinlemeye getirilecek yeni düzen, en önce bu konuyu
çözmeli.
Bu meseleleri yazmaya devam edeceğim.
Sayın Berkan,
YanıtlaSilSelam-Tevhid Örgütü diye bir örgütün varlığı zaten tescilli. Bu ülkenin aydın insanlarına (Uğur Mumcu, Bahriye Üçok) düzenlenen suikastların faili olarak arşivlerde yer almaktadır, varlığı da yıllardan beri herkesin bildiği bir gerçek. "Böyle bir var mı yok mu yeni mi icad ediliyor?" gibi bir yaklaşım gerçekçi değildir. Böyle hunharca işlere imza atmış eli kanlı bir örgütle ilgili soruşturma sonuna kadar gitmeli, aydınların kanının hesabı sorulmalıydı diye düşünüyorum. bu konuda sizlerden de güçlü bir destek olmalıydı diye düşünüyorum. İyi çalışmalar...