Baştan uyarayım: Halen sinemalarda gösterilmekte olan Interstellar adlı filmi henüz seyretmemiş ama seyretmeyi düşünenler varsa, lutfen bu yazıyı okumasınlar. Çünkü yazıda filmin sonu dahil bütün hikayesi hakkında ileri geri laflar edeceğim.
Epeydir yapım hikayesini takip ettiğim bir filmdi Interstellar.
Hemen gösterime girdiği gece değil de iki gün sonra izleyebildim.
Film, görece çok uzun (169 dakika yanılmıyorsam) olmasına rağmen çok
tempolu. Bu bakımdan da, benim bir filmden en temel beklentimi karşılıyor; yani
sıkılmadan iki saat (bu vakada 3 saat) vakit geçirdim.
Ama elbette bir filmden yegane beklentim bu değil.
Film eleştirmeni değilim, film eleştirisi denen şeyi de epeydir
okumaktan vazgeçtim. Sinemasever, daha çok bilim-kurgu sever ve bir ölçüde de
popüler bilim meraklısı biri olarak izledim Interstellar'ı, aşağıda
yazacaklarım da lutfen bu bağlamda okunsun.
Film bizi bir 'distopya'
ile karşılıyor. Dünyada açlık olmuş, iklim değişiminden kaynaklanan ciddi bir
çöküş olmuş, Amerika'da bile (Amerika'da bile!) geri gidiş olmuş, temel iş kolu
çiftçiliğe dönüşmüş vs vs.
Sadece bu kadar da değil. İnsanlık ölüyor; çünkü doğa ölüyor.
Düşünsenize skandalı: Mısır bitkisi ölüyor, NASA bile kurtaramıyor!
Amerika'da durum o kadar vahim ki, ordu dağıtılmış çünkü ordu
besleyecek para yok. Ama nasıl olmuşsa barış var, depresif de olsa huzur var,
dünyanın sağında solunda da kayda değer bir huzursuzluk, savaş vs yok ki, film
yapımcıları bize bu konuların sözünü bile etmiyorlar.
Tuhaf bir durum.
Bu arada Amerika, her halde para tasarrufu için, ordusunu dağıttığı
yetmezmiş gibi NASA'yı da gizlice besleyebiliyor; çünkü NASA'da bazı bilimciler
insanlığın yegane kurtuluşunun dünyadan ayrılmak olduğunu düşünüyorlar. (Bence
yanlış bir düşünce değil; bu dünya insanlığı besleyemeyecek, eninde sonunda
uzayda kendi kendine yeten koloniler kuracağız.)
Bu ortamda, eski NASA pilotu Coop'u tanıyoruz. Bize uçsuz bucaksız
gibi gözüken bir çiftlikte mısır tarlalarının içinde insansız biçerdöverler
programlayan, elbette çiftçilikten çok sıkılan, çok parlak olmayan büyük oğlu
Tom ve bir hayli parlak bir çocuk olduğunu baştan anladığımız (çünkü babası
açıkça onu kayırıyor oğluna karşı) 10 yaşındaki kızı Murphy ile zaman zaman
çocuklarının ölmüş annesini de anarak yaşayıp giden, çiftliğin sahibi
kayınpederi ile gayet iyi anlaşan bir adam Coop.
Bir gün çocuklarıyla kamyonetlerinde giderlerken lastikleri
patlıyor. (Dünya fakir düştü ama hala otomobiller var, benzin var.) Tam lastiği
değiştirecekler, kafalarının üzerinden bir insansız hava aracı geçiyor. Coop
aracı tanıyor, 'Hindistan'a ait' diyor,
'Herhalde en azından 10 yıldır havada.'
Hemen peşine düşüyorlar, anında ortaya bir lap-top ve ona bağlı bir anten
çıkıyor, Coop tarlaların arasında bozuk yolda son sürat giden otomobilin içinde
insansız hava aracını 'hack'lemeyi ve kendi kontroluna almayı başarıyor, hatta
aracı yumuşak biçimde toprak zemine indiriyor. (Bu arada Hindistan'ın da fakir
düşüp bu insansız hava araçlarını artık yönetemez ve uçuramaz duruma geldiğini
öğreniyoruz.)
Bu olağanüstü başarısından çiftçiden çok öte yetenekli biri olduğunu
anladığımız Coop'u eve dönüşte bir sürpriz bekliyor. Kendi programladığı
biçerdöverler işi bırakmış ve hep birlikte eve geri dönmüşler. Arızayı
çözemiyor bir türlü, kızı Murphy (Murphy Kanunları'na nazire olsun diye
verilmiş bir isim galiba) bu durumu evdeki 'hayalet'e bağlıyor. O zaman
anlıyoruz ki Murph'ün odasındaki devasa kütüphanede tuhaf şeyler oluyor, bazı
kitaplar durduk yerde aşağı düşüyor. Murph de kütüphanede oluşan bu deliklerin
düzeninden şüpheleniyor, orada bir şifre olup olmadığını anlamaya çalışıyor,
babasına 'Mors alfabesi bile öğrendim acaba bu bir mors kodu mu, diye' diyor.
(Parlak çocuk demiştim.)
Neyse bütün filmi anlatmayayım şimdi, sonuçta odada bir 'hayalet'
olmadığı, garip bir yer çekimi düzensizliği olduğu ortaya çıkıyor. Coop bir
gece kafayı yeme pahasına bu yerçekimi düzensizliğine bakıyor ve orada bir
'binary' (sadece 0 ve 1'den oluşan ikili sistem) şifre olduğunu anlıyor. Kütle
çekim gücündeki anomali, Coop'a bir harita koordinatı veriyor.
Coop atlayıp arabasına bu koordinata gitmeye karar veriyor, tabii
kızı Murph de gizlice arabaya saklanıyor, o da geliyor. Vardıkları yer gizli
NASA tesisi. İçeride 'Profesör Brand' var, o Coop'u tanıyor, daha aradan iki
saat geçmeden bütün Amerika'dan saklanan sır Coop'a anlatılıyor: İnsanlığı
kurtarmak için uzaya gidiliyor, hatta daha önce 12 uzay gemisi gitmiş bile;
çünkü son 40 yıldır Satürn'ün orada bir yerde bir 'wormhole' (solucan deliği)
belirmiş, onu kullanıp uzak galaksilere keşfe çıkılmış.
Peki, uzay-zamanın geometrisinde büyük bir bükülme olmadan ortaya
çıkamayacak olan o solucan deliğini kim koymuş oraya? Kimse bilmiyor ama
'Onlar' deniyor; kimse artık onlar...
Burada biraz duraklayalım. Interstellar'ın içinde ciddi bilim var.
Haftalardır Amerikan popüler bilim dergileri filmdeki bilimi övüyor, çok az
hata bulduklarını söylüyorlar. Daha ilginci, filmin yapımcılarından biri ünlü
ve büyük bir fizikçi olan Kip Thorne. (Filmdeki robotlardan birinin adı da Kipp
bu arada.)
İşte bu Satürn'ün yakınlarında bir yerde beliren solucan deliği,
modern fiziğin öngördüğü teorik şeylerden biri. Filmde solucan deliğinin nasıl
bir şey olduğu meşhur kağıt kıvırma örneğiyle çok iyi anlatılıyor, ben ona
girmeyeceğim. Yalnız şu var: Bir solucan deliğinin oluşabilmesi için gereken
yüksek kütleçekim gücü, deliğin her iki tarafında da bir takım değişikliklere
sebep olur. Ama bizim solucan deliğimizin ağzı sanki bir pencere gibi sakin
sakin orada duruyor, bu pek olacak bir şey değil.
Elbette filmin bir kurgu olduğunu, filmi yazan Nolan kardeşlerin de
yaratıcı özgürlüklerini kullandıklarını biliyorum ama canımız çektiğinde
bilimle sınırlı olmak çekmediğinde bilimi eğip bükmek benim çok hoşuma giden
bir tarz değil.
Bir örnek daha: Gezginlerimizin ilk gittiği gezegen bir kara deliğin
çok fazla yakınında. Bize deniyor ki, bu gezegende geçirilecek 1 saat dünyada 7
yıla bedel. Coop, kızına 'Geri döneceğim' diye söz verdiği için acele ediyor
ama işler aksıyor, yüzeyde istemeden fazladan 1 saat 45 dakika kalıyorlar. Geri
döndüklerinde, yörüngede bıraktıkları arkadaşları 23 yıl yaşlanmış. (Gezegene
gidenler için sadece 4-5 saat geçti.)
Yahu bir kara delikten yüzbinlerce ışıkyılı uzakta olan ve dolayısıyla
çok daha yavaş hareket eden dünyada sadece 7 yıl geçerken, karadeliğin burnunun
dibinde olduğu için herhalde ışıkhızına yakın bir hızda hareket eden o
gezegenin yörüngesinde bir uzay aracında duran adam nasıl olur da 23 yıl birden
yaşlanır? Nerde bu fizik kanunları, nerde görecelik, nerde bu Einstein?
Neyse bu yazı çok uzamaya başladı; hemen filmin sonuna gelelim...
Az önce yaratıcının özgürlüğünden söz ettim. Ben, Coop'un ve daha
önemlisi robot TARS'ın karadeliğe düştükten sonra yaşamaya ve hatta birbirleriyle
konuşmaya devam etmelerine fazla takılmadım. Film bu. Yoksa karadeliğin olay
ufkuna yaklaştığınızda bile öyle bir ezilirsiniz ki, bırakın bilinçli olmayı
atomlarınız bile bir arada duramaz, hatta muhtemelen aynı atom bile olamazlar.
Neyse, Coop karadeliğin içinde kendini kızının yatak odasında
buluyor. Olur a, bu da yaratıcı özgürlük. Hiç lafım yok. Yalnız mesele şu: Kim
koyuyor o yatakodasını oraya? Coop mu, Coop'un bilinçaltı mı, yoksa 'onlar' mı?
Bir adım ileri gidelim: Coop neden kızına mesaj yolluyor ki?
Doğrudan kendisine yollasa ya? (Nitekim en temel mesajlardan birini zaten
kendisi çözdü.) Kızına saatin saniye kolu aracılığıyla yolladığı kuantum
bilgilerini kendi kendine yollasa ve bu bilgilerle daha Prof. Brand hayattayken
problem çözülse daha iyi olmaz mı?
Daha da ileri gidelim: Madem zamanda geri gidebiliyor, dünya
fakirleşmezden önceye, hatta doğanın mahfı başlamazdan önceye gitse ve herşeyi
düzeltmeye çalışıp öyle birine mesaj verse daha iyi olmaz mı?
Düşünsenize, karadeliğin içindesiniz, hayattasınız ve bütün dünya
tarihi önünüzde bir kitap gibi duruyor, zaman kısıtınız da yok, çünkü
karadeliğin içinde zaten zaman yok.
Ama siz ne yapıyorsunuz? Kızınıza önce babasına (yani kendinize)
'Gitme' demesi için mesaj veriyorsunuz, baktınız o olmuyor, bu sefer
karadeliğin içindeki kuantum verilerini saatin saniye koluna mors alfabesiyle
kodluyorsunuz.
Rahmetli Ahmet Kaya'nın dediği gibi, 'Nereden baksan tutarsız, nereden baksan ahmakça.'
Kızınız mors koduyla gelen kuantum bilgilerini alıyor ve sonunda
yerçekimini yenecek formülü (birleşik alan teorisi herhalde) buluyor. Peki
insanlık bu formülle ne yapıyor? Gezegeni terk edip bir takım uzay araçlarında
koloniler kuruyor. Peki ama o fakir düşmüş dünya o uzay araçlarını yapacak para
ve materyali nereden buldu acaba? Dünyadan kimler kurtuldu, sadece Amerikalılar
mı? Nasıl oluyor da mutlu huzurlu ve kendi mitolojilerini yeniden yaratmış
olarak yaşayabiliyorlar o uzay araçlarında?
En güzelini en sona sakladım: Coop, nasıl oluyorsa uyuya kalıyor ve
bir uyanıyor bu uzay koloni gemilerinden birinde, Satürn'ün yakınlarında bir
yerde.
Meğer insanlar onu Satürn yakınlarında sürüklenirken bulmuşlar. Koca
uzayda...
Hadi diyelim buldular, Coop oraya nasıl geldi? Karadeliğin bir ucu
Satürn'ün oradaki solucandeliğinde miydi? Kafanız mı karıştı...
Bir daha deneyelim: O solucan deliğini kim koydu oraya? 'Onlar' mı,
yoksa Coop mu, yoksa o uzak gezegende tüp bebekleri doğurmaya hazırlanan
Amelia'nın yetiştirdiği gelecek nesiller mi?
Ben gideyim şu filmi bir daha seyredeyim en iyisi...
yorumlarınız hiçbirşeyi beğenmeyen Türk ekolünden olmuş açıkçası maalesef. genel fikrini değil, anları değerlendiriyorsunuz.
YanıtlaSilPekçok soru işareti kalması normal ama bu kibirli bakışınız çok enteresan.