16 Ocak 2017 Pazartesi

Zaman: Geleceği hatırlamak mümkün mü?

Sorsanız kendimi iyi bir bilim kurgu okuru sayarım ama kim bilir kaç yıldır bilim kurgu okumamıştım.
Sonra geçen yıl bu vakitler bir Çinli yazarın, Cixin Liu'nun 'Three Body Problem'üçlemesinin ilk kitabını okudum.

İtiraf edeyim, bir Çinli yazar tarafından yazılmış, üstelik de güncel bir yazar tarafından yazılmış bir kurmaca metni ilk defa okuyordum. Çağdaş Çin'i ne kadar az bildiğim ve ne kadar az merak ettiğimle ilgili kendi kendime duyduğum utanç bir yana, Cixin Liu'nun romanı, bilim kurgu hakkında bende yeni bir açlık hissi yarattı.
Serinin ikinci kitabının (The Dark Forest) İngilizceye çevrilmesini beklerken döndüm önce eski günleri yadetmek için Isaac Asimov'un robot ve vakıf serilerinin tamamını yeniden okudum. Ardından Cixin Liu'nun ikinci kitabını bitirdim. Sonra onun üçüncü kitabını beklerken (Death's End) bu kez Philip K. Dick'ten William Gibson'a kadar eski gözağrılarımı okumaya devam ettim.
Cixin Liu
Three Body Problem'ın üçüncü kitabını da bitirdikten sonra, bu kez Netflix'te oğlumla beraber Star Trek'leri izlemeye başladım. Önce eski seri, ardından Next Generation ve şimdilerde Voyager'deyim.
Tabii Star Trek'te durup durup zamanda yolculuk hakkında episodlar yapmışlar, onları hatırlamak güzeldi. Ama daha güzeli, The Next Generation'ın bence en ilgi çekici karakteri olan Q ile tanışmaktı. (Oğlumun ve benim favori Trek karakterimiz Q oldu artık.)
Cixin Liu'nun Three Body Problem üçlemesi yüzyıllara yayılan bir öykü. Zamanın göreliliğini ve evrenin zamandan bağımsızlığını kavramak için bire bir. Star Trek'teki Q ise uzay-zaman 'continuum'u ('sürekliliği' diye mi, 'devamlılığı' diye mi çevirmeliyim acaba?) içinde yaşayan bir canlı türü.
Burada dönüp Asimov'u anmalıyım. Onun çok sevdiğim bir uzun öykü/kısa romanı (novella diyemiyorum bir türlü) vardır, adı 'The End ofEternity - Sonsuzluğun Sonu.' Bu kısa romanda bir nevi 'zaman bekçileri' anlatılır; onlar da aynen Trek'teki Q gibi 'continuum'da yaşarlar ve kendilerince olaylara müdahale ederek geleceği değiştirirler.

Işık hızı ve zaman

Kaptan Picard ve Q
Uzay-zamanın devamlılığı veya sürekliliği (continuum) kaynağını Albert Einstein'ın genel görelilik teorisinden alan bir kavram.
Zaman, Einstein'a göre her gözlemci için farklı akar. Hele ışık hızına yakın hızlara çıkınca, çıkan kişi açısından zaman iyice yavaşlar.
Peki ya ışık hızı aşılırsa? Einstein ışık hızının bir bariyer olduğunu söyler. Işıktan yavaş hareket eden nesneler, aslında hiçbir zaman ışık hızına kadar hızlanamazlar, hele onu aşmaları söz konusu olamaz.
Ama diyelim ki aştınız; işte o zaman zamandan hızlı hareket etmiş olursunuz. Bu da nedensellik ilkesinin yıkılması anlamına gelir. Yani, mesela henüz yola bile çıkmamışken gideceğiniz yere varmış olursunuz vs.
Zamanın göreliliği, akla ister istemez bizim algılarımız için 'gelecek' (future) olan şeyin henüz meydana gelmemiş, henüz oluşmamış bir şey değil de orada olan ama henüz varılmamış, henüz ulaşılmamış bir şey olduğu fikrini getirir.
Yani gelecek aslında vardır, oradadır ama biz oraya (o zamana) henüz varmadığımız için onu oluşmamış, meydana gelmemiş sanırız.
Dün, bugün ve yarın aynı anda fiziki manada vardır; biz henüz bugünde olduğumuz için yarını bilmiyoruz sadece bu fikre göre.
İşte uzay-zaman sürekliliği (continuum) denen şey kabaca bu anlama geliyor.


Arrival'ın zamanı

Bu yıl izlediğim en ilgi çekici film Arrival-The Story of Your Life filmiydi. Onu da oğlumla birlikte izledim; çarpıldım adeta. İki hafta sonra yeniden gidip izledim. Görmeyenlere şiddetle tavsiye ederim. Bu film de, bir anlamda 'continuum' hakkındaydı.
Asimov'un Robot-İmparatorluk-Vakıf serisi, binlerce yıllık bir zamana yayılır. Sürekliliği bir robot temsil eder, bir de tabii insanlık ve onun halleri.
Bu romanları toplu halde okuyunca insan bir yerde zamanda yolculuk yapıyor hissine kapılır; zaman hakkındaki kavrayışı değişir. Ama bir de romanları ikinci kez okuyorsanız, bu sefer serinin henüz (ikinci) okuma sırası gelmemiş romanlarını da hatırlamaya, yani roman serisinin zamanı içinde geleceği hatırlamaya başlarsınız. Benim gibi iki okuma arasına onlarca yıl soktuysanız hele, 'geleceği' bölük pörçük ve çok da doğru olmayan biçimlerde hatırlarsınız.
Geçmişe ilişkin hatıralarımız da böyle değil mi? Bölük pörçük, gayet subjektif biçimde aklımıza gelen şeyler.
Arrival filminde de kahramanımız hatırlar ama geleceği hatırlar. Bunlar bölük pörçüktür, başta anlamlandıramaz ama nihayet parçalar bir araya gelir.

Sıcaklık da zamanı belirler mi?

Meseleye fizik bilimi açısından bakacak olursak yegane bariyer ışık hızı değil. Bir de, hepimizin lise fizik dersinde gördüğümüz 'mutlak sıfır' kavramı var; yani 0 Kelvin. (Eksi 273.15 Celcius)
Bazı fizikçiler epey bir süredir mutlak sıfırı zorluyor, bunun altına inmeye çalışıyorlar.
Bakın bizim ders kitaplarımızda 'sıcaklık' nasıl tanımlanıyor: "Bir maddeyi oluşturan taneciklerden birinin ortalama hareket(kinetik) enerjisini ifade den bir değerdir. Sıcaklık, enerji değildir. Termometre ile ölçülür."
Yani neymiş, sıcaklık aslında taneciklerin hareketiymiş. Sıcaklık düştükçe, moleküllerin, atomların, hatta atomun içindeki elektronların hareketinin yavaşladığını (kinetik enerjisinin azaldığını) görüyoruz.
Bu sayede süper iletkenlik gibi özellikler kazanıyor maddeler. Mesela hastanede her MR çektirdiğinizde, 0 değilse de 2-3 Kelvine kadar soğutulmuş ve bu sayede süper iletken hale gelmiş mıknatısların içinde girmiş oluyorsunuz.
Zaman dediğimiz şey, o elektronların, atomların, moleküllerin ve giderek insandan gezegene, hatta galaksiye kadar makro objelerin hareket etmesi hali.
Bir tanıma göre, zamanın okunun hep ileriyi göstermesinin nedeni termodinamik kanunları, daha doğrusu kavranması zor entropi kavramı. Kabaca entropiyi evrende enerji harcandıkça düzensizliğin artması diye anlatacak olsak, zaman da işte bu enerjinin (hareketin) varlığı bir yerde.
Hawking'in 'Zamanın Kısa Tarihi' kitabında verdiği meşhur örnekle anlatayım: Masanın üstündeki cam bardak yere düşer ve kırılır. Yani enerji harcanır, entropi artar. Hiçbir zaman yerde kırık dökük cam parçaları havaya sıçrayıp masanın üzerine bardak olarak gelmezler. Zamanın oku ileriyi, entropinin arttığı ve artacağı dönemi işaret eder hep.
Peki ya 0 Kelvin'e gelirsek? Hareket tamamen durur mu? Durursa zaman da durmuş mu olur?

0 K'nin altındaki atomlar

Bir kere kuantum mekaniğine göre hareket durmaz, bunu aklımızda tutalım, mutlaka kuantum dalgalanmaları olur. (Nitekim evrenin oluşum anı diye tarif edilen büyük patlama da bu dalgalanmalar sonucu ortaya çıktı bir görüşe göre, yani evren aslında (neredeyse) hiçlikten doğdu.)
2013'te Almanya'da meşhur Max Planck Enstitüsünden ve Münih'teki Ludwig Maximillan Üniversitesinden bilimciler, 0 Kelvin'in altına düştüklerini duyurdular.
Potasyum atomları üzerinde yapılan bu deneyde çok sayıda ilginç sonuç elde edildi; bunlardan biri 0 Kelvin'in altına düşen atomların kütleçekim kuvvetinden kurtuldukları yönündeydi.

Zamanın çemberi, çembersel zaman

Almanya'daki bu ilginç deney üzerine yapılan spekülasyonlardan veya hipotezlerden biri, zamanın lineer, yani düz bir çizgi değil, dairevi olduğu yolundaydı. Yani, 0 Kelvin'in altında inildiğinde her şey terse dönüyor, geleceğe değil geçmişe doğru gidilmeye başlanıyordu.
Bu hipotez doğru mudur, deneylerle doğrulanabilir mi, bilmiyorum ama sonucu sahiden merak ediyorum.
İlginçtir, Arrival filmi de buna benzer bir zaman kavramından söz ediyor aslında. Düz bir çizgi olarak geçmişten geleceğe uzanan bir çetvel değil, geçmişle geleceğin aynı anda görülebileceği dairesel bir zaman.
Kurmacanın veya insanın hayal dünyasının bize zaman kavramıyla ilgili anlatacağı daha çok şey var.

Kurmaca denince de, benim için hala favori karakter Star Trek Next Generation'da karşıma çıkan Q.

1 yorum:

  1. Bayıldım. 2013 0K deneyinden haberim yoktu. Gerçekten çok ilginç, özellikle yerçekiminin yok olması.

    YanıtlaSil